Herkese selam olsun, sayfama hoş geldiniz… Bu hafta bu sayfaya sığdıramayacağım kadar çok şey keşfettim. Sizler için gezdim, dolaştım, izledim, fotoğrafladım, araştırdım ve yazdım. Bunu yaparken, kalemimi ucunu fazla açmak istemiyorum. Çünkü biliyorum, şu zamanda her şey çok büyük emeklerle ortaya çıkıyor. O zaman lafı uzatmadan geçelim, keşfettiklerime…

HAFTANIN KEŞİF FİLMİ: ‘DEMİR KADIN : NESLİCAN TAY’

Yaşadıklarım değil; mücadelem güzel… - Neslican Tay

Filmin galası için Kanyon’un her iki katı da kapatılmıştı. Galaya kaatılabilmek için filmde doktorlardan birine hayat veren sevgili oyuncu arkadaşım Akın Uğur ile görüştüm. Yapımcısıyla görüşmemi rica etti. Instagram’da onca takipçiye rağmen görmeyeceğini düşündüğüm halde Ali Burak Ceylan Bey’e yazdım, o da bana ertesi gün dönüş yaptı ve davetiyemi ivedilikle ulaştırdı. Bu detayı vermemin en önemli nedeni filmleri için ne kadar çaba gösterdiklerine şahit olmam ve aynı memnuniyeti bizzat galada da kendisinden görmem. Zira bunun için ayrıca müteşekkirim.

YapımcılığınıSerkan Günay, Kerim Altıntaş ve Ali Burak Ceylan’ın yaptığı; senaryosunu Nalan Merter Savaş’ın kaleme aldığı, Özgür Bakar’ın yönetmenliğini üstlendiği, Neslican’ıNaz Çağla Irmak’ın canlandırdığı;İlker Aksum, Deniz Uğur, Zeynep Elçin, Mesut Akusta,Yurdaer Okur, Özge Sezince Varley, Sedef Şahin, Hasan Denizyaran, Nisa SofiyaAksongur ve Meral Çetinkaya’nın oyunculuklarıyla hayat verdiği dram, biyografi türünde bir yapım ortaya çıkmış. Türkiye genelinde 280 sinema salonunda gösterimde. İlk hafta sonu 32122 kişiyi salonlara çekmeyi başarmış. Eminim, her geçen gün daha da katlanarak artacaktır.

Galada belki de 2bin kişi vardı. Oldukça kalabalık bir kitle, Neslican için oradaydı. Tam bir Fenerbahçe tutkunu olan Neslican’ı taraftarlar, ‘Neslican ölmedi, o yaşıyor, ölümsüzdür’ sloganları atarak andı.

Filmin konusuna hepimizin vakıf olduğunu düşünüyorum. Zira, Neslican’ınhastalığıyla mücadelesi esnasında yaptığı paylaşımlarıyla ona dualarımızla, güzel enerjilerimizle, mesajlarımızla destek olmaya çalıştık. Ancak ne onun inancı, inadı, güzel enerjisi ne de bizlerin ona olan sevgisi, inancı yeterli olabildi. Neslican, kansere karşı verdiği mücadeleyi kaybederek; 20 Eylül 2019'da aramızdan ayrıldı.

Filmle alakalı araştırma yaparken, insanların değişik görüşlerde olduğunu gördüm. Kimi duygu sömürüsü olduğunu iddia etmiş, kimi ebediyetten bile bizlere ışık olabildiğini… Bazıları neden film yapıldığına bile mana verememiş. Herkesin düşüncelerine saygı duyarak, ben de naçizane fikirlerimi yazmak isterim. Öncelikle, film sadece Neslican’ı anlatan bir film değil. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Burada sadece onun yaşadıklarını değil;hasta, gencecik bir kızın ailesinin, arkadaşlarının ve elbette doktorlarının da neler yaşadıklarına da tanık oluyoruz... Her kazanılan zaferden kısa bir zaman sonra tekrar kanserin inatla geri gelmesiyle ümitlerin her seferinde yitirilmesi ama Neslican için her zaman iyi olmayave ayakta durmaya çalışan;evlatlarının, kardeşlerinin bacağı kesildikten sonra, ona garip garip bakan insanlara rağmen onu yüreklendiren, onu çok sevdiğini hep hissettiren bir ailenin filmidir ayrıca Neslican… Zira öyle bir aile olmasa zaten eminim o gencecik ruh, bizlere hala ilham olmak için savaşıyor olmazdı… Birçok kanser, sma ve içinde sıkıntılı süreci barındıran hastalıkları sadece yaşayanlar, atlatanlar değil; gözleri önünde o süreci yaşayan ve sırf onlar için dimdik durmaya çalışan aileleri, yakınlarını ve hatta o mücadeleyi veren doktorları da anlamamız için izlemeliyiz bu filmi… Hangimiz gerçekten o zorlu süreci yaşayanların yakınlarıyla empati kurabiliyor? Maddi, manevi zorluklarla dolu, bedenen, ruhen ayakta durabilmenin gerçekten çok zor olduğu o zamanları hangimiz yaşamadan anlayabiliyor? Ya da hastasını kaybeden, tümör yüzünden bacağını kesmek zorunda kalan bir doktorun çaresizliğine tanık olabiliyor? Şayet layıkıyla bunları başarıyor olabilseydik, bu konuda muhakkak bir şeyler de değişmiş olurdu eminim.

