Bundan birkaç yıl önce, Bergama’daki altın madenlerini işleterek, bunları ihraç eden ve Türkiye’ye döviz kazandıran, yabancı şirketin başına gelmeyen kalmamıştı. Bir grup, Bergama Ovacıklı köylü, başlarında “hopdediks” denilen çizgili pijama giyen bir adamın önderliğinde, tüm Türkiye’yi dolaşmış, boğaz köprüsünü işgal etmiş, yeri göğü inletmişlerdi. Devrin Çevre Bakanı ve bölge milletvekilleri oy kaygısıyla, köylülerin yanında yer almış, yabancı şirkette, pılını pırtını toplayarak, Türkiye’yi terk etmişti. Şimdi gazetelerden okuyorum, iktidara da yakın olduğu ifade edilen, bir şirket, bu altın madenlerini yabancı şirketten 45 milyon dolara satın almış, maden sahasını genişletmek için, Bergama’da 2500 ağacı keserek, yok etmiş ve hiçbir itiraz olmadan paşa paşa madeni işletmektedir. Öğrendiğime göre, yılda 8 ton altın, 8 ton da gümüş çıkarılmakta ve 300 milyar dolar döviz sağlanmaktadır. Tekrar ediyorum, işin asıl ilginç yanı, yabancı sermayeye karşı yeri göğü inleten insanlardan, hiçbir ses seda ve protesto gelmemektedir. Öğrendiğime göre, Türkiye’de 7 bin tona yakın altın rezervi mevcut olup, bunun ekonomik değerinin 300 milyar doların üzerinde olduğu hesaplanmaktadır. Yine bildirildiğine göre, Türkiye yılda 250 ton altın ithal edip, altı milyar dolar ödemekte, diğer taraftan 1,5 milyar dolar tutarında ihracat yapmakta ve neticede 4,5 milyar dolar açık vermektedir. Şimdi insanın aklına, şu husus gelmektedir. Daha önce yabancı şirkete karşı olanlar, neden şimdi kuzuya dönmüşlerdir! Maksat, yabancı sermaye düşmanlığı mıdır? Buna benzer bir olayda, denizcilik sektöründe yaşanmıştır. Büyük Atatürk’ün yatı, Savarona’yı jet olmaktan kurtaran tersane sahibi Sn. Sadıkoğlu, bir ara dünyanın kendi devrinde en büyük transanlatiği olan “United States” isimli gemiyi satın almış, Tuzla’ya getirmişti. Bu muhteşem gemiyle, Türk turizmine hizmet etmek istiyordu. Bir grup insan, bu gemi asbestlidir, siyanürlüdür, insanlarımızı zehirleyecek denilip, yoğun protestoya başladılar. Oysa, bu gemi satın alan kişinin tersanesinde baştan aşağı bakımdan geçirilecek, Türk mühendisleri, Türk işçileri para kazanacaktı. Öyle olmadı, protesto ve tehditlere dayanamayan gemi sahibi, çaresiz gemiyi, Ukrayna tersanelerine gönderdi. Öğrendiğime göre, 200 milyon dolar civarında bir meblağ, Türk işçilerine verilecekken, Ruslara verilmişti. Ancak gemi geri geldiğinde, protestolar devam etti ve gemiyi kullanamayacağını anlayan sahibi, gemiyi tekrar sattı, akıbeti ne oldu bilmiyorum! Yabancı sermaye düşmanlığına karşı bir başka hadise de, şimdiki Marmara Oteli yerinde bulunan İnter Oteli’nin ürkütülmesi ve Türkiye’yi terk etmesidir. Bir başka olay daha hatırlıyorum, Hükümet, yabancı yatırımları teşvik etmektedir ve Amerika’nın dev şirketlerinden bir tanesini sıvı şeker ve türevlerini Türkiye’de imal etmek üzere, davet etmiştir ve teşvik belgesi vermiştir. Bu şirket, Bursa yakınlarında yatırım yapmak üzere yer seçmiş ve Hükümet yetkililerine, yerel idareye, çevre yetkililerine, özetle tüm ilgililere sormuştur; “Ben, bütün izinleri tamamladım, buraya bu yatırımı yapabilir miyim?” Kendisine “Tamam yap, bir an evvel Türkiye’ye katma değer ve istihdam, ihracat kazandır,” denilmiştir. Fabrika çalışmaya başlıyor, bu bir tarımsal endüstri tesisidir. Çevreye zararı yoktur, memleketimize istihdam ve katma değer sağlamaktadır. Aradan yıllar geçiyor ve şirkete şöyle deniyor: “Efendim sen yanlış arazide yatırım yaptın, bu arazi, tarıma tahsisli arazidir, derhal fabrikanı sök ve git” deniyor. Yatırım sahipleri haklı olarak, “Beyler, biz size sormadık mı, buraya yatırım yapabilirsiniz demediniz mi? Şimdi neden fabrikayı sök diyorsunuz”. Devlette, devamlılık ilkesi unutulmuştur. O zaman öyle denilmiş, şimdi böyle denilmiştir. Allah’tan basiret sahibi olan Hükümet, benzer durumdaki tüm yatırımları da kapsayan yeni bir yasa çıkararak, meseleyi çözmüştür. Merak ettim, Orhan Gazi’ye gittim ve tesisi gördüm. Bu tarıma entegre tesisin, hemen yanında çevreyi, havayı, göğü kirleten bir demir-çelik tesisi kurulmasına izin vermişler. Ona, kimse bir şey demiyor. Türkiye, gelişen bir ülkedir. Kendi tasarrufları ile gereken yatırımları yapamıyor, yani iktisadi anlamda yeterli sermaye terakümü bulunmamaktadır. Bu durumda, ya kendi kaynaklarıyla gelişecek, ancak kendi kaynakları sınırlı olduğundan, kalkınması gecikecek, yıllar alacak ya da kendi kaynaklarına ilave olarak dünyada bir trilyon dolar civarında olan yabancı sermayeden yararlanacak. Yabancı sermayeye karşı izlenen tehditler sonucu, Türkiye ne yazık ki, bir trilyon dolardan bir milyar dolar alabilmiştir. 1983’ten sonra işbaşına gelen Hükümetler, yabancı seramyeyi teşvik etmişler, önem vermişler, yabancı sermayeden istifade meblağımız 20 milyar doların üstüne çıktıysa da, yetersiz kalmıştır. Gelişmekte olan ülkelerden Çin, Hindistan 100 milyar doların üzerinde yabancı sermaye kullanmakta olup, bizden çok küçük olan Macaristan, Romanya, Çek Cumhuriyeti 60 milyar dolara yakın, yabancı sermaye yatırımını kullanmaktadır. Peki, bizde kendi kaynaklarımızın yanında, bu sermayeyi daha fazla kullansak, yeni fabrikalar, tesisler, işyerleri açsak ve halen 7 milyon kişi dolaylarında olan ve iş iş diye inim inim inleyen insanlarımıza iş bulsak fena mı olur! Türkiye’nin, büyük Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıldönümünde, 2023 yılında parlak bir tabloya ulaşması gerekmektedir. Türkiye’nin bir gün bile kaydecek vakti yoktur. Türkiye’nin acelesi vardır. Ancak bu yabancı sermaye düşmanlığı ile de yeterli ölçüde yeni yatırımlar yapmak ve istihdam sağlamak, mümkün olmamaktadır.