Enflasyon enflasyondur işte... “İşime gelen yerden bakarım” ile olmaz elbet... Enflasyon kalemlerinin içinde birçok oran var. Onun içinden istediğimi seçerim. Öyle işime gelen oranı, rasyoyu alır parlatırım, diğerlerini yok sayarım yaklaşımı yanlış olur. “Enflasyona bakmam, çekirdek enflasyona bakarım.” ifadesi ‘Genelinde becerisizlik var. Ama bak şu çok hareketlileri çıkartırsak fena da durmuyor hani... Şirin dursun biz onu baz alalım bari.’ demektir...

İşte bu koşullarda Eylül enflasyonun tamamı yüzde 19,58 açıklandı. Bir şekilde faizleri düşürme kararını etkilediğini anladığımız çekirdek enflasyon ise haliyle daha düşük. Çekirdek yani çekürdek, yani çakırda... Evet kelime kökü çakırdan geliyor. Çakır ise bildiğiniz gibi vurma kırma anlamı taşıyor. Kabuğu kırarak içini yeme, günümüze kadar çekirdek olarak taşınmış... Buradan vur kır bilgiyi dayat anlamı çıkmamalı ama…

Çekirdek enflasyona bakalım, sürekli artış gösteren kalemleri saf dışı bırakalım, vura vura faizi düşürelim anlamı da çıkmamalı tabi!..

‘Oh faiz düşürüldü, şimdi enflasyon da düşer’ anlamı hele hiç çıkmamalı!...

Aksine piyasalar sertlikten hoşlanmaz. Gerçek vicdanları, naif tutumları sever. Nefsi, kibri, açgözlülüğü, yalanı, müdahaleyi sevmez.

Piyasa ve oranlar sadece fikrin, emeğin karşısında boyun eğer, emrine girer. Ancak fikir ve emek ile birtakım lobilere değil, halkın tamamını mutlu eden rakamlar ortaya çıkar. Böylece halkın parasının değeri, haliyle kendi değeri yükselivermiştir.

Ekonomi bir ahlak yönetimidir. Bu sebeple en iyi ekonomistler sosyolog ve psikologlardan çıkmıştır. İbni Haldun, Karl Marx, Max Weber, Adam Smith gibi...

Bir toplumun ahlakını yansıtan en temel rasyo parasının birimidir. Ardından enflasyon, faiz diye devam eder. Diğer milletlerin para birimi karşısındaki değeri, ahlaki kalite düzeyini, adaleti, riyayı en yalın haliyle ortaya koyuverir. Para birimin değersiz ise; bu düzen hayatın her aşamasına sinsice sirayet etmiş demektir. Yanlış tarım, hayvan, balık, maden politikaları belirmiştir. Borçlanmak suretiyle bir yere kadar bu ahlak ölçümü gizlenebilir. Bu gizleme; öncesinde illaki ve bariz emareler verir. Toplum bunu fark edebilecek eğitimdeyse önlem alabilir. Ama fark edemezse sarmal hızla büyür.

Ve artık “Enflasyon” bile değildir tehlike, “Hayatın kendisidir, pahalılığıdır” yaşam zül gelir.

Bu hafta küçük bir kasabada görüştüğüm esnaf kardeşimizin yakarışını paylaşmak isterim.

“Çok değil dört ay önce kömür için fiyat almıştım. 950 TL ton fiyatı verdiler. Ev, dükkân kışın ortalama 5 ton kömür yakıyoruz. Pandemi, zamlar sebebiyle işler kesattı o zaman alamadım. Bugüne kaldı. Sipariş vermek için aradığımda kömürün tonunun 3.400 TL olduğunu öğrendim. Bu fiyata almam imkânsız, kışın çoluk, çocuk ne yapacağım?” diyordu.