Elbette film, hayatta ne kadar saçma sapan şeyler için kendimizi üzdüğümüzü, neleri gereksiz bir şekilde büyütüp, kafaya taktığımızı da hatırlatıyor… Ezcümle, hayat ne dün ne de yarın, hayat bugün demek için, an’lar biriktirip, yaşayabilmek için… Bize ne çok şey hatırlattın, öğrettin be Neslican… Biz hala yarına çıkacağımızın garantisi olmadığını fark etmeden, hunharca, metaların, saçma sapan egoların dünyasında var olmaya çalışıyoruz… Hayallerimizi erteleyip, duruyoruz… Ne vakit, ölüm yakınlarımızın kapısını çalışıyor ve şamarı yiyip kendimize geliyoruz. Oysa sen, onun varlığını hep ensende hissettin ve bu öğreti sana hayatını hep o güler yüzünle yaşamayı öğretti. Umarım bizler de senin o güzel ışığınla, öğreneceğiz… Hep ölümsüz olmak isterdim diyor filmde Neslican… Kısacık bir ömürle, bunu başaran nadide insanlardan oldun…

İnsan demek, unutan demek… Bizler iki gün sonra gene unutacağız ve sistemin içerisinde var olma savaşında bulacağız kendimizi, buna eminim… İşte o zamanlarda, Neslican’ın bu filmi, YouTube videolarını tekrar tekrar izlemek gerekiyor…

Filmi izlerken Neslican’ın yaşadıklarını bilmiş olmama rağmen, onun için farkında olmadan dua etmeye başladığımı hissettim. Sonra bir anda, etrafta bir kelebek uçmaya başladı. Yanımda oturan değerli arkadaşım Özge’de benimle aynı anda fark etti kelebeği… O anda ikimizde yaşlı gözlerimizle birbirimize bakıp, o burada dedik, aramızda… Tuhaf bir an’dı. Ama bence gerçekti…

Benim için sol ayağınızı bile sevin diyor Neslican… Peki hangimiz gerçekten kusursuz bir şekilde çalışan vücudunateşekkür ediyor? Hasta olmadan, kaybetmeden fark edemiyoruz hiçbir şeyin kıymetini… Oysa yağan yağmur da kar da hepimiz için… Onu hissedin, çekin toprağın kokusunu içinize ve her zaman şükredin… Bunları yapmak bu hayatın en büyük zenginliği değil de nedir? Biliyorum, hayat adil değil. Çoğumuz nelerle uğraşıyoruz, kim bilir. Ama emin olun, sanal dünya yaşantısı gerçek bir dünya değil… Kimse tam manasıyla mutlu değil. Ama sağlığı yerinde olan herkes çok zengin…Şükredelim, haydi. Neslican için, sol ayağımızı da sevelim…

Son olarak oyunculukları çok sevdiğimi de belirtmek istiyorum. Özellikle son sahne beni benden aldı… Ağlamamak için çok kıvransam da çoğu yerde gözyaşlarıma hakim olamadım. Zaten filmin sonunda kadınlar tuvaletinde, kadınların çoğu makyajlarını düzeltmekle meşguldü. Zira filmin en büyük geri bildirimi yüzlerimize yansımıştı…

