Mardin’in sosyo-kültürel hayatına yeni bir veçhe verme hedefini ele alan vali Hasan Duruer’in ufuk projelerine yardımcı olabilmek düşüncesiyle başlattığımız çalışmalar bana müstesna bir aile ile tanışma fırsatını verecekti. Vali beyle yaptığımız konuşmalarda “yeni şehirlilerin şehrin geçmişindeki önemli isimleri tanımadıkları” oysa, siyaset dışındaki pek çok ismin şehrin varlığındaki temel taşları oldukları üzerinde durmaktaydık. Bu düşünceler bizi, Mardin’le ilgili olmak üzere “Mardinîzadelere ve de Ebül’ulâ Mardin hocaya” götürecekti.
Soyadını Mardin’den alan ve Türk Hukuk tarihinin büyük isimleri arasında kendisine mümtaz bir yer edinmiş bulunan Ord. Prof. Dr. Ebül’ulâ Mardin’i acaba Mardinliler tanıyorlar mıydı? Aynı ailenin farklı kollarından gelen ve Mardin soyadını taşıyan Betül hanımefendi ile Prof. Dr. Şerif Mardin belli çevrelerce biliniyor olabilirlerdi, ama genel ve özellikle Mardinlilerce bu köklü ailenin asıl önemli isimleri, bu arada Ebül’ulâ Mardin ne kadar tanınıyordu? Türk hukukunun sistematik kurucusu, doğu ve batı hukukunun ülkemizdeki hemen ilk karşılaştırmacısı büyük hoca yoksa, çoktan bilinmeyenler arasına mı intikal etmişti? Bu düşünceler bize öncelikle Mardin’de “Mardinîzadeler ve Büyük Âlim Ebül’ulâ” başlığını taşıyan bir sempozyum düzenleme kararını verdirecekti. Konunun gerçekleşmesi için atacağım ilk adımsa, aileyi yakından tanıyanlarla temas kurmaktı. Sürdürdüğüm görüşmeler beni Ebül’ulâ Mardin beyin kerimeleri Türkân hanımefendi ve torunları Şirin hanıma ulaştırdı. Daha ilk görüşmeden itibaren aile ile aramızda öylesi bir bağ teşekkül edecekti ki adeta aynı ailenin rükünleri olmağa başlayacaktık.
Mardin’de 27 Kasım 2010 tarihinde gerçekleştirilen ve sekiz bilim adamının katkıda bulunduğu sempozyum sonrasındaki hedefse, değerli fikir adamlarının tebliğlerinin neşri hususuydu. Değerli vali Duruer, bununla yetinmek istemiyor ve Ebül’ulâ Mardin hocanın gerek Mardinliler gerekse kamuoyunca tekrar hatırlanarak bilinmesini arzuluyorlardı. Bu noktada bizlere yardımcı olansa aile fertleriydi. Böylece, “Mardinîzadeler ve Ord. Prof. Dr Ebül’ulâ Mardin” sempozyumunun kitabının yayınını, hocanın üç önemli asistanından biri olan Prof. Dr. İsmet Sungurbey’in Ebül’ulâ hocanın biyografisi ile ilgili çalışması ve nihayet hocanın ilmî eserleri arasında çok önemli bir yeri olan “Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa”  adlı eserinin neşri sağlanacaktı. Sırada hocanın zirve çalışmalarından biri olan “Huzur Dersleri” bulunmaktaydı, amma devlet görevlerinin değişimindeki teamül buna engel olacaktı!..
Fakat şurası muhakkak, ben, bu vesileyle büyük hukuk âliminin kerimeleri ve torunlarıyla tanışma şansını elde etmiştim. Çok sık olmamakla beraber aileyi ziyaret ediyor, İstanbul’un o son nesil hanımefendilerinin birinin nefis Türkçesiyle hemhâl olma şansını elde etmeğe çalışıyordum. Bütün bu güzellikler içerisinde bir ukde içimden bir türlü uzaklaşmıyordu! Sempozyumu İstanbul’dan bütün varlıklarıyla takip etmeğe çalışan Türkân hanımefendi, uzun yolun getireceği zorluklar dışında rahatsızlıkları dolayısıyla, Mardin’deki toplantıya katılamamış ve kızları Şirin hanım da annelerine olan bağlılıkları ile Mardin’e gelememişlerdi. O halde acaba benzer bir toplantı İstanbul’da gerçekleştirilemez miydi? Kültür Konseyi Derneğimizin bu düşüncesine, Mardin valiliği yanında İstanbul Ticaret Üniversitesi yetkilileri de olumlu yaklaşacaklar ve 20 Mart 2011 tarihinde Üniversitenin Eminönü’ndeki toplantı salonunu lebalep dolduran bir kalabalık arasında yerlerini almış aile mensuplarının da katıldığı sempozyum gerçekleştirilecekti. Ne yazık, hava şartlarının elvermeyişi yüzünden Türkân hanım yine aramızda olamamışlardı.