Sadece dört ayda üçe katlayış bir zam, enflasyon olarak elbette açıklanamaz. Bu bildiğiniz “Hayat pahalılığı”dır. Pahalılık dönemlerinde toplumun büyük kısmı temel tüketim ürünlerine bile ulaşım sağlayamaz. İnsanlar kendi canının derdine düşer. Başkası ile ilgilenecek hali olmaz. Haberlerde gördüğü intihar vakaları, terör anlam kazanamaz. Toplum olma bilincinden hızla uzaklaşılır. Ahlaki kalite düşmeye başlar. Soygunlar, kaptı kaçtılar, ucuz kimyasal uyuşturucu kullanımları, köprülerde, trafik ışıklarında el açma artar. Toplum kalitesi azalır. Kavgalar, kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri artar. Yabancıya el açma ile başlayan serüven, görmezden gelindiğinde köprülerde el açmaya uzanıverir. Ve eğitim seviyesi haliyle düşer. 

İşte bu kötü gidişatı önceden fark edebilen, bilinçli toplumlar ya da bir bölümü kendi otokontrollerini oluştururlar. Güven sorunu yaşayan birimler yerine muadil rasyo birimleri kurulur.

Türkiye’de de bir grup akademisyen uzun zamandır enflasyonu ayrıca takip etmeye başladı. Evet mutlaka sizlerde rasyolarını okumuşsunuzdur. ENAG, enflasyon kalemlerini oluşturan ürünlerin verilerini gün hatta saat saat takip etmeye başladı. Ve bugün ellerinde son derece net, güvenilir veriler var.

ENAG’a göre Eylül sonu yıllık enflasyon %44,70...

Unutmayalım ki!.. Faizin haram olma sebebi, paradan para kazanılması ile insanın üretimden uzaklaşması, işsizliğin yavaşça artması, refahın topluma dağılamamasıdır. Refah, giderek küçülen bir grup insanda kalır. Güvensiz ortam parayı üretimden uzaklaştırır. Bu kişiler faiz ve türevi olan ranta kaçar. Rant öyle tatlı gelir ki geçmiş, ormanlar acımadan katledilir. Para üretimden ranta kayar. Üretim alanları iyice daralır, işsizlik artar. Üretim tüketimi karşılayamaz olur. Yabancı üreticiye gidilir. Bize buğday, mercimek, fasulye, nohut, yem vesaire vesaire sat denir.

Başkası üretip sen yiyince haliyle değerin azalmaya başlar. Yaradılış ile verilen ‘Dünyanın bakıcısı’ ünvanından uzaklaşıp, yaradılış da hiç olmaması istenen ‘Dünyayı yiyen, tüketen’ ünvanına yolculuğun başlamıştır.

Ağırlıklı olarak başkasının fikrini, emeğini yediğinden, değersizleştiğinden… Bir süre sonra alım gücün düşer. Artık mal değerli, İnsan ucuzdur. Gelirler hızla erir. Yeterince üretmeden tüketme, tükenişi hazırlamıştır.

Demek ki Enflasyon da günahtır.

Fakat şununla da karıştırmamaya özen gösterelim lütfen!

Bazen enflasyon yükselir. Ama gelirin, maaşında enflasyon ile birlikte artmıştır. Enflasyon vardır ama alım gücün azalmamıştır. O zaman bu sadece ‘Enflasyon’ ismini taşıyan bir stratejidir. Yukarıda tanımladığımız enflasyon denemez. Yabancılara parasının ülkede güçlü olduğunu hissettirip, ona bir satmak yerine iki hatta üç satma stratejisidir. Böylece ülkeye daha çok döviz, gelir girer. Ama bu strateji de ithalat, ihracata oran ile azdır. Zaten çok olsa, gelirlerde artış yapılamaz…

O zaman gelin bir de kıssadan hisse çıkartalım;

“Öncelikli savaşımız ‘Üretmeden tüketmek’ ile olsun. Faiz zaten sonuç… Tükettiğimizden çok üretelim, faiz kendiliğinden kül olsun”