HAFTANIN ÇOCUK ETKİNLİĞİKEŞFİ:KADIKÖY BELEDİYESİ9.ÇOCUK KİTAPLARI GÜNLERİ

Sömestre süresi boyunca, hem belediyeler hem de birçok avmde çocuklar için birçok atölye ve etkinlikler düzenlenmekte. Geçen sene bu zamanlar, İstanbul karla mücadele ederken, ben de Kadıköy Belediyesi’nin organizasyonu sayesinde çocuklarla buluşmuş, yaratıcı drama ve çocuklarla yoga atölyeleri yapmıştım. O zaman çocuk kitap günleri olduğundan haberim yoktu. Bilseydim, muhakkak dolaşırdım. Zira benim için özellikle çocuk edebiyatı çok önemli. Elimden geldiğince çıkan çocuk kitaplarını takip eder, satın alırım. Kızım Masal için kitabın özellikle yazarından imzalı olmasına dikkat ediyorum. Belki de, ona bırakacağım en büyük miras, onun için yapmaya çalıştığım bu kütüphane olur. En kısa süre içinde de, Masal’ımın da bana açtığı kapılar sayesinde,  keşfettiğim yeni dünyalarla zenginleşen masallarımı sizlerle buluşturacağım.

İşte bu çocuk kitap günlerini dolaşırken, değerli meslektaşım, güzel kadın oyuncu, yazar Sevtap Çapan’a rastladım. Enerjisiyle direkt kendisine çekti. Değerli kardeşim Oktay ile beraber yanına gidip, Masal Ebru’m için ‘Peri Kız Müzikali’ adlı kitabını satın alıp, kızımın adına imzalattık. Peri Kız Müzikali adından da anlaşılacağı üzere bir çocuk müzikal tiyatrosunun basılı eseridir.

Ülkemizde nitelikli çocuk tiyatro metin üretiminin az olması;klasik masallar çerçevesinde, çağı yakalayamayan eserlerin didaktik bir dillesürekli sahnelenmesi ve sadece mesaj taşıması gerekiyormuş gibi bir misyonla sunulmasıve birçok nedenleçocuk tiyatrolarıçocuklar tarafından izlenmek istenmemektedir. Oysa bugünün çocukları yarının tiyatro seyircisini inşaa eder. Ben de çocuk oyunları yazan biri olarak, kendimi geliştirebilmek adına, çağı takip edip, geliştirmeye özen gösteriyorum. Sevtap hocamla da, ülkemizdeçocuk oyunlarının durumunu konuşurken, benzer durumlardan şikayetçiolduğumuzu fark ettim. Zira, birilerinin bir şeyleri fark edip, üretmesi çok kıymetli. Böyle, böyle aydınlığa çıkacağız.

Oyun, İstanbul Şehir Tiyatrolarının 2019-2020 sezonu içerisinde sahnelenmek üzere prova edilmiş ve maalesef pandemi yüzünden kısa bir süre sahnelenebilmiş.

Biraz da kitabın içeriğinden söz etmek isterim. İyiler ve kötüler dünyasının zıtlığını Peri arketipiyle sunmayı tercih etmiş sevgili Çapan. Bunu yaparken, periler üzerine araştırmalar yapmış ve onlara ait bir Peri Dili’ni keşfetmiş. Oyun içerisinde de bu dili bizlere de öğretiyor. Oyun, müzikli bir oyun değil, müzikal olarak yazılmış. Hatta kitabın içerisinde karakter analizleri, dekor, kostüm, müzik ve koreografi üzerine de uzun şekilde açıklamalar yapılmış. Bu birçok oyun kitabının içerisinde bulamayacağınız bir ayrıntıdır. Ama bence en güzel özelliklerinden biri; metnin hem Türkçesi, hem de İngilizcesi mevcut. Sevtap Çapan’ın en büyük hayallerinden biri yurt dışında da oyununun oynanabilmesi. Kitabın 2.baskısında bu değişikliği yapmış. Bence çok da güzel olmuş. Bu arada yazara ait 4 tane daha kitap var. Hepsini D&R, kitapyurdu.com, vb. birçok sitede bulabilirsiniz. Ellerine, emeğine sağlık güzel insan…

Bu arada Şehir Tiyatrolarında oynanan halini https://tiyatrolar.com.tr/tiyatro/peri-kiz-muzikali izlemeniz mümkün... Tiyatrolar.com yeni özelliği sayesinde birçok tiyatro oyununa ulaşabiliyorsunuz…

HAFTANIN KELİMEKEŞFİ: ‘NAHİF ile NAİF’

Nahif kelimesi gündelik yaşantıda çok sık kullanılan ve gündelik dile oldukça yerleşmiş bir sözcük olmakla birlikte TDK tarafından “ince, duygulu, hassas” ve “zayıf, cılız, çelimsiz” anlamlarıyla tanımlanmaktadır.

Naif kelimesi TDK tarafından “saf, deneyimsiz”,“resim alanında kendini yetiştirmiş sanatçı veya onunu eseri” ve “acemice yapılan” şeklinde tanımlanmaktadır.