Çeşitli gazetelere yansıyan haberlere bakarsanız Ankara İran'ın nükleer silahlanmasının mutlaka durdurulmasını istiyor ve bunun için de gerek uluslararası gerekse ikili tüm platformlarda çok aktif olarak çalışıyor. Ankara'yı ayrıca Şahab-3 ve Fatih-110 adı verilen uzun menzilli füzeler de tedirgin ediyor.

Bu haberlerin Türkiye ile İran arasındaki rekabeti daha ileri giderek çatışmayı körüklemeye matuf olduğu dahil değerlendirilebilir. Esasen batı Türkiye ile İran arasında Irak-İran savaşı benzeri bir kör dövüşü yaptırmaktan çok mutlu olacaktır. Tahriklere kapılmadan olaylar sağduyu ile değerlendirilmeli. Ankara'nın İran'ın nükleer çabalarından çok ama çok rahatsız olduğu söylenmeli. Öncelikle kendilerinin harekete geçmesi gerektiğini dikte etmelidir.

Buradaki politika İncirliği ABD'ye açarak, Türkiye üzerinden istihbarat çalışmaları yapılmasına müsaade edilerek yapılmamalı, aksine İran gerekçe gösterilerek mecburen bir milli nükleer program gerçekleştirmek zorunda olduğumuz onlara kabul ettirilmelidir.

(Hatay meselesinde Atatürk'ün Fransızlara yaptığı gibi) Hele hele oyuna gelerek, İncirliği gerek İran'a ve gerekse Irak'a karşı açarak komşularımızla iyi geçinemeyiz. Yüzyıllardan beri bizim idaremizde yaşamış olan esasen Anadolu'nun doğal uzantısı Suriye ve Iraklı akraba (dindaş, soydaş, ne derseniz diyiniz) halklarla husumete girmek yanlıştır. İran'la hududumuz 1639'dan beri barış ve istikrar hattı olmuştur. 2039'da Türk-İran barışının 400. yılı kutlanacaktır. Yahudi ve İngiliz'in oyununa gelerek İran'ı hedef alacak bir senaryonun içinde olmak ahmaklığın ta kendisidir. Aksine İran'a onları çatışmaya sürükleyerek 1. Dünya Savaşı'nın rövanşını almak, emperyalistleri bu coğrafyadan kovmak, Atatürk'ün yarım kalmış politik hedeflerini canlandırmak, Misak-ı Milliye sahip çıkmak bizim nesillere düşen tarihi ve ilahi bir yemin ve görevdir. Bu görevin yerine getirilmesi sabırla güç dengelerinin değişmesini takip etmeye isabetli ve cesaretli kararlar almaya ve uygulamaya bağlıdır.

Herkes tarafından bilinen bir gerçek var ki; soğuk savaş bitmiştir. Soğuk savaşın müesseseleri ve dengeleri geçersizdir. Dengelerin değişmesi sizin eski tehdit algılamalarına göre düşünmenizi geçersiz kılmaktadır. Kaldı ki 1878'de müttefik olduğumuz İngiltere'ye karşı 1914'de can düşman olarak Birinci Dünya Savaşına girmişizdir. 1980'den önce İran Şah'ı da ABD'nin müttefikiydi. Ne zamanki 20 tane nükleer santral kuracağım dedi. Bunun üzerine batı; 3-4 yıl içinde halkı rejim aleyhinde teşkilatlandırarak Şah'ı al aşağı etti. Bugün Şah'ı deviren İslami rejim batı tarafından fundemantalist-gerici ve ilkel bir yönetim olarak ilan edilmekte, hedefe koyulmaktadır. Halbuki bunları ilk defa iktidara getiren de batıdır. Şimdi bunlar diyorlar ki biz Şah'ın başlattığı nükleer santralları bitireceğiz. (Bu şehr nükleer santralı 1979'da bitirilme aşamasına getirilmiş sonra Alman Sımens firmasının yarım bırakıp gitmesi nedeniyle tamamlanamamıştır.) Bugün İran'a diyorlar ki; "Hayır sen onu yapamazsın. Yapmana müsaade edemeyiz." karşılıklı iddialaşma genel bir çatışma eğilimine doğru gitmektedir.

İran'a karşı girişilecek böyle bir askeri operasyon Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgenin genel güvenliğini açıkça tehdit edeceği gibi belki de dünyada huzurlu hiçbir bölgenin kalmamasına da yol açabilir.

Son açıklamalar diplomatik yolların gittikçe tükenmekte olduğunun göstergesidir.

İran'ın Hizbullah'ı desteklemesi, terörizme arka çıktığının söylenmesi lafı güzaftır. Gazeteci Seymour Hersh'in İran'a müdahale edileceğini söylemesi kontrollü bunalım politikasının bilinçli sızdırılması ve tepkilerin analiz edilmesi sürecidir. Böylece uluslararası kamuoyu müdahaleye yavaş yavaş alıştırılmaktadır. Amerikan Başkanı Bush; "Tahran yönetimi gereken şeffaflığı göstermezse İran'a askeri harekât düzenleme alternatinin masada olduğunu bildirdi. Bush, "Umuyorum ki bu sorunu diplomatik olarak çözebiliriz; ancak asla hiçbir seçeneği göz ardı etmeyeceğim." demesi yemin töreninde yaptığı konuşmada Amerikan iç huzurunun dış tehditle bağlantılı olduğunu belirten "özgürlük ve demokrasi" söylemlerine ağırlık vermesi bu işin ciddi olarak tasarlandığını göstermektedir.

Fakat, neticede, ABD'nin İran'a yönelik olası bir operasyonu ve bu çerçevede İran'ın işgali girişimi, bölgede zaten kırılgan bir durumda olan hassas dengeleri ve dinamikleri yıkmakla kalmayacak, aynı zamanda küresel boyutlu yeni bir kaos ve çatışma potansiyelini de doğrudan ve dolaylı sonuçlarıyla birlikte beraberinde getirecektir.

Amerika'nın İran'a müdahalesi NPT (Nükleer Silahların Sınırlandırılması Antlaşması)nin esnek yorum kazanmasına da neden olabilecektir. Amerika'nın İran'ı işgal etmesi fikri İran'ın çembere alınmasından sonra kesinlik kazanmıştır. Şöyle ki, Afganistan ve Irak'ın Amerika'nın eline geçmesinden sonra İran Rusya hududu hariç üç taraftan çembere alınmıştır.

Stratejinin zaaf kabul etmemesi ilkesi burada da kendini gösterecek ve İran'a müdahale edilecektir. İran'ın ABD'nin eline geçmesi halinde Trans Hazar, Trans Afganistan, Trans Kafkasya yolu açılacak Rusya'nın Avrasya enerji koridorundaki hakimiyeti ağır darbe alacaktır. Böylece Çin, Hindistan ve AB'nin enerji ihtiyacı kaynaktan ABD'nin kontrolüne girecektir. Bu durum ABD'nin küresel liderliğini pekiştirecek projelerle stabil hale getirilecektir. Bölgede küçük uydu devletlerin kurulması, bunların sağa sola karşı garnizon gücü gibi kullanılması (Kürt devleti projesi İran Azerileri, İran Ermenileri) böylece bölgede denge sağlayacak büyük güç oluşumuna fırsat verilmemesi amaçlanmaktadır. Bu durum İsrail'in bölgede daha rahat at oynatmasına sebep olarak Ortadoğu'nun kan gölüne dönüştürülmesine fırsat ve imkân sağlayacaktır.

Böyle bir ortam Rusya Federasyonu, AB, Hindistan ve Çin'in topyekün safdışı edilmesine, denklem dışına çıkartılmasına sebep olmaktadır. Acaba buna müsaade ederler mi?

Rusya Federasyonu'nun toprak bütünlüğü ve uluslararası sistemdeki itibarı (iyi kötü BM Güvenlik Konseyi üyesidir) Basra Körfezi'nde dengelerin bozulmamasına ve bugünkü İran'ın ayakta kalmasına bağlıdır. Nasıl ki ABD İsrail'in nükleer silah edinmesine göz yumdu ise Rusya Federasyonunun göz yummaktan öte İran'a nükleer destek vermekte hayati çıkarları bulunmaktadır. Herkes bilmektedir ki Amerika'nın stratejik plânlarını yapan Amerikan + Yahudi stratejistler başkalarının ticari ve iktisadi çıkarlarını düşünmek gibi ahlaki bir vecibeleri yoktur. Rusya'nın toprak bütünlüğü ve ekonomik geleceği onların ilgi alanının dışında olmaktan öte hedeftedir.  Bu nedenle Rusya'nın İran'a yönelik tehdidi ağır güvenlik sorunu olarak algılaması mümkündür. O halde neden ABD'ye rest çekmiyor diye düşünülebilir. Onun cevabını yarın değerlendireceğiz.