Toplantının mükemmelliği yanında bir başka tesellimizse Ebül’ulâ hocayla ilgili iki kitabının baskısının o güne yetiştirilmiş ve dinleyicilere dağıtılabilmiş olmasıydı. Toplantıların delillendirdiği bir başka husus, Mardinîzadelerin önemli bir aile şeceresine sahip olmanın ötesinde fikrî tekâmülde ve yazma sanatında da nesilden nesile bir akış seyrini tevarüs etmiş olduklarıydı. Meselâ Ebül’ulâ Mardin hocanın yeğeni Ömer Fevzi Mardin tasavvufî bir derinliğe sahipti. Ayrıca son dönemin ünlüleri Prof. Dr. Şerif Mardin ile Betül Mardin hanımefendi, belli sınırlar içinde de olsalar, tanınmış şahsiyetlerimiz arasında kendilerine mümtaz birer yer edinmiş bulunmaktaydılar. Fakat bir zamanlar, gençlik yıllarımızda, şiirleri, inceleme ve biyografileri ile tanıdığımız ve bildiğimiz isimler arasında yer alan Ebül’ulâ beyin oğlu Yusuf Mardin âdeta hafızalardan silinmişti! Hâlbuki üslûbundaki akıcılık ve şiirlerindeki derinlik hiçte öyle yabana atılacak nitelikte değildi. O halde, neden unutulmuşlar arasına itilmişti? Toplumuzun büyük çoğunluğunun, özellikle ideolojik bağnazlıkta olanların, kendilerinden başkalarını görmek ve göstermek istememekte mahir oldukları muhakkaktı amma Yusuf Mardin, Ebül’ulâ hocanın evlatları olmanın dışında üçü İngilizce kaleme alınmış on dört eserin müellifi vasfını taşımaktaydı. Bu eserlerinin altısı, bugün şiir yutturmacası olarak ortalarda dolananların çok üstündeki niteliklere sahip şiir kitapları, ikisi inceleme ve iki de biyografi eseri ve de zamanının pek çok ünlü isminden bahisler bulunan “Kocataş Yalısı” adlı hatıraları idi.
Büyükbabasının Konağı olan Büyükdere’deki “Kocataş Yalısında” yaşarken gözlemlediklerini, yalıya gelen büyük isimlerden hatıralarına intikal edenleri, nefis bir üslûpla kaleme alan Yusuf Mardin, nesilden nesle geçiş sürecindeki derinliği de gözler önüne serer bu kitabında. Ebül’ulâ hocanın damat olarak girdiği Kocataş Yalısına gelen ünlü isimler arasında kimler yok ki!.. İşte bazıları… Prof. Dr. Süheyl Ünver, İbnül Emin Mahmut Kemâl, Yahya Kemâl, Mithat Cemâl, Ruşen Eşref, Suat H. Ürgüplü, Faruk N. Çamlıbel, Atatürk, Celâl Bayar, Fethi Okyar, Nuri Conker, A. Şinasi Hisar ve daha başkaları… İşte bu isimlerin sohbet meclislerindeki o eski İstanbul’un rayihasını ve derûniliğini Yusuf Mardin’in satırlarında bulmak, o isimleri değişik veçheleriyle tanımak bir başka şanstır.
Yakın tarihimizin önemli isimlerinden tespitlerin yer aldığı bu değerli eser, tükenmiş olmasına rağmen uzun yıllar boyu tekrar neşir şansı bulamamıştı. Aile fertleriyle yaptığımız sohbetlerse konuda bizi düşündürmekteydi. Acaba eserin yeniden neşri hususunda ne yapılabilirdi? Önce, sadece bizim neslin değil, daha bir ortalama yaş sınırındaki okuyucunun ilgisini çekip çekemeyeceğinin bir değerlendirilmesini yapabilmek düşüncesiyle, iletişim konularında bilgi sahibi Havva Lakutoğlu’ndan eseri tetkik etmesini isteyecektim. Cevap çok olumluydu. Bunun üzerine yayına hazırlanıp hazırlanamayacağını değerli kardeşim Boğaziçi Yayınlarının yöneticisi Gazi Altun’dan rica ettim. Böylece Türkân hanımefendiden başlayan iç dünya zenginliği harelerini tamamlanması Şirin hanımın özverisiyle bütünleşiyor ve Yusuf Mardin’in “Kocataş Yalısı Hatıraları” adlı eserinin 2nci Baskısı Boğaziçi Yayınevince gerçekleştiriliyordu.
Kitabın yeni baskısını elime aldığımda bir an düşündüm. Üslûbun veya Türkçenin güzelliğinden mi, yoksa o dönemin güzelliklerini satır aralarında veren inceliğinden mi bahsetmeliydim!.. Yoksa tanıtımı sadece Yusuf Mardin’in Kocataş Yalısı’nda yazdığı Boğaziçi Şiirlerinden bir dörtlükle mi noktalamalıydım!… Sonra her şeyi okuyucuya bırakmanın daha doğru olacağına karar verdim.. Sanırım eser, okuyanları kültür hayatımızın derinliklerine doğru çekecektir...