Nöbetçi kuyumculara Anadolu’da sık sık rastlanırdı. Nöbetçi eczaneler gibi belirlenmiş bir düzende gece nöbete kalınırdı. Bugün bu uygulama kalktı. Çünkü bankalar, yani küresel sermaye, artık bu işin içinde, özellikle online sistem ve altyapıları sayesinde, 24 saat altın alımı ve satımı rahatlıkla yapabiliyorlar. Tabii amaç hediye ya da takı ise, yine kuyumculardan alım yapılması gerekiyor. Bankalar henüz bilezik, kolye vb. alım-satımına girmediler.
İstanbul Kuyumcular Odası’na da kuyumculardan yoğun baskı var. İlçelerde mahalle aralarındaki kuyumcular da, hafta sonları işyerlerini açmak istiyor. Mahalleler de artan kuyumcu sayısı sebebiyle satışlarının azalmasının yanında, bir de hafta sonu müşterilerini AVM kuyumcularına kaptırmak istemiyorlar.
Kuyumcular, nöbetçi kalmaları sayesinde biraz olsun yatırım müşterilerini de kendilerine çekmeyi umuyorlar. Bugünlerde sadece takı için gerekli alımlar kuyumculardan yapılır oldu. En büyük rakipleri ise bankalar. Bu kurumsal ve altyapısı güçlü yapı ile baş edebilmeleri maalesef imkânsız.
Bankalar, ihtiyaç sahibinin evden dışarı çıkmadan altın alıp satabilmesini sağlayabiliyor. Bu güvenli ve büyük kolaylık sağlayan ortamı, kuyumcular bugün karşılayabilecek durumda değiller.
Bankalar Birliği’nin yapmış olduğu açıklamada, bankalardan ilk altı ayda 865 bin adet altın alımı ve 531 bin adet altın satışı yapılmış. Toplam 2,5 milyar TL’lik altın alımı yapılırken, 1,7 milyar TL’lik altın satışı yapıldığını da, yine Birlik ifade etmiş.
Gelir seviyesi düşük ilçelerdeki kuyumcular ile görüşüldüğünde; “Eskiden işler daha iyiydi, şu anda müşterilerimiz altın bozduruyor, krizden dolayı alım yapan müşteri sayısı az, bozduran müşteri ise oldukça fazla” diyorlar. Bankalara baktığımızda ise alımların daha fazla, satışların daha az olduğunu görebiliyoruz.
Bu ifade ve açıklamalar bize yatırımların yani sermayenin, gelir seviyesi düşük yerleşim yerlerinden uzaklaştığını, teknolojik altyapıyı daha fazla kullanabilen, değişim sürecine ayak uydurabilmiş, gelir seviyesi yüksek kesime doğru kaydığını gösteriyor.
Daha da ilginci ise, gelir seviyesi yüksek kesim yatırım ya da sermayelerini ticari amaçlar için değil de, altın alımı için kullanıyorlar. Ya yapacak, büyütecek iş alanı bulamadıklarını, ya piyasalara hiç güvenmediklerini ifade eden, sermayenin bu tutumu, kısa vadede kendilerini güvence altında tutabileceğini düşünüyor. Uzun vadeli plan yaptıklarını ise hiç sanmıyorum. Üretimin olmadığı, sadece “altınım kenarda dursun” demek ve bir yandan da mecburen tüketmek, uzun vadede tüm ülkeyi kaos ortamına itebilir.
Devletin bunu teşvik edecek ciddi adımlar atması gerekmektedir. Bugün yapılan teşviklerin tamamı Avrupa Birliği fonundan ve tabii ki teşvik alanları da Avrupa Birliği’ne hizmet ediyor. Bu teşvik alanlarının tamamı, Avrupa ülkelerinin ayağına basmayacağımız alanlar. Kendi zenginliklerini azaltamayacağımız alanlar. Biz de kolay yolu seçip, bu teşvik için, iş becerimizin olmadığı, topraklarımızın, yeraltı kaynaklarımızın, tabiatın yetersiz kaldığı o yola saptığımızda ise sonunu getiremiyoruz.
Altına yapılan yatırım sadece günü kurtarabilir. Bizi kurtaracak tek ve yegâne uygulama ise kendi hammaddemiz ile yapacağımız üretimdir.