Tartışma odağında yer almak, yer ve zaman tanımıyor. Burnu olan koklaşır, ağzı olan konuşur, kulağı olanda haklı olarak duyar.
Aklı olan ise düşünür ama, önemli olan aklımıza ‘kestirdiğimiz’  konunun önemi.
İşte ülkemizdeki futbol gerçeği…Her defasında yine aynı tartışma, aynı ‘laf’ kalabalığı.
Aykut kocaman ‘Alex’i neden ‘kesiyor’. Böyle bir oyuncu kesilir miymiş!
Takımı Fenerbahçe’ye bakıyorsun, rakiplerinin karşısında ortaya futbolda Alex gibi bir oyuncunun yedek kulübesine ‘hapsedilmesi’ kadar saçma bir düşünce olabilir mi?
Teknik direktör kocaman Spartak Moskova ile oynanan ilk maçı deplasman olduğu ve ikinci maçı da düşünerek ‘yıldız’ oyuncusuna şans vermemiş.
Niçin ikinci maç..Alex yorulur..Dahası Alex sakatlanır….Kocaman böyle bir şey söylediyse de böyle bir ‘tez’ ancak gülünerek çürütülür.
Böyle anlayışı hangi mantık kabul edebilir. Siz eğer Alex’i hasta etme, veya form düşüklüğü yaşamasını istiyorsanız, bunu ancak onu asıl kadrodan ‘silerek’ başarabilirsiniz.

Adları ‘büyük’, yönetimleri ‘küçük’!

Yol yakınken gelin tartışalım; Beşiktaş’ı, Trabzonspor ve diğerlerini. Evet, lig yeni başladı ve transfer sezonu da henüz bitmedi.
Bunlar önemli ipuçları olsa gerek; sonuca gitmek isteyenler için. Tıpkı, uçsuz bucaksız okyanusta ki bir gemi, veya gök kubbede ki rota belirleyen uçak gibi.
Eğer elinizdeki mevcut imkanları (radar, pusula gibi) yeteri kadar yararlanamazsanız, ya bir fırtınaya kapılır alabora olursunuz, yada tepe taklak yere çakılır kayıplara karışırsınız.
Şunu açık ve net söylüyorum, dün olduğu gibi bugünde; Bir kısım Kulüp Yöneticileri gerçekleri ‘düşüncelerinin’  tersiyle bir kenara itip, nefsi hareket ediyorlar.
İşte Beşiktaş. Her bir Yönetici, olabilecek karamsar tabloyu bir başka döneme fatura ediyor. Cezasını kim çekiyor; Siyah-beyaz camia.
İşte Portekizli oyuncuların krizi. Siyah-beyazlı kulüp sadece bugün değil ki geçmişte de, transferler olmak üzere bu tür sıkıntıları sıkça yaşadı. UEFA Krizi ve Avrupa gidememek buna has bir olay değil mi (!)
Ama bakıyorum; Bizim dönemimizde olmadı deyip, sıyrılmaya çalışılıyor. Bu sorunlara, netice alınamayacak, ucuz kısa vadeli yaklaşımlar.
Sayın Fikret Orman’a sormak istiyorum… Sahi, ne oldu Demirören döneminin mali araştırması… Diğer konu; Teknik Direktör Samet Aybaba ile anlaşılırken, Portekizliler krizi ile Kulübün yararına niçin adım atılma yoluna gidilmiyor da; Sanki tüm suç önceki eski yönetimin mi gibi çözümsüzlüğe doğru bir yaklaşımda bulunuluyor.
Birkaç sözde teknik direktör Samet Aybaba’ya…Eskişehir’den transfer edilen Batuhan’a özel (kendi) ‘çalıştırıcısını’ getireceklermiş!Taraftar takıma ihtiyaç dahilinde ‘futbolcu’ beklerken, özel antrenör transfer ediliyor. Doğrusu anlamış değilim.
Bir husus daha…Bu konuda ise yorumu tamamıyla siz değerli okuyucularıma bırakacağım;  Beşiktaş Erkek Basketbol takımı yurt dışından flaş transfer gerçekleştirmiş. Bir yandan para yok diye Voleybol branşını kapatıyoruz; diğer yandan Basketbol takımına flaş transfer. Dedik ya Kulüplerimiz nasıl yönetilir, dedik ya yorumsuz diye…
Sahi Trabzonspor içinde söyleyeceklerimiz vardı. Kamuoyu bordo-malilerdeki sorunu zaten biliyor. Bizim sadece hazırlatacağımız, herkes gibi aynı soruyu yöneltmek; Gidenlerin yerleri dolduruldu mu? Ne demek istediklerimizde zorluk çeken anlayışa tavsiyemiz; Avrupa Ligi kasetini izlemeleri.

Niçin Oltaya takılanlar?

Haftanın belli günlerinde siz değerli okuyucularımızla bu köşede beraber olmaya çalışıyoruz. Aklımızın algıladığı, yüreğimizin yettiği ve sezgilerimiz tespiti kadarını ‘yazılarımızla’ sizlerle paylaşıyoruz.
Yazdıklarımızın içeriğini oluşturan ‘konuları’ seçerken, dikkatte almak istediğiz hususu, sadece sporun bir branşı üzerinde yoğunlaşmamak, sizlerin ilgi odağı olan hususları paylaşmak adına yola koyulmuştuk.
O nedenle köşemizin adını ‘Oltaya Takılanlar’ koyduk.
Evet, biz oltayı attığımızda, takılan mutlaka gündemimizin içerisinde hususlar olacaktır ‘kancaya’. Bizler seçtiğimiz konuları servis yapar,beğenisini size bırakırız..
Şunu da belirtmek isterim. Yaşamın insanlar için bir anlam ve kalitesi olmalı. İşte bu kalite sizin düşüneniz ve yaşantınızla ölçülür.
Bizler iyi temennimizle yazıya döktüğümüz her konu, geçmişte yaşadıklarımız veya şahit olduğumuzla özdeşleşiyor. Şöyle ki yazı yazmak için kalemi elimize her aldığımızda (pardon) bilgisayarımızın karşısına her geçtiğimizde, adeta ‘beyin fırtınası’ oluşturmaya çalışıyoruz.
Yazı yazmayı da bir sanat olarak algılayarak, okuyucuyumuz sanki kürsünün karşısında dinleyici konumundaymış gibi deyim yerindeyse yazdıklarımızda ince eleyip sık dokumaya çalışıyoruz.
Bir hususu daha belirtme den geçemeyeceğim; Yazılarımızda konu aldığımız ‘kişiler’ için mutlaka ‘empati’ kurmaya çalışıyorum. Bir başka ifade ile Hadisi Şerif’te değinildiği gibi; ‘Bir Müslüman kendisi için isteği bir şeyi, Müslüman kardeşi için istemedikçe gerçek mümin olamaz. ‘ anlayışıyla hareket etmeye çalışıyoruz…