Hayat, onsuz olmuyor. Hiçbir kapının anahtarı o olmayınca, açılmıyor... Bazı zaman zırhlı bir kapı, çoğu zaman büyük aşklar, kilometreler ötesi yürekler onun ile açılıyor...
Söz ettiğim, o olguyu hepimiz çok iyi biliyor ve her birimiz onsuz yaşayamıyoruz. İşte o yüce duygu; “Sevgi”. Gece karanlığından güneşe uyanışımız, hayatı sevmemiz, yaşama tutunuşumuz hep sevmekle ilgili değil mi?..
Gün içerisinde, yaşam sıkıntılarına katbekat direnç göstermemiz, belirlediğimiz yaşam hedeflerine sevgi duymasak nasıl koşabiliriz ki?.. İçimizde biriken sıkıntıları anlatmak istediğimizdeki bir omuz, başımızı yaslamak istediğimiz göğüste, sevgi duyduğumuz dostun kollarına sarılış değil mi? Milli duyguları, değerlerlerimizi korumamız yine Vatan, Millet ahlaki kavramlarının sevgisi ile ilgili değil mi?..
İlahi sevginiz olmasaydı, günahın acı sancısını, sevabın manevi hazını, yaşar mıydınız?..
Karşıdaki birine içinizden kopan bir kıvılcımın yanıp, alevlenip ateş olması oluşturmuyor mu; aşkın sevgisini?..
Her şeyde, her yerde yaşam şeklimizde, aşkımızda, arkadaşlığımızda, ailemizde, sevgilimizde, iletişimlerimizde kurulan diyaloglarda illaki o, “sevgi!..”
Öncellikle bendeki sevgiyi anlatmak istiyorum, önce kendimi ve bendeki nitelikleri çok seviyorum. Sevmediğim bir yemeği yemeyi düşünemiyorum, ne kadar garnitürleri gözümü kamaştırsa da... Ya da sevmediğim biriyle çok içten saatlerce sohbet edemeyeceğimi biliyorum. Sevmediğim bir ortamda bile bulunamıyorum. Yaşamımdaki sevgiyi yere düşürmüyor, ruhumda, yüreğimde en yüksek yerde tutabiliyorum. Çünkü; biliyorum, sevgi azaldıkça veya kayboldukça hayat beni alabora edecek. Eminim; sizlerde benim gibi sevgi duymadığınız hiçbir mekanda bulunmuyor, hiç bir kimseyle can alıcı sohbetleri yapmıyorsunuz...
Sevgi, yaşamımızda bu kadar önemli ve etkin ise; neden psikolojimizin, ruhumuzun vazgeçilmez duygu durumu sevgiyi hoyratça, kullanıyoruz, hiç düşündünüz mü?..
Ne acı ki; son zamanlarda, sevgiyi yerinde ve anlamında kullanamaz olduk. Beş dakika içinde tanışılan birinden menfaat gözeterek; “seni seviyorum” demek ne kadar tuhaf ve önemsiz geliyor, değil mi?..
Bir ürünü almak için yada vakit geçsin diye, karşıdakini ihtiyaçları için kullanmak isteyenlerin, kullandığı o yüce söz, sevginin bu kadar yerle bir edilmesi; sevgiyi yerinde kullanmamayı ve sevgiden uzaklaşıp, sevgisizliğin acılarını veriyor. Sonra insanlar her şeyi elde edip, rahat koşullarda yaşasalar bile hep mutsuz, hep suratları asık ve gergin oluyorlar. Toplum bireyleri olarak, toplum ruh sağlığı bozuk, mimikleri negatiflik yansıtıyor. İşte unuttuğumuz bir şey var; sevgiyi kullanmayı bilmiyoruz. Her şeyden önce, biz kendimizi sevmeyi unutmuş haldeyiz!. Sanıyoruz ki, nesnel varlıklarımız arttıkça biz daha mutlu olacak, daha çok kendimizi seveceğiz, sevgi dolu olacağız. İşte burada yanılgıyı yaşıyor ve öznel yanımızı eksik bırakıyoruz. Önce kendimizi sevmediğimiz için karşıdakini de anlamı ile sevemiyoruz. Ama seni seviyorum, deyip günü kurtardığımızı düşünüp, kendimizi kandırıyoruz!..
Ne zaman kendinize zaman ayırıp, kalbinizdeki sevgiyi işleme alıp, dinlenebilip kendinizi sevdiniz?..
Hep; o, bu, şu olsun diye yada çıkarlar yerine gelsin diye sevgi kullanılıyor... Sonrasında, bir bakıyorsunuz, başkalarının size özeneceği her şeyiniz var ama içinizdeki o sevgiyi gereksiz harcadığınız için size bir şey kalmamış... Sizde kalmayan sevgi ile siz nasıl bir başkasını kalpten çıkarsızca sevebilirsiniz ki, nasıl kendinize vermediğiniz o yalın sevgiyi hayata yansıtabilirsiniz ki?..
Sevgisiz hiçbir şeyin anlamı yok ise; önce kendimizi sevelim. Kendimizi sevdikçe, o sevgi zaten büyüyecek, gelişecek ve bizleri sağlıklı, kalite aşklara, diyaloglara, sevgililere, evliliklere, aile sorumluluklarına ve toplumun, Ulusun yüce sevgilerinde mutlu edecektir.
Geç kalınmışlık acısını yaşamadan şöyle kendimizle yüzleşelim ve sevgiyi yerinde anlamında önce kendimize, sonra hakkıyla hayatımızdakilere verelim. Ve; lütfen o canım, “sevgi olgusunu” umursuzca kullanmayıp, tüketmeden sıradanlaştırmayalım...
Sevgiyle, her gün sevgili kalın..