Milliyet Gazetesi yazarlarından Sn. Taha AKYOL 31 Mayıs 2004 tarihinde  "Kuran ve Tarih" adlı makalesinde "İslamiyet Dergisinden" söz ederek "Din düşüncenin yenilenmesi" konusunda en zengin kaynağın bu dergi olduğunu duyurdu. Bizim 29-30 Mayıs tarihli yazılarımızda Amerika'nın BOP (Büyük Ortadoğu) da yeni bir islami ideoloj , mezhep tarikat veya sufi ideoloji yaratmaya çok istekli olduğunu; "Vahyin sorgulanması da dahil olmak üzere" "cihat ülküsünün" defterden silinmesi için çalıştığını "şehitlik" anlayışı dahil İslamın karekter normlarının tahrip edilmesine yöneldiğini anlattık....  

Amerikanın ideolojik mücadelede eşitlik, demokrasi, kadın hakları ve paztar ekonomisi alanında dayatmalarda bulunduğunu ifade ettik. Bütün bunların Amerika'nın dayatmaları olduğunu bir çok kere yazdık. Sn. Taha AKYOL kölelik, miras, kadının statüsü konusundaki ayetlerinin tarihsel olduğunu söylemektedir. Bu mantık doğrudur. Ancak tarih aynı zamanda bir modalar filmidir. Hangi zamanlarda, hangi mantığın, hangi modanın, geçerli olduğunu bilmekden fikir yüretmek hatalıdır. Kuran indirildikten sonra islam coğrafyasında kölelik kalkmıştır. Ancak batıda serflik ve kölelik 18.yy'a kadar, siyah köle ticareti (Afrika'dan Amerika'ya) 20. yy'a kadar devam etmiştir. Amerika'nın Irak'ta yaptıklarına bakarak köleliğin yeniden hortlamayacağını (hele hele tek dünya devleti kurulduğu taktirde) iddia etmek mantıki dayanaktan yoksundur. Sn. Taha AKYOL "Mahalli hükümler, coğrafi döneme ait spesifik hükümler, kölelik, miras, kadının statüsü gibi konulardaki ayetler tarihsel'dir" diyor.  

Evet bu hükümler şimdilik tarihseldir fakat bu kötülükler İslamın tesiriyle ortadan kalktıktan sonra tarihsel olmuştur. Bu demek değil ki yeniden zuhur etmeyecekler...  

Keza "devletsiz toplumlarda ihak-ı hak meşru görülüyordu" Bazı ayetler sadece peygambere hitap etmiştir, bazıları sadece spesifik olaya ve coğrafyaya hitap etmiştir, belli bir döneme seslenmiştir, bazı ayetler değişen şartlara göre Allah tarafından değiştirilmiştir." biçimindeki ifadelerin bazılarında ki isabet ve doğruluk payı inkâr edilemez.    

Ancak bu tartışmaların İslam coğrafyasında bu günlere istinad etmesi ve zamanlama açısından Amerika'nın niyetlerinin ne olduğu noktasında ciddi şüpheler uyandırmaktadır. Düşman karşısında tartışma yapılmaz, yanlışda olsa bir fikrin, bir felsefenin veya bir kararın etrafında toplanılır ve müşterek savunma konsepti geliştirilir.  

Şartlara ve olaylara bir bakalım;  

Amerika Irak'ta Şiilerce kutsal sayılan Hz. Ali türbesine saldırdı.  

Ne yani? Hz. Ali Aşere-i mübaşere ile müjdelenen ilk müslüman değil miydi? Peygamberin amcası oğlu, damadı, soyunun devamı, Allah'ın arslanı, kahramanlar kahramanı, Halife ve peygamberin ashabı değil miydi? Gene Hz. Ali; müşriklerin takibinden kurtulmak için uzaklaşan, Hz. Peygamberin yerine, onun yatağına girecek kadar cesur, onun yerine ölmeyi temenni edecek kadar kahraman değil miydi? Bunlar düşünülünce, sanki Hz. Ali yalnız Şiilerce kutsal sayılırmış, Sünnilerin mitolojisinde hiç yeri yokmuş gibi zannedilebilir.  

Sn. Hasan Celal GÜZEL Hz. Ali ve türbesine yapılan saldırıyı ağlayarak karşıladığı yazısında bu gidişle, sıra, Allah korusun Mescid-i Nebeviye'nin hatta Kabe'nin bombalanmasına da gelir, kılınızı bile kıpırdatamazsınız diyerek ikaz etmektedir. Kudüs'te Filistin İsrail çatışmaları eksenindeki çatışmaları kör dövüşü bakış açısıyla değerlendirdiğimiz için Mescid-i Aksa'nın kutsiyetini hatırlamıyoruz. Hz. Ali'ye karşı yapılan saldırıyı üstlenmiyoruz. (Şiilerin kutsal yeriymiş?) geriye ne kaldı? "Kabe ile Mescid-i Nebevi."...  

