Her devlet, -buna en fazla Batılı ülkeler dikkat eder- kendi millî değerleriyle donanmış, millî şuur sahibi bireyler yetiştirmeyi hedefleyen bir millî eğitim sistemine sahiptir. Bizim de Türk milleti olarak yani bilinçli, ahenkli, uyumlu, şahsiyetli bir millet olarak devamımız, her şeyden önce çağın gereklerine uygun pozitif bilgiler, en son fen ve teknoloji bilgileri, millî tarih, millî kültür, millî edebiyat ve sanat bilgileri ve dinî, ahlakî bilgiler bakımından verimli, işlevsel bir sistem uygulamamız lazımdır. Yoksa, geleceği tehlikede olan bir millet ortaya çıkabilecektir. 
Yazımı, günümüz sorunlarına da, yabancı dilde eğitim, yabancı okullar, Türk çocuklarının Batıya öğrenci olarak gitmesi, Türkiye’de yabancı üniversite açılması gibi konulara da ışık tutacak olan ve güncelliğini hâlâ koruyan bir alıntıyla bitirmek istiyorum. Büyük Türk şairi Mehmet Âkif Ersoy, Cumhuriyet’ten önceki yıllarda yayınladığı bir yazısında şöyle bir olay aktarıyor:
“Evvelki akşam muhterem arkadaşım Akçora Yusuf Bey şöyle bir vak'a hikâyet etti (bir olay anlattı): Lehistan (Polonya) Müslümanlarından bir zengin adam geçenlerde İstanbul'a gelmiş. Maksadı hem bu memlekette büyücek bir iş yapmak, hem de oğlunu mekteplerimizden birine vermek imiş.
Çünki ora cimnazya (okul) larına devam eden çocuğun Ruslaş masını istemiyormuş.
Bu hamiyetli adam evvelâ Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) ye gitmiş; maksadını dili döndüğü kadar anlatmış. Fakat karşısın dakiler bir türlü zavallı adama istediği malûmatı (bilgiyi) vere memişler; hatta eline sundukları program da Fransızca yazılmış imiş.
Başka bir mektep yok mu, demiş. Robert Kolleji sağlık vermişler, gitmiş. Yanına kattıkları tercüman vasıtasıyla, gezmekte olduğu müessese (kurum) hakkında malûmat alırken mabede benzer bir yer nazar-ı dikkatini celbetmiş (dikkatini çekmiş)!
-Burası nedir?
-Kilisedir. Şu kürsüye her hafta bir Protestan pa pazı çıkarak talebeye   vaaz eder.
-Vaazı dinlemek mecburi midir?
-Evet, umûm talebe (bütün öğrenciler) için mecburidir.
-Pek âlâ! Talebe içinde Müslüman yok mu?
-Seksen kişi var.
-Çok şey! Müslüman çocukları Protestan papazın vaazında bulunsunlar, hem de mecburen bulunsunlar ha! Lâkin Rusya mektepleri buradan çok iyi imiş. Onlar Müs lüman talebeyi papazların verdiği vaazlarda, din ders lerinde hazır bulundurmak şöyle dursun, talebe kendiliğinden girmek istese men' ederler (engellerler).
Bunun üzerine adamcağız şu ukdeyi (düğümü) çözmek için hey'et-i idareye (yöneticilere), içinizde bir Türk olsa da onunla anlaşsak demiş. Kendisine vardır cevabını vererek centilmen bir zatın yanına götürmüşler. Bu zat umum talebenin mev'ize (vaaz) günleri mabedde bulunması müessesenin vâkıfı (vakfeden, kurucu) tarafından vaz'edilmiş (konulmuş) bir usûl (kural) olduğunu, binaenaleyh (dolayısıyla) Müslüman çocukların da bundan istisnası kabil (mümkün) olama yacağını söyledikten sonra sırf ahlakî bir zeminde cere yan eden bu mev'izelerden (vaazlardan) o kadar ürkmek icab etmeyeceğini bildirmiş. Zaten insan, dini mektepte almazmış; büyüdükten, düşüncesi kuvvetlendikten sonra din hak kında bir fikir edinirmiş...
Bu mülahazaları dinleyen Lehistanlı kardeşimiz: “İyi ama insanın büyüyünceye kadar bulunacağı muhitler (çevreler), ma ruz olacağı telkinler büsbütün tesirsiz mi kalır? Bunların her birinin vicdaniyât (vicdanlar) üzerinde mühim mühim intibââtı (izlenimleri, etkileri) olmaz mı?” demişse de muhatabından “O hâlde Mekteb-i Sultanî'ye müracaat ediniz” sözünden başka cevap ala mamış.
Şimdi bu adamcağız rast geldiğine çocuğu için bir mektep soruyormuş.
Bir Müslüman çocuğuna hem Rusya'daki cimnazlar derecesinde ulûm ve fünûn (ilim ve fen) öğretecek hem de sağlam bir Müslüman terbiyesi verecek bir mektep kimin hatırına gelirse lütfen bize bildirsin!”