Yeni yıla birbiri peşi sıra önemli olaylar ve açıklamalarla girildi. Hiç şüphesiz bunlardan, Türkiye açısından en önemlisi, adı Başbakan tarafından da konularak belgelenen “İmralı ile müzakere” hareketidir. Beklenilmeyen miydi? Bizce hayır. Zaten bir süre önce büyük tartışmalara sebep olan Oslo müzakerelerinin bir yerden devam ettiği veya edeceği bilinendi. Ama terör ortamından yararlanan mercilerin buna bir şekilde mani olma gayretleri ya var olan zemini tahrik ediyor veya ateşe benzinle giderek tahriklere devam ediyordu. Bu defa Başbakan tarafından yapılan açıklama ile, daha kısa bir süre önce adı bile söylenirken tereddütler ve sıkıntılar doğuran Kürt meselesinin müzakere zemininde oluşu öyle pekte, bundan önceleri olduğu gibi, büyük bir gürültü koparmadı. Bunda şüphesiz başlatılmış bir zeminin devam etmekte veya şu veya bu şekilde edeceğine dair beklentiler yanında, bizce daha önemlisi PKK terörüne karşı yapılmakta olan mücadelenin askerin sırtına yıkılmış tek boyutlu hareketten çıkarılarak çok yönlü bir zeminde sürdürülmekte oluşu rol oynamıştır. Böylece ihanet odakları silâhlı mücadele ile sürdürdükleri vur kaç, kış aylarında silâh bırakmış görüntüsü ver davranışlarına karşılık artık daha donanımlı ve çok yönlü bir stratejiyle karşılaşarak önemli darbe yemişlerdir.. Üstelik PKK’nın silâhlı mücadelesinin temel kaynağı şehir yapılanmasına da çok yönlü darbeler vurulmağa devam edilmektedir. Böylece asıl bu noktada, bilinen bazı çevrelerin mutad kıyamet tellallıklarına rağmen başlatılan ve devam eden KCK operasyonlarıyla ana yapı yani yönlendirici unsurun hareket kabiliyeti, büyük çapta, ortadan kaldırılmıştır.

PKK’nın sadece dış desteklerle ve genç insan kaynaklarıyla ayakta tutulduğu görüşünün içeride ve dışarıda bütünleştiricisi, aynı zamanda iktisadî gücün kaynağı bazı sivil kisveli şahıslardan yönetimin belli yerlerinde görev alanlarına kadar uzanan yapılanması olan KCK’yı hedef alan operasyonlar şüphesiz sadece yönlendirme ameliyelerine değil kaynaklara da darbe olmuştur. Bu durumda silâhlı örgüt zorlanırken asıl önemli olan fikir ve de daha mühimi ekonomik kaynaklarının zayıflamağa başlaması yeni adımlar atılmasından medet umulmasının sebebi haline gelmiştir. Bu gelişmelerde doğrusunu söylemek gerekirse, bazı ifadelerindeki gaflara ve de tırmalayıcı beyanatlarına rağmen, bazı mercilerin boy hedefi haline gelmiş olan İçişleri Bakanının önemli rolü olduğunu düşünmekteyim. Hatırlayınız ve geriye dönerek bir değerlendirme yapınız, samimi bir tespit içerisinde bugüne kadar örgüt yönlendiricilerini müzakere zeminine zorlayan bu çapta sıkıntılı bir ortamın varlığından söz etmenin zor olduğu görülecektir.

Neyse söylemek istediğimiz bu değil… Başbakanını ifadeleri ve bilâhare iki milletvekilinin İmralı’ya giderek Öcalan ile yaptıkları temaslar öyle göstermektedir ki, BDP kanadında tam bir mutabakatın olmadığı yönündeki mırıltılar olsa da, Öcalan’ı yeniden hem Devlet kesiminde hem de Kürt kanadında belli itibarlı bir noktaya getirmiştir. MHP’nin bu noktadaki infiali kısmen haklıdır ama ortada da durdurulamayan bir kan ve gerektiğinde “ihtida eder durum sergileyen” birilerinden istifade gereği ortadadır. Şimdilik görülen odur ki muhatabın ilk mercii Öcalan’dır. Ancak bu noktada başta BDP’deki bazı isimler olmak üzere genel olarak Kandil, KCK ve PKK içinden bu davranışa tam anlamıyla katılmayanların, tıpkı müzakere ortamına karşı olanlar bulunduğu gibi,- ki Salı günü PKK’nın Hakkâri Çukurca’daki bir jandarma karakola saldırışları ortamı sabote etmenin bitmeyeceğinin ilk delilidir-, şimdilik genel olarak gelişmelere fazlaca karşı görüntüsü vermekten de kaçınacakları muhakkaktır.

Kanaatimize göre, gelişmeleri sabote etme yollarını ararlarken herhalde öncelikle kış ayları boyunca fazlaca tepki göstermemeğe de gayret edeceklerdir. Asıl mühim olan devlet tarafının ve bilhassa kamuoyu genelinin fazlaca iyimserliğe kapılarak gereksiz tavizler verilmesi yönünde ortaya çıkacak mutad çevrelerin oyunu karşısında uyanık bulunmaktır…

Bu noktada gerek Başbakan tarafından yapılan gerekse iktidar kaynaklı diğer açıklamaların genel af ve Öcalan’a ev hapsi gibi kamuoyunun fevkâlade hassas olduğu noktalarda bir zaaf gösterilmeyeceği yönündeki tavırları, eğer siyasetçi oportünizmi yoksa, kararlılık sergilenmekte olduğu yönündedir.… Uzlaşma evet ama terörü bilerek tırmandırmış ve ona yataklık yapmış olanlara taviz herhalde düşünülemez, düşünülmemelidir… Bir başka noktadan bakıldığında dört başlı ve hatta daha da çok başlı görüntü veren ve bir anlamda sıkışmışlığın getirdiği zorlamalarla müzakere zemininde yer alma ihtiyacını duyan Kürt tarafının öncelikli olarak kendi bünyesinde bir ortak nokta bulması gerekmektedir. Ki BDP kanadından yapılan beyanlar hem nalına olumlu gösteriler sunarken öte yandan mıhına şartlar olmamalıdır lafları içerisinde Öcalan’ın ziyaretçileri babında ve de özellikle KCK’yı kurtarma zımmında bazı şartlar ileri sürmekten kaçınmamaktadırlar.

Ortamın şu veya bu şekilde yumuşatılması ve artık kan dökülmesinin durdurulması gerekir. Bunda kimsenin tereddüttü yoktur. Ama önce muhatabınızın karşı taraf tarafından kabul edilir olması gerekir ki bugün, düne nazaran Öcalan’ın Kürtler arasında şu veya bu sebeple eski otoriter gücünü sürdürdüğü şüphelidir. Fakat her ne hal ise eğer müzakerelerden sonuç bekleniyorsa öncelikli olan PKK’nın silâh bırakmasıdır. Salı günkü saldırı konuda hiçte iç açıcı bir işaret taşımamaktadır! Ama yine de müzakere zeminini zorlamakta yarar vardır. Konunun ikinci ayağı BDP’nin KCK konusundaki tavrıdır… Gözlenen odur ki BDP iç dünyalarının yansıması olarak KCK’nın aklanmasını sağlayarak gerçeklerin üzerine şal atma arayışındadır. Oysa bilinmektedir ki baskı, tehdit vb metodlarla KCK tarafından sağlanan çok yönlü kaynaklarla PKK’ya destek verilmeseydi binlerce gencin ne dağlara çıkması, ne de silâhlanması kolay olmayacaktı.. Ayrıca unutulmaması gereken bir başka husus KCK kanadının davranışında sadece baskı ve zulüm değil, aynı zamanda daha da önemlisi bir insanlık suçu olduğunu evrensel kamuoyunun tescil ettiği beyaz zehir ticareti bulunmaktadır. Yani!..

Her şeye rağmen müzakere adı altında bilinenin veya beklenenin itidalli elden bırakmadan bu vatanın çocuklarının ölmesini önlemek üzere neticelendirilmesi herkesin temennisidir. Ancak bu denklemin asıl ayağı Öcalan - BDP – KCK ve PKK dörtlemesinin kendi içindeki mutabakatındadır. Ayrıca bilinen ve bugüne kadar gözlenen bu grupların başarıya ulaşmak için salam dilimi politikası izlemekten kaçınmadıklarıdır. O halde sadece Öcalan ile veya bir kısım BDP’li ile anlaşmış görünmek Kürt meselesinin çözümünün çaresi olmaz. Ayrıca asıl olan, birilerinin yanlış uygulamalarını öne çıkararak -ki insanın olduğu her yerde yanlışlar olacaktır- ısrarla devlet müessesesine vurmalarına rağmen inancımıza göre “devlet ebed müddet ve de üniter yapı” anlayışından vazgeçmenin vebalinin ağır olduğu ve de olacağıdır…