2024 ikinci çeyreğinde tasarruf tedbirlerine ihtiyaç duyulduğu belirtilmişti. Halkta, yaşanmış tasarrufsuzluğun kendilerine enflasyon, yani zam vergisi, yani alım gücünde azalma şeklinde yansıdığından tedbirleri doğru buldu. Aynı zamanda sosyal bilimciler, ekonomistler de bunun doğru olduğunu anlattı. Kamuda ciddi bir tasarrufa ihtiyaç vardı. İtibar adı altında yapılan israflar en nihayet son bulacağı için mutluyduk.

Genelgenin ilkeler kısmı şöyle başladı; “Kamu hizmetleri ve yatırım projeleri, bütçe sınırları içinde kalınarak, üzerinde harcama yapmadan tasarruf anlayışı içinde yürütülecek.”

Elbette bütçe dediğin denk olmalıdır. Bütçede gider geliri aşamaz. Aşmasına müsaade edilemez. Lâkin bu ifadedeki “yatırım projelerinin” durumu farklı. Evet, doğru. Defalarca haber oldu. Halkın da farkında olduğu kötü yatırım projesi örnekleri var. Örneğin büyükbaş hayvancılık destekleri alınıp da heba edilmesi, yok olunması gibi…

‘Büyükbaş hayvan bakacağız’ diyerek birçok kişi yatırım desteği aldı. Teşvikle kurduğu tesisi birçoğu halen de işletiyor. Teşvik sayesinde ülkesine değer katma fırsatı buldu. Ama teşviği alıp ortadan kaybolanda çok oldu. Çünkü bir şekilde, ilgili makamlarda liyakatsiz kararlar alınabilmişti. Bunun başka açıklaması yok. Bu değerlendirme departmanları, yanlı kararlar verebildi. Yanlış, işi bilmeyen, kendilerine yakın kişiler teşvik edildi. Anadolu köylerinde dolaştığınızda bu teşvikten faydalananların çoğunun göstermelik ahır inşaatına başladığını herkesten dinleyebilirsiniz. Teşvik almışlar ama parayı aldıktan sonra işe devam etmemişler.

Ne yazık ki bu kötü örnekler tasarruf tedbirleri adı altında, üretim teşviklerin durdurulmasına yol açmış görülüyor. Aslında üretime engel olmak değil de şu kötü niyetlileri ayıralım denilememiş. İyi, kötü herkes torbaya doldurulmuş. Kolayı seçmemek lazım. Araştırıp, didinip, yorulup doğru yatırım teşvikler ile doğru insanları buluşturmayı seçmek lazım.

Üretimden tasarruf etmeyi tabi ki kabul edemeyiz.

Bugün Anadolu’da çok fazla insan bu garip tasarruftan şikayetçi. Mesela Ege’de köy kadınları bir araya gelmiş kooperatif kurmuşlar. Kadınlar ellerinden gelen reçel, pekmez, kurabiye, zeytin, kuru incir, turşu, konserveler, soslar, farklı sirkeler, salça, bal, yöresel şifalı otlar, cibes otu, deniz börülcesi, tarhana, erişte, kuru yufka gibi ürünler yapıp satmak istiyor. Yerli üretimde bulunup, yerli tüketilmesi için mücadele vermek istiyor. Cari açığa destek olmak, omuz vermek istiyor. Ama ne yazık ki ivmelenmeleri için gerekli teşvik, tasarrufa tabi kılınmış. Üretimden tasarruf edilmesi kesinlikle normal değil. Teşvik birimlerinin başına atanmışların gerçek üreticiyi ayırt edememesinin yükünü köylümüz, kadınlarımız çekiyor. Dolayısıyla, üretimi hali hazırda azalmış, ithalatı ve pahalılığı artmış halkımız çekiyor.

