Herkes satmak istediğinin taciri, almak istediğinin alıcısıdır; bildiğinin âlimi, bilmediğinin cahilidir. 

     İnsanoğlunun hep başkasına söyleyecek sözü, satmak istediği bir şeyleri vardır; tezgâhında ne bulunur, dağarcığında ne barındırırsa onun çığırtkanlığını yapar.  

    Kötü ve zararlı şeyin pek alıcısı olmasa da tezgâhta süslenen her şey bir şekilde müşteri bulur. Vitrinde ki şey dikkatinizi çekince defaatle bakarsınız alma niyetinde olmazsanız bile. 

    Her satılan şeye de sevinilmez zira satmak marifet olsaydı zehir tacirleri imrenilen insanlar olurdu. Kazanmak kadar helal kazanmak ta önemlidir. Aslında kazanmak görünüşte maddiyat olsa da  dahi aslında bir gönül olmalı.  

 Söz kadar ne söylediğin ve nasıl söylediğin de önemlidir.   

Şeyh Sâdî, Bostan adlı eserinde çok ibretli bir hikâye nakleder:

“Tatlı dilli, güler yüzlü bir delikanlı bal satardı. Bu, öyle bir civanmert idi ki, gönüller onun tatlılığından yanar, erirdi. Boyu, beli saz ile bağlanmış şeker kamışına benzerdi. Müşterisinin sayısı belli değildi.

Öyle bir yiğit idi ki, faraza bal satmayıp zehir satacak olsaydı, herkes zehri onun elinden, bal gibi içerdi.

Suratsızın biri de, o yiğidin satışına özendi, kazancını kıskanıp bal satmak istedi. Bal tablası başında, sirke satan yüzüyle, mahalle mahalle dolaştı. “Bal, bal!” diye bağırdı durdu. Fakat balına müşteri değil, bir sinek bile konmadı.

Akşam oldu, eve döndü. Eline bir kuruş geçmemişti. Fena hâlde kızdı, bir köşeye çekildi, oturdu. Günahının cezâsından korkan günahkâra, bayram günü zindanda tutulan bedbahta benziyordu.

Hanımı ona, latîfe suretiyle:

“Ekşi yüzlünün balı acı olur!..” dedi.

   Öyle değil mi ki geçmişten süzülüp gelen her hikâye şimdilerde yaşayan insan hayatının ta kendisi olur. Onun için hikâye deyip geçmeyin!

   Tebessüm ettiğiniz yerde içinize düşen kor misali etkilenir ve ders alırsınız hikâyelerden. “Bu benim hikâyem” dediğiniz zamanlar olur.  

    Öyleyse ibret al!  Güzel ve faydalı olanı sana faydası dokunacak şekilde, güzel bir sunum ile sat!

    Yoksa balın zehir olur,  kazancın olmaz, yorgunluk elinde kalan malın gibi seni üzer.

    Olmayanı olmuş, yok’u varmış gibi;  bir de tebessümle örterek pazarlama; malın hileli sen hilekâr olursun.

    Madem bal satıyorsun bal kadar tatlı ol. Ekşi ve dökük yüzle tatlı şey satılmaz bilmez misin? 

    Güzel şeyi güzel bir tezgâhta pazarla. Tatlı, güzel ve faydalı olanı batıl yolla pazarlamak zülümdür.

    Madem yolun doğru sözünde hatta özünde doğru olsun.

    Doğru yolda eğri yoldaşla yol alamazsın. Kargayı kılavuz bildinse gittiğin yolun hak olduğunu iddia edemezsin. 

    Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarırken sen kötü sözünle dostlarını dahi yanından uzaklaştırıyorsun.

    İkram edeceksen kabının temizliğine dikkat et. Aksi halde ikramından iltifat beklemeye hakkın olmaz.

    İtici olma çekici ol, yıkıcı olma yapıcı ol,  dağıtıcı olma, toparlayıcı ol. 

    Demir kadar sert olursan ne kendine ne de başkalarına şekil verebilirsin.    Pamuk kadar hassas, tüy misali okşayıcı ol. Sözünle ve özünle; kalbinle ve kalıbınla Mevlana’nın ifadesiyle “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol!”

 Selam ve dua ile…