Fenerbahçe tarihi rakibi Beşiktaş karşısında sadece maç kazanmadı, aradığı morale de ulaştı. Önce Avrupa Ligi hemen ardından farklı Beşiktaş galibiyeti, şimdilik Kanarya’nın üzerindeki karabulutları dağıttı gibi gözüküyor…
Maç öncesi ‘bayanlarda’ olsa (onlar artık seyirci değil de taraftar kimliğine sahip) Alex’e karşı sevgi seli vardı. Mücadele başlarken tribünlerden teknik direktör Aykut Kocaman uzatılan çiçekler ve kazanılan ‘önemli’ bir maç...
Akla ilk gelen ve dillendirilen; Fenerbahçe daha ne yapsın! Evet, gerçekten Fenerbahçe zor olanı gerçekleştirdi. Emek ve çabayı küçümsemek haksızlık olur. Peki, kısa sürede ne oldu da her şey bir anda değişti. Oyuncular aynı oyuncu, maçlar ise hemen hemen aynı sayılır. Sadece değişen işin ‘ciddiyeti’ olsa gerek. Peki bu yeter mi?
Kocaman’ın maçtan sonra yaptığı ‘Zihinlerde, gönüllerde ferahlama hissi oldu’ şeklindeki açıklamasının ne anlamına geldiğini anlamak o kadar da güç olmasa gerek. Skor ve oyun olarak sevinmek tabii ki her Fenerbahçelinin hakkı. Alex süreci Kanarya için adeta itici güç oldu. Ama bunun nedenleri iyi analiz etme si, sadece bir takım için değil yarışın içinde yer alan tüm ekipler içinde önem taşıyor.
Burada devreye, bugünlerde çokça dile getirilen Kulüp Başkanı Aziz Yıldırım’ın ‘Alex aracılığıyla tüm futbolcularına vermek istediği mesajı’ akla geliyor. Öyle ya her Fenerbahçeli,  kalite bakımında üst düzey sınıfına konulan futbolcular bugüne kadar neredeydi sorusunu kendilerine sormadan edemiyor. Tıpkı lige iyi bir başlangıç yapan ama şimdilerde form düşüklüğü yaşayan Galatasaray gibi.
Dedik ya sarı-lacivertli ekipte futbolcu aynı, üstelik teknik adamda aynı. Fenerbahçe’nin sahadaki başarısına gölge düşürülmemesi adına, şimdilik dosyayı rafa kaldırmak gerek. Ama Alex gerçeği, asla ve asla inkar edilemez ve Kanarya’nın gündemini de uzun süre meşgul edecektir. Nedenini ise, her sarı-lacivertli renklere gönül veren taraftar çok iyi bildiği için açıklama gereğine gerek yok sanırım.
Sahi Beşiktaş’ın durumu nedir? Yolun başında ‘feda’ denildi. Artık bir sezonda, Kartal’ın hatırına inişli-çıkışlı geçsin. Taa ki eldeki malzeme ile büyük hedeflere ulaşılacağının bilinci yerleşene kadar…
Aslan nereye koşuyor? 
Galatasaray’a düşüş, taraftarda ise endişeli bekleyiş sürüyor. Bunun örneği Eskişehirspor maçı. Silik bir ilk yarı sarı-kırmızılı taraftara haklı olarak ‘ Bizim özlediğimiz efsane Galatasaray bumu?’ dedirttirdi. Aranılan soruların cevabı bulunmalı, sorunların çözüm yolları kısa sürede hayata geçilmeli.
Düne bir göz atmak bizlere gelecek hakkında da önemli ipuçları verecek. Savunmanın bel kemiği görevi olarak görülen Melo örneği.Geçen sezon takımın en iyisi taraftarın vazgeçemediği oyuncu, geride kalan yedi haftada varlığından çok yokluğu yarar sağlar nitelikte. Bununda bir tek nedeni var; Sezon başında takıma dönüp dönmekte harcanan yoğun ve mesai ve çalışmalara  geç katılmasının beraberinde getirdiği uyumsuzluk.Sarı-kırmızlı takımın göbeğinde yer alan Dany ile Cris ise ayrı bir telden. Hata yapıyor ise ikisi de bir anda aynı handikabın içinde yer alıyor ve olan kaleci Muslera’ya oluyor, rakip forvet bulduğu pozisyonları gole çevirmeyi biliyor.
Söylediklerimiz belki karamsar bir tablo olarak görülebilir ama, sanırım ne Fatih Terim ne de sarı-kırmızılı taraftarın sahada inişli ve çıkışlı bir grafik çizen Galatasaray istemez. Geride kalan maçlara baktığımızda, özellikle gol bölgelerinde sıkıntı yaşanıyor. Burak Yılmaz klasik yaklaşımla, çağdaş futbolun gerisinde kalmaya namzet. Tıpkı Umut gibi o da Trabzonspor’da belki durumu idare ediyor, Avrupa’da olunmaması ve Şampiyonluğun yakın olmamanın vermiş olduğu rahatlıkla ligi götürüyordu. Ama Galatasaray’a geldikten sonra üstlenilen görevler dolayısıyla roller de değişti. Koşmak ve mücadelenin içerisinde yer almak gerekliliği sanırım anlamıştır.
Peki bilinmeyen bir düşüşte Hamit’te. Ondaki istikrarsızlık ister istemez yaptığı her hata sonucu kaybettiği her top, Galatasaray kalesine tehlikeli atak olarak geri dönüyor.
Hal böyle olunca insanın aklına gelmiyor değil defansta Servet ve gol bölgelerinde Baros bu takımda niye yok.Bunun cevabını en iyi bilen teknik direktör Fatih Terim olacaktır sanırım. Yarın puan ve puanlar kaybedilmeye devam dildiğinde homurdanmalar devam edecektir; Hoca ne oldu.Yetki dedin yetki, para dedin para, peki başarı…
Ne oldu da son iki, Ordu ve Braga maçlarında beklenenin gerisinde kalındı. Fatih Terim bunun hesabının ‘Milli Takım Molası’nda soracaktır mutlaka. Yinede hatırlamakta fayda var…Şampiyonlar Lig ve Süper Lig’de eğer zirve mücadeleden vermek ancak ve üst düzey bir performansla mümkün.Bunu ortaya koyacak isimlere sahip Galatasaray. Tabii kalitenin işlevlik sayılabilmesi için mutlaka koşmak, mücadele etmek kısacası futbolun gerekliliğini sahaya yansıtmak gerek.