Ne demişti Aşık Veysel “Uzun İnce Bir Yoldayız…” 

Haliyle bu yola sımsıkı tutunarak gitmek fıtratımızda var. Yol boyu çıkabilecek karanlıkları, tünelleri aydınlığa çevirebilmek başarımız, mutluluğumuz olacaktır… Çevirememek ya da geç kalmak ise mutsuzluğumuz oluverir.

Korona’nın kendisi karanlık değil… Fikirlerdir karanlık ya da aydınlık… İnsan, karanlığın içine dalmışken, karanlıkta karşımıza çıkan sadece küçük, tek bir engeldir Korona… 

Eksiklerimiz olduğunu anlatan uyarı ateşi gibidir… Bu eksikliklerimiz nedeniyle, bugün çok sayıda canlar yitiriliyor. Ve görünen o ki daha da yitirilecek… 

İnsanın, bugün Koronaya karşı eksikliğini, çaresini bulması geçici bir çözüm bile olsa önemli… Ama anlayış değişmediği takdirde başka Koronalarla tanışacağımız da muhakkak…

Aşı’nın bulunmasının ardından, Korona’yı doğuran gerçek sebepleri çözemezsek, tekrar çalışmadığımız yerden imtihana girebiliriz… 

Korona’lı bugünlerde kurallara uymaya, anlayışa, dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Bu sebeple “Biz bize yeteriz” ifadesi çok naif ve dolu bir cümle… 

Başımızda bulunan ve şimdilik çaresi olmayan bu virüs salgınında her millet doğal olarak önce kendi halkını… Ardından belli bir