17 Ağustos 1999 gecesi, saat: 03:02’de Marmara Bölgesi, korkunç bir deprem faciası yaşadı. Bende o gece, sarsıntıyı 12 katlı evimde, herkes gibi dehşet içinde yaşadım. Evi herkes gibi hızla terk ettik ve yanımızdaki Selami Çeşme meteoroloji arazisine sığındık. Yüzlerce aile, çoluk çocuk, oradaydık. Allah’tan bu açık arazi alanı vardı, buna şükrettik. Şimdi bu araziye, korkunç bir çukur açıldı, halka ve Kadıköylülere ait olan yeşil alan ve park olarak kalması gereken bu arazi, müteahhitlere verildi. Buraya çevre ve deprem için fevkalade sakıncalı olan gökdelenlerin dikilmesi için hazırlık yapılıyor. Çok büyük bir çukur açıldı. Bu durumu hiçbir makam ve hiç kimse önleyemiyor. Tıpkı tüm Moda halkına inat olarak, Moda Sahiline dikilen Kapkara Otel inşaatı gibi... İstanbul elden gidiyor, bu inşaatlarda halkın yararına herhangi bir husus yoktur. Dikilen her bina, çıkılan her kat, vatandaşın istismarıdır ve müteahhitlerin cebi dolacaktır. Deprem gecesi sığındığımız bu meteoroloji arazisi, özgürlük parkının doğal uzantısıdır. Tekrar ifade ediyorum, orası halkın istifade edeceği park olmalıdır. Bu çukuru açmak için tüm ağaçlar, yemyeşil bitkiler ve çevre tahrip edildi. Ortaya yürekleri sızlatan bir manzara çıktı. Bu iğrenç çukurun etrafındaki evlerde oturanlar, Belediye, Kadıköy Kaykamakamı, İstanbul Valisi, Kültür, Turizm ve Çevre Bakanları, neden bu durumu görüp, durdurmuyorlar! İstanbul’un tahribatı ve imar rezaleti sadece bu kadar da değil. Mecidiyeköy’de eski iftar çadırı kurulan araziye, Triump-Tower yaptılar. Orası park olmalıydı. Eski Mecidiyeköy, İETT garajına, alışveriş merkezi yaptılar. Orası da park olmalıydı. Zincirlikuyu karayolları arazisi, elden çıkarıldı, şimdi oraya da inşaat yapılıyor. Orası da park olmalıydı. E-5 otoyolunun Kadıköy’e doğru iki kenarına tecavüz edilerek, inşaatlar yapıldı. Oysa karayollarının, her iki yanından 100 metre mesafe bırakma kuralı vardır. Mecidiyeköy likör fabrikası da peşkeş çekildi. Oraya da iğrenç beton yığını yapacaklar. Şimdi sıra Ali Samiyen Stadına geldi. Orasını da ahbap, çavuş diyerek, peşkeş çekecekler, oysa buralar park olmalıydı. Pendik’te sahil yoluna aşırı yükseklikte devasa bir otel inşa ettiler. Kartal’daki kum depolarını kaldırmaya hiç kimsenin gücü yetmiyor. Yeşilköy’de, Atatürk Havalimanının etrafına, yüksek binalar yaptılar. Şimdi alan genişletemiyor ve uçakların iniş kalkış güvenliği tehlikeli boyutlara gelmiştir. Fenerbahçe ve Balmumcu askeri ordu evlerinin içinde de, devamlı inşaatlar görüyoruz. Bunlara nasıl izin veriliyor? Dolmabahçe (İnönü) Stadının yeri fevkalade yanlıştır. Aslında o stadın orada olmaması gerekir. Orası sit alan ve park yeridir. Dolmabahçe Sarayı’nın, estetiğiyle bağlantılıdır. Şimdi bu stadyumu yıkıp, çevreyi katlederek, yeniden bir stat yapılması planlanıyor. Bana göre, bu stadı Milli Emlak’tan kiralayan kulübe, İstanbul’un en uygun yerinde arazi tahsis edilmeli ve yeni stat oraya yapılmalıdır. Şurasını da hatırlatayım ki, kulüplere bakım için ve kullanmak için tahsis edilen, bütün statlar maliye, hazine malıdır ve belli bir süre için kiralanmıştır. Çağlayan’da, E-5 yolunun yeşil alanı olan Şehitler Parkı’na bitişik alana korkunç büyüklükte, Adliye Sarayı inşa ettiler ve “Ortadoğu, Avrupa’nın en büyük Adliye Sarayını inşa ediyoruz” diye övünüyorlar. Ben bu sarayda oturacak hakim, savcı ve adalet personelinden, halkın çevre hakkına öncelikle saygı göstermelerini beklerdim. Denizden, Haydarpaşa İstasyonu’na bakınız. Bu biblo gibi zarif binanın yanında alakasız iğrenç silolar vardır. Çevre ve doğa bilincinden nasibini almayanlar, İstanbul’u tahrip etmeyi aklına koyanlar, şimdi Haydarpaşa projesi diye, oralara binalar yapmayı planlıyorlar. Yukarıda yer ve alanlar benim tespit edebildiklerim. Bu çevre ve imar ihanetleri ve ihlalleri yüzlercedir ve sadece İstanbul’da değil, diğer şehirlerimizde de varittir. İşin ilginç tarafı bütün bunlar halkın çevre hakkını koruması gereken, halkın malı olan park ve yeşil alanlara sahip çıkması icap eden, mülki ve yerel makamların gözü önünde ve hatta onların izinleriyle yapılmaktadır.