Dünyamız “yeni”, normalimiz “yeni”, giysilerimiz “yeni”, cep telefonumuz “yeni”, bilgisayarımız “yeni”, eşyalarımız “yeni”, evimiz “yeni”... Sürekli yeni bir şeylerimiz olsun istiyoruz, heyecanlanıyoruz. Ne kadar hızlı tüketiyoruz zamanı ve dünyayı. Tüketim toplumu olmak mıhlanmış üzerimize. Bazı sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve eylemlerinin de yeterli olmayacağı gün gibi ortada. Aldığımız tüm mesleki eğitimlerin sonunda bize dayatılan yeni ürünler, yeni projeler, aslında hep yeni bir şey keşfetmek değil mi? Tabii ki kapitalizmin gerçeğinin üretmek olduğuna itirazımız yok. Öte yandan görüyoruz ki yeni ürün üretmenin sonu da yok! Yeni ürünlerin sonunun olmaması, başka bir şeyin sonu mu olacak? Dönemin Amerika Patent ve Marka Ofisi Yönetmeni Charles Duel’in 1899’da ifade ettiği ve günümüzde gülümseyerek okuduğumuz “Artık yeni bir şey yok, icad edilebilecek herşey icad edildi” sözleri öngörüsüzlüğünün eseri miydi, yoksa çevreci bir yaklaşımla “yeni” olgusundan uzaklaştırma çabası mı?
Dünya Bankası tarımsal kredi fonlarını, uluslararası piyasalara giremeyen ülkelere, bu ülkelerin ilgili sektörlerindeki şirketlere ve şahıslara, bu ülkelerin bankaları, birlikleri veya STK’ları aracılığıyla kullandırmaktadır. Bunu da yoksulluğu azaltmak için yapmaktadır. Ülkemizde de üretilmiş olan “Başak Kart”, “Çiftçi Kart” gibi bankacılık faaliyetleriyle çiftçilerimiz için oluşturulmuş özel kredi havuzlarından çok düşük oranlarla faiz ya da faizsiz kredi kullandırılmakta, hasat dönemine kadar mahsulleri için gerekli sermaye desteği sağlanmaktadır. Türkiye’nin toplam nüfusunun % 22’sini kırsal kesimde yaşayan çiftçilerimiz oluşturmaktadır ve bu oranın küçük bir miktarı da bu yaptıkları işi kurumsallaştırarak çok büyük toprakları tek başına işleyebilmektedir. Çiftçilere sağlanan bu kredinin büyük bir bölümünü de yine kurumsallaşmış çiftçilerimiz kullanabilmektedir.
Bu kredi havuzunun temel prensibi, ihtiyaç sahibi çiftçilerin, kendi büyüklüklerine uygun şekilde tahsis edilen limitlerini var olan bu havuzdan kullanabilmesidir. Öyle de olmuş, bu kredi havuzu tam da bu amaçla kullanılmıştır. Çiftçilerin, uygun faizli bu borcu daha sonra dönüp havuza geri ödemesi beklenirken, özellikle büyük çaplı çiftçiler geçmiş dönemlerdeki tecrübeleri nedeniyle “faizin tamamına af çıkacak” beklentisi içine girerek, vadesi gelmiş borçlarını ödememişlerdir. Böylelikle ortaya kullanılamayacak hale gelen bir borç havuzu çıkmıştır.
Bugün sadece metropoller değil tüm kesimler tüketim toplumu olmuş ve “yeni” akımına kapılmıştır. Neredeyse her vatandaşımızın olduğu gibi çiftçimizin de kredi kartı borcu bulunmaktadır. “Yeni” akımına kapılan herkes gibi küçük çaplı çiftçilerimiz de Dünya Bankası’nın kendilerine sunduğu bu kredi imkanından maalesef havuzun tekrar dolmaması sebebiyle yararlanamamaktadır.
Bugün kurumsallaşamayan çiftçiler mahsülden sonra ellerinde kazanç kalmadığı için yarın yavaş yavaş sanayi şehirlerine doğru göç etmeye başlayacaklardır. Çok yakında aynı ABD’de olduğu gibi toplam nüfusun %1’inden de az sayıda çiftçimiz tarım ile uğraşıyor hale gelecektir.
Bu verimli topraklar ülkenin yiyecek ihtiyacını karşılamak yerine yeni gelişen teknolojilerle sanayileşecek ve betonlaşacaktır. Bu cümlenin ardından anlatabileceklerim, başka bir yazı konusu olarak değerlendirip, ayrıca kaleme alınabileceği kaanatindeyim.