Kim ne derse desin bir çok dert özelleştirmeler ile geldi… “Devlet ticaret yapmaz kardeşim” diyerek halk ikna edildi. Halbuki çok yakın bir zamanda, özelleştirmeler yüzünden İzlanda halkının çektiklerini tecrübe etmiştik. Önümüzde koca bir ülkede yaşananlar varken ders çıkaramadık. 

Demek sonrasında da ders çıkaramamışız ki! 1970’lerdeki “Tanzim Pazarlar” sene 2019’da yine meydanlarda… 

İşin açıkçası birden bire beliren “Tanzim Pazarlara” duygu olarakta hazır değildik. Çünkü televizyon kanalları, gazeteler ekonomik olarak çok güçlü olduğumuzu anlatıyordu. Şimdi nereden çıktı bu uzun kuyruklar?.. Ülkemiz madem güçlü, ayrıca bir çok Avrupa ülkesi bizi kıskanıyor da, peki ben bu kuyrukta ne yapıyorum? Diye sorgulamalar başladı…

Meyve’ye, sebzeye, hâle, halleniyoruz… Kızıyoruz… Ama gübreyi, çeşitli tarım ilaçlarını, tohumu, mazotu, traktör yedek parçalarını döviz ile aldığımızı gözardı ediyoruz. Çiftçinin maliyetlerini konuşmuyoruz. Bir önceki sene “Soğanlarını satamadığını, nakliyeyi bile çıkartamadığı için çöp olduğunu” anlatan Urfa’lı çiftinin zararı bir gün gelecek bize maliyet olacak. “Bir bardak çay parasından daha az veriyorlar” diyerek domateslerini hayvanlarına yediren çiftçimizin o zararı da gün gelecek bize maliyet olacak… 

Ki bugün olduğunu gördük… 

Elbette Tanzim pazarlar kapımıza kadar geldiğine göre artık zevklerimizden, lüksümüzden, toparlanıncaya kadar feragata mecburuz…

Çünkü toplum olarak “Ahmak o dur ki dünya malı için gam yiye, kimbilir kim kazana kim yiye” atasözleri ile büyüdük. Lâkin ara ara mala teba edenler çıkıyor. Daha fazla kazanabilmek için bir çok tabuyu yıkıyor. Kuralı, yasayı bozuyor. Yıkılan tabular ise halkı zor duruma koyuyor. Halk acıyı çeker “Gık” demez. “Kendim ettim kendim buldum” der, sineye çeker. Ama yapacağını yapar, altta kalmaz. Nereden mi biliyoruz?.. Tarih örnekleri ile dolu…

Mesela Abdülhamit tahta çıktığında imparatorluk zor ayakta durabiliyordu. V. Murat’tan borçlu devralmıştı. Devlet dış borcunu ödeyemez olmuştu. Değnek desteği ile ayaktaydı… Ve bu çok tehlikeliydi. En ufak bir itaatsizlikte değneğin sahibi, değneğini çekiverirdi… Borçlu olan, alacaklısına bağımlı kalır ve ona karşı zaafı olur. O dönemde de terör sorundu. Abdülhamit çarşaf giymeyi yasakladı. Çünkü erkeklerde giyiyor, eylemde bulunuyordu. Ermeni sorunu baş gösterdi. II. Abdülhamit’te gelir gelmez okul sayılarını artırdı. Özellikle fen liselerine önem verdi. Kendi döneminde camiden çok okul yaptırdı. Fakat uzun iktidarların her bir örneği gibi bir süre sonra farklı duygulara büründü. Ego arttı. 33 yıl tahta kaldı ve bildiğiniz üzere 31 Mart olayları ile tahttan indirildi.

Cumhuriyet döneminde ise; İkinci Dünya savaşı dönemindeki ekonomik krizi hariç tutarsak… Adnan Menderes ile 1954’te güçlü bir ekonomik kriz yaşandı. O dönemde ithalata ağırlık verilmişti. İthal mal için gümrük vergileri azaltıldı. Haliyle dış borç arttı. Üretim azaldı. Sanayici, çiftçi zarar etti. İşsizlik arttı. Dış borç ödenemiyordu. Enflasyon %20’lere fırladı. Ardından da 1958’te dış sermayeye dayalı serbestleşme programı uygulandı. Yabancı sermaye ülkeye hızla girmeye başladı. Ama vadesi gelen dış borç yine ödenemedi. %200’den fazla devalüasyon oldu. Dolar yine coştu. Döviz açığı büyüdü. 

Bülent Ecevit ile 1974’te bir kriz daha yaşandı. ABD, İsrail’e desteğini açıklamıştı. Türkiye’ye petrol ambargosu uyguladılar. Bir de üzerine Kıbrıs müdahelesi gelince, daha da çok ambargo uygulandı. Petrol bulunamıyordu, fiyatı yükseldi. Tabi dövizde bulunamıyordu. Dış borç arttı. Çok yüksek faizlerle dış borç bulabildik. Ve en sonunda ABD’ye, Türkiye-Irak Yumurtalık hattı imtiyazı verildi… Bu sayede Irak petrolü Akdeniz’e ulaşabildi. Ve halk hükümeti değiştirdi.

Yıl 1994 Başbakan Tansu Çiller döneminde bir kriz daha yaşandı. Merkez Bankasının bağımsızlığının yine sorgulanmıştı. Hükümet faiz indirimi talep etti. Merkez Bankası uyguladı. Çok zamansız yapılan müdahelenin ardından birde faiz gelirlerine ek vergi kararı çıkarıldı. Türk Lirasına dönerek, ülkemize faiz için döviz getirmiş yabancılar, bu kararların ardından dövizini alıp ülkeyi terk etti. Yurtiçinde döviz neredeyse kalmadı ve haliyle aşırı kıymetlendi. Ve halk yine hükümeti değiştirdi.

Yıl 2001 olduğunda “Yazar Kasa Krizi” olarak hatırladığımız kriz geldi. 2000 yılının sonlarında, birdenbire, sebepsiz toplu miktarlarda döviz yurtdışına çıkmaya başladı. Merkez Bankasının faiz artırması ve rezervleri piyasaya sunması çare olamadı. Dolar yükseliyordu. Enflasyon arttı. Alım gücü düştü. Esnaf satış yapamaz oldu. Ve çok fazla esnaf kapanış verdi. Ve halk bir daha hükümeti değiştirdi.

Günümüzde de Tanzim pazarların kurulması, ekonomik sorunların olduğunu işaret eder. Maalesef, inkar etmek gerçekleri değiştirmez… Mutfağa giden yol, kuyruktan geçemez… İnsan karşısında patlıcan, biber bu kadar değerlenemez… Aynı ölçüde patlıcan, biber karşısında insan bu kadar değersizleşemez… Halkın, sebzenin karşısında dahi, değer kaybettiği bir ekonomi de kriz yok denemez… 

Ve ayrıca yukarıda belirttiğimiz tarihi alıntılar da, ortalama 20 yılda bir gelmiş krize karşı halkın tepkisi görmezden gelinemez…