“Gözümün nuru,

Bitsin şu taksiratımız gelin gayrî. Selametimiz, sıhhatimiz için size ihtiyacımız var. Yetişemediğimiz yoğun bir üretim potansiyelimiz var. Bizden çok fazla ürün talebi var. Kimseden olmayan, geliştirdiğimiz teknolojilerimiz var. Malum sizde de savaş var. Gelin gayrî iş var. Bize gelin, Türkiye’ye gelin…”

Mültecilere davetimiz, çağrımız tam olarak bu muydu?.. 

Evet savaş vardı. Bizde zor durumda kalanlara kucak açtık. Zor durum geçene kadar… Ve neredeyse on yıl oldu. Suriye’de artık bombalar patlamıyor. IŞID nidaları kesildi. 

Mülteci kardeşim; artık dönme vakti gelmedi mi?..

Bugün; 10 milyon Suriye, Afgan, Irak’lı mültecinin ülkemizde olduğu biliniyor… 

Ülkelerindeki savaştan kaçtılar. Ülkesinden kaçan oldular. Adı “Sığınmacı” ama belli bir yerde kampta, korunup, kollanmıyorlar. Tüm yurda dağıldılar… Mesela Ürdün’de mültecilere kucak açtı ama böyle yapmadı. Sınırda bir şehir kurdu ve kaçanların orada yaşamasını sağladı. Ülkeye dağıtmadı… 

Bugün görüyoruz ki! Bu tutumu boşa yapmamışlar. Ülkemize dağılan misafirlerimiz, ülkemizde kayıt dışı olarak çalışmaya başladı. Hatta hâlen Hatay’da mülteci gözüküp, İstanbul’da çalışan var. Bir işyerinde çalışıyor. Üstüne üstlük SGK’da istemiyor. Az bir maaş ve yemeğe razı… 

İlk bakışta ne de güzel gözüküyor…

Fakat bu yapılanma ile Türk’ler işsiz kaldı. Türk’ler zor duruma düştü. Zaten kısıtlı bulunan iş imkânlarından mülteciler yararlanıyor. Kayıtdışı çalışan, vergi gerektirmeyen mülteciler, işverenler tarafından tercih ediliyor. 

Bu da yetmemiş gibi bugün 15.159 şirketin Suriye’li ortağı var. Ortağı gibi görünen Türk’lerin çoğu orada çalışıyor… Kağıt üzerinde ortak… Bu şirketlerde haliyle ağırlıklı olarak Suriye’li çalışıyor. Hatta, Türk olarak iş müracatında bulunupta “Yabancı çalıştırmıyoruz” cevabı aldıklarını söyleyen var. Suriye’li, Türk’lere, hemde Türkiye’de “Yabancı” diyor.

Diğer taraftan; Mültecilerin kayıtdışı çalışabilmeleri için adeta teşvikler var. Onların hiçbirinin SGK primi ödemeye ihtiyacı yok… Vergiden muaflar… Çalışmadığı dönemde GSS primi ödemek zorunda da değiller… 

Çünkü mültecilere hastaneler bedava… Her türlü muayene, müdahale için mülteci olduğunu belirtmek yeterli… 

Taksim’de olay çıkarsa ne olur?.. Plaj’da çıplak gezse ne olur?.. Florya Belediye tesislerinde 300 Suriyeli erkek parti yapsa ne olur?.. “Suriye, Suriye” diye Florya sahilini inletse ne olur?.. Ceza yok… En fazla halktan tepki görür. Belki olay çıkar, belki yaralanır. Eee Olsun! Hastane bedava…

Kayıtdışı çalışmak onun için hiç problem değil… Hiç vergi vermese bile, Sosyal Sigorta primi ödemese bile yardım alıyor, maaş alıyor, hastanelerden faydalanıyor. 

Savaş mağduru der ilk bir yıl anlarım. Ama 2011’den bugüne bu hizmetlerin sunulmasını anlayamam… Hele hele halkımızın ihtiyacı varken… Önceliklerimiz varken…

Diğer taraftan eğer Türk’sen… Deden Çanakkale’de, Manisa’da, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Sarıkamış’ta, bu topraklarda şehit düşmüş ise… Her kuruş kazancından bu devlete vergi veriyorsan… Ödeme yapmadan su içemezsin…

Bu sebeple de Türkiye’de “Türk olarak yaşama” maliyeti, bir Suriye’liye oranla çok daha pahalı…

Kendi geleceğini ve kâr düşünen işverenler; maliyeti daha düşük olan Suriye’liyi çalıştırma peşinde… 

Ve haliyle çok değil 10 sene sonranın ustaları, sanatkârları Suriye’li olacak… Çünkü sanayilerde sadece onlar çıraklık yapıyor… Bizim çocuklarımızın hepsi ise üniversite okuyor. Sonra birde master, ardından doktara falan yapıyorlar… Hepsi CEO olacak koca koca şirketleri yönetecek… Şaka değil bu eğitim düzeneği tamamen planlı, bizim çok fazla CEO’ya ihtiyacımız var…

Eğitim sadece üniversitelerde olmaz… Gençlerimiz neredeyse 30 yaşına kadar üniversite koridorlarında… Ne zaman sahaya inecekler, işi tecrübe edecekler, çalışacaklar, para kazanacaklar da ülkeyi kalkındıracaklar… 

Bugün “Biraz daha fazla kazanıyım” diyerek Türkleri çalıştırmaya sıcak bakmayan işverenler de farkedemeden kendine, geleceğine zarar veriyor.

“Eee ne yapalım Türk gençleri çalışmıyor!” diyenler de var tabi… 

Bu durum; Mülteci çalıştırarak, kaçmayı aklamaz. Zoru kovalamalı, sistemi sorgulamalıyız… Çareler aramalıyız…

Geleceğimiz ile oynamaya, oynatmaya hakkımız yok…

Son açıklanan veriler ile kayıt altına alınabilmiş işsiz sayımız 4 milyon 544 bin kişi… Ve işsizlik oranımız %14,1’e yükseldi. Bu durum gençlerde %25,2’ye çıktı… Ve giderek artıyor…

Yine kayıt altına alınabilmiş verilere göre; son bir yılda 1 milyon 334 bin kişi işsiz kaldı… 

Bir türlü iş bulamadığı için işsizlik kurumuna müracat etmekten vazgeçenler, bazı dönemler çalışabilenler, kayıt altına bir türlü girememişler bu verilerin içine dahil de değil… 

Yani reel işsizlik rakamı çok daha yüksek…

Hatırlarsınız ya da okumuşsunuzdur. Bir zamanlar Almanya’ya işçi göndermiştik…

Almanlar bize demişti ki; “Çok fazla üretim potansiyelimiz var. İşleri, güçleri yetiştiremiyoruz. Bize işçi desteği gönderin”… 

Bizde halkımıza sorduk. Ve gitmek isteyenler oldu. Gönderdik…

Almanya istemişti, işleri yetiştiremiyordu. Hem kendi halkına, hemde davet ettikleri gurbetçilere iş imkânları hep oldu… Lâkin, bunca yıl sonra, hatta gurbetçi Türk’lerin ne kadar da asimile olduğunun konuşulduğu bu zamanda bile... Almanlar, saldırıları, kapital ırkçılığı çözemiyor… 

Bizde durum böyle bile değil… Elde yok, avuçta yok… Sanayi üretim oranımız %4 düşmüş, ara mamül üretimi %8,5 düşmüş, sermaye malı makine teçhizat üretimi %7,6 düşmüş… Peki biz nasıl çözeceğiz?..

Kendi halkımıza üretim alanı sağlayamazken… 

Sanayi üretim rakamlarımız sürekli düşerken… Tarımsal verilerimiz aşağılara inerken… Dış borç durmadan artarken… Hazinemizin, bütçemizin faiz yükü her yıl, düzenli olarak artarken… Halkımız geçinemezken, pazar alışverişinde fileleri boş kalırken… Bu mülteci politikası ne demektir?.. 

Hemde ileri de büyüyecek sorunlar, çok ama çok net görülebilirken!..