Zaten ABD'nin ılımlı İslam yaratma projeksiyonunun Mekke'yi hedefe koymayacağını zannetmek büyük hatadır. Mekke'nin İslam şuuru, eşitlik, tek millet yaratma formasyonu, Allah karşısındaki acziyetin ikrarı yönünde meydana getirdiği elektriklenme, batının dikkatini çekmektedir. Zenci lider Malcom-X'in hayatını anlattığı kitabında; "Hac"ın üzerinde bıraktığı izlerin nasıl birleştirici ve eşitleyici bir eksen yarattığını anlamış bulunuyoruz." Yarın ABD'nin İslam birliğini sağlıyor diyerek Kabe'yi bombalamayı tasarlaması ve İslamın kutsal bölgelerine saldırması her an mümkündür.  

Zaten bu tasarı plânları genellikle Yahudi stratejist ve ideologlar tarafından hazırlandığı için "Amerika'nın plânları çoğu kere uçuk kaçık ve İslam düşmanı bir mihvere oturuyor."  

Bazıları Türkiye BOD için model ülkedir diyorlar. Neyin modeli? Kimin modeli? Kime karşı model? Kimin çıkarlarına hizmet eden model? Bu soruların cevaplandırılması lazımdır.  

Türkiye model ülke ise neden Ortadoğu coğrafyasına Türkiye sokulmuyor? Neden kendi modelini yaymasına imkân tanınmıyor? Neden Kuzey Irak'ta Türkiye'ye hasım bir kukla oluşum tasarlanıyor? Model, ülke kavramı iyi de, model neden bu işlerin dışında tutuluyor?  

Duyuyoruz ki İsrail Irak'ın kuzeyinde 200 km2 araziyi satınalmış 150 bin (Kürt Yahudisi) Yahudiyi yerleştirecekmiş ve ölümüne K. Irak'ta kukla devletin kurulmasını destekliyor. Kerkük-Yumurtalık boru hattı kapatıldı. İsrail Kürtlerle anlaşarak Kerkük-Yafa boru hattını bir an önce işletmeye açmak istiyor. Bu yapılanlar Türkiye'ye karşı hasmane davranışlar değil mi?  

Sn. Başbakan ve Dışişleri Bakanı (nisbeten daha diplomatik üslupla) İsrail enerji Bakanını kabul ettiğinde Filistin katliamları için son derece sert ifadeler kullandılar. Bunun kamuoyunu tatmin etmeye yönelik sözler olup olmadığını anlayamadık. Ben böyle söyleyeceğim sakın siz alınmayın! Halkımın itimadını muhafaza etmek zorundayım, onun için böyle söylüyorum diyip demediğini de bilmiyoruz. Ancak şunu görüyoruz ki Sn. Başbakan gerçekten yürekten gelen bir eleştiri yapmış olsaydı. Şaron dün gene Filistin'i vuramazdı. "Hatırlanacağı üzere Şaron dün de katiamlara devam etti: Helikopterden atılan füze ile Hamas'ın liderlerinden Vail Nassır ve Muhammed Sansur'u şehit etti."  

Bu durumda insanın aklına iki ihtimal geliyor. Ya bu Türkiye'nin İsrail nezdinde hiçbir ağırlığı yok, eleştiri blöf gibi algılandı. Ciddiye alınmadı.  

Yada ikinci ihtimal bu laflar danışıklı dönüş...  

AB cephesinde olanlar daha enteresan; AB komisyonunda Türkiye temsilcisi Hansjörg Kretscher "Türkiye'de barış ve huzur ortamı Haziran'da bozulabilir" dedi. Hatırlanacağı üzere aynı zat 1 Eylül 1998'de de benzer bir laf söylemiş aynı tarihte PKK tek taraflı ilan ettiği ateşkese son vermişti.  

Bunlar nasıl müttefik ki Türkiye'nin elini kolunu bağlayacak uyum paketlerini empoze ediyorlar, güvenliğini tehdit eden örgütleri koruyorlar?  

Son zamanlarda PKK saldırılarının yeniden başladığı görülmektedir Buna karşı üslendikleri Kuzey Irak'a girmemize müttefikiniz ABD (!) müsaade etmiyor. AB'de bizim verdiğimiz silahları kullanamazsınız diyor. Olaylar Nasrettin Hoca'nın fıkrasındaki gibi geliyor. Hoca çok soğuk bir havada bir köye gider.  

Her taraf kar, buz, rüzgâr küfür küfür esiyor.... Köyün köpekleri uzaktan havlayarak gelirler. Hocanın üstüne saldırmaya başlarlar. Bu esnada kendini korumak için hoca, yerden taş almaya çalışır. Taşlar buz yüzünden yere yapışmıştır. Kopartıp alamaz. Der ki; Burası ne biçim köy taşları bağlamış köpekleri salmışlar?"