Basketbol Federasyonu başkanlığına Turgay Demirel yeniden seçildi. Yeniden başkan oldu demek, ‘altıncı kez’ anlamına gelmekte…
Bu nasıl oldu. Tabii ki oyla. Yani sandığa gidildi ve karşısındaki aday Doğan’a karşı adeta ‘bir zafer’ kazandı.
Peki kazanacağı belli miydi? Tabii ki… Kesin konuşmamızı, seçim öncesi twitter’dan (@ahmetgulumseyen) da paylaştık. Ve seçim sonrası ise aynen şunu düşüncemi sosyal medyaya yansıttım; Başkanlığı Turgay Demir kazandı,  basımız kaybetti…
Bir yerden tüyomu aldın, yoksa kulağım mı delikti. (!) Değil, değil… Sadece hislerimiz kuvvetli. Laf olsun diye söylemiyorum bunu, siz değerli okuyucunun desteği bizlerin yazı ve araştırma yapmaya zorladığı için.‘Tecrübe doğruluk hislerini zenginleştirir’ anlayışıyla, sonucu aşağı/yukarı tahmin etme şansına sahip olduk.
Başka…Üst üste altıncı kez başkan olan Turgay Demirel’in karşısına çıkan Ali Doğan’ın ‘başkanlığa’ hazır olup olmamasıyla ilgili ‘Ben susayım, kendisi konuşunsun’ misali; Genel kurulda Doğan ‘seçim aceleye geldi’ dedi.
Desteğini açık ve net olarak dillendiren büyük kulüpler (Anadolu Efes, Beşiktaş) oldu.Fenerbahçe ve Galatasaray kulüpleri ise Ülker firmasının ‘sponsorluk’ hatırına Ali Doğan’a ne evet diyebildi, ne de Turgay Demir’e hayır. Sonuç 173 oyun 105’ini alan Turgay Demirel yine, yeni, yeniden (altıncı kez) başkan seçildi.
Buradan herkes üzerine düşen dersi ve dersleri çıkarmalı. Çünkü, bir hükmü olmayan seçim kürsüsüne çıkıp, yaptık/yapacaklarımız şeklinde yazı metni söze çevirmemeli.Kazanan ve kaybeden için o zaman acabalar gelir…
An ve an düşündüğümüz için acele davranıyoruz. Bunun adı da ‘hesapsız-kitapsız’ hamle olup çıkıyor. O zamanda ‘seçimiz’ de çalkantılı, sonucu da bir o kadar ‘sürpriz’ oluyor.Sonra haklı olarak kürsüye çıkan delege başlıyor konuşmaya.Önceden üstü kapalıydı, şimdi açık ve net ifadeler; ‘…Basketbol Federasyonu özerk midir? Özerk ise devletin delegelerinin burada olmaması gerekir.’
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın söylediklerine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Söyledikleri sadece Basketbolu değil, diğer 60’a aşkın (dalgalanma nedeniyle federasyonun kesin rakam belirtemiyoruz) ilgilendiren bir husus.
Futbol federasyonu gibi Basketbol Federasyonu’da bugün finans (sponsorluk) noktasında kendi ‘yağı’ ile kavrulabilecek durumda. Bir ölçüde kendini sadece ‘idare’ etmekten öte ‘yönetecek’ duruma geldi.
Hal böyle iken Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım haklı bir serzenişte bulunuyor; "Öncelikle şunu bir bilelim, Basketbol Federasyonu özerk midir? Özerk ise devletin delegelerinin burada olmaması gerekir. Eğer burada ise  o zaman seçime gerek yok."
Sayın Yıldırım’ın ‘yıldırım’ gibi açıklaması bir nevi olması gereken ‘özerkliğin’ özünü özetliyor. Maalesef söz söylemek, uygulamak kadar kolay olmuyor ülkemizde. Bu sözlerin sahibinin başkanı olduğu ve diğer kulüplerin acaba ‘devlete olan’ vergi veya diğer borçları ne kadar?
Ülkemizde özerklik dönemine (2005 yılı) gittiğimizde federasyon için özerklik için ‘İlk beş yıl için yarı özerklik (Bütçesinin yarısını devlet kalanını sponsorluklarla finans edilecek) şeklinde uygulanacak, işleyen süreçte ise tam özerklik devreye girecek…’denilmişti.
İşleyen süreçte, ne yazı ki söylenen söz uygulama kadar kolay olmadığı için sonuç başarısızlık olarak nitelendirilebilir.
Bugün spor federasyonları masraflarını (mali giderleri)  nasıl karşılıyor dersiniz; Para devletten, imza yetkisi (harcama) federasyondan. Dönem içinde (bir yıl) bütçe yetmedi mi, alsana ödenek. Sağ olsun devlet baba…
Spor federasyonlar tamamıyla ‘özerk’ hale nasıl getirilir; Tabii ki o branştaki sporcu sayısı ile.Bugün ülkemizde en çok hangi branşta lisanlı sporcu var. Sırasıyla Futbol,Basketbol,Voleybol.En çok sponsorluk alan branşlar hangisi, işte saydığımız bu branşlar.
Peki diğer branşlarda bunu başarabilir miyiz? Evet veya hayır düşüncesinin en güzel karşılığı yakın zamanda geride bıraktığımız Olimpiyatlar. Kısacası sporcu sayısı başarı veya sponsorlukla pareler gitmekte.
Şimdi tekrar soruyorum; Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın sporluk çıkışı yani haklılık payı nereye kadar? Bana göre güzel bir çerçeve çizdi, ama içi boş (ülke şartlarına uymayan) bir anlayış, görüntüye ne anlam katabilir ki (!)…