Sağlıklı inceleme yapılıp, gerçekten üretecek kurumlar desteklense ithalat azalacak, yerli üretim teşvik edilmiş olacak, toplumun her bir bireyinin aileme katkıda bulunuyorum diyerek motivasyonu yükselecek. Daha çok üretme iştahı bulacak. Topluma örnek olacak. Bunu gören diğer kadınlar, gençler, erkekler üretmeye başlayacak. Para kazanacak, kazancından vergi ödeyecek. Paramızın, yabancı çiftçiye değil kendi halkımıza akması sağlanacak. Gelir tabana yavaşça yayılacak. Gelir adaletli dağılmaya başlanacak. Halkımız motive oldukça daha çok üretmek isteyecek. Bu sayede alım yapmakta da zorlanmayacak. Ve yavaş yavaş mutlu bir topluma dönüşeceğiz.

Komşularımızın düğünlerinde bile en az çeyrek altın takarken, bugün 0,25 gram altın zar zor takabiliyoruz. Evet çünkü imkân bu kadar. Eğlenmemiz gereken düğünün takı vakti gelince sıkıntı basıyor. Üretimde tasarruf etmeyi bırakmak, yüzleri tekrar güldürmek lazım. Köylerde, bucaklarda, ilçelerde herkes üretime katkıda bulunsun. Çalışsın ve de ışıldasın.

Bu yapılan üretimden tasarruf etme fikri, insanları sadece demoralize eder. Enerjilerini emer. İdeallerinden uzaklaştırır. Evde garip diziler, kahvede kağıt oyunu ile vakit öldürme başlar. Bu sürekli vakit öldürmenin hukuki cezası yoktur gibi görülür. Ama gelecek nesilleri, doğayı zayıflattığından kısa vadede vicdanları, uzun vadede bedenleri tahrip eder. Bu süreç uzadıkça kişilik bozuklukları doğar. Halkın, özellikle o dönem gençlerinin kişiliği sağlıklı oturmaz. 

Devletin, adeta varlığını inkâr sayılabilecek ‘üretimden tasarrufun’ toplumsal yıkıcılığın sonu hüsrandır. Her türlü üretim alanının teşviki önceliklidir. Denetim, kontrol ile bu kötü niyetli olanlar rahatlıkla ayrıştırılabilir. Bürokrasiye getirilecek liyakatli, layık kişiler bu ayrımı rahatlıkla yapılabilir. Maalesef genelde liyakat meselemiz sorunlu, bazı kimseler işte bu sebeple layık olanın işin başına geçmesi, layıklığı, laikliği sevmez. Tarih boyunca bu din kullanılarak yapılmış. Tarikatlar, yani diğer dini tarikatlarla bile anlaşamayanlar, bürokrasiye bir şekilde atanmış. Aralarındaki çıkar çatışmaları da dinin yanlış anlaşılmasına da sebep olmuş. Yaşar Nuri Öztürk hocanın da yazdığı gibi Allah ile aldatma başlamış. Birlik zayıflatılmış. Hiç vakit kaybetmeden yaratanın kitabından dahi uzaklaştırma başlatmışlar. Binlerce hadisin, kitabın önüne geçmesi için fetvalar vermişler. Böylece kendi koltuğunu sağlamlaştırmış.

Bu anlayış ile yeni, çağa uygun fikirler gelişmez. Her atandıkları yerde gerileme başlar. Mesela eğitim adı altında eğitimsizlik görülebilir. Hademeler tasarruf adı altında işten çıkartılır. Öğretmenler paspas yapmaya başlar. Küçücük çocuklar temizlenmemiş tuvaletleri kullanamaz olur. Eğitimin eksilmesi, zorlaşması hayattan, yaradılış amacından uzaklaşma getirir.

Halkın topluca ve durmaksızın üretimi işte bu anlamsızlıkların en azından bir kısmını engelleyebilir. Tarhana üretmeyle başlayan süreç, uzayda güneş tarlaları üretimine kadar uzar gider. Çünkü medeniyet toprakla başlar. Ya toprağı işler üzerinde yaşarsın ya da işlemez, tembel kalır altına yatarsın.

Üretimden edilecek her bir teşvik tasarrufu; bizleri yokluğa, yok oluşa tutunmaya, varlığın ise tutulmasına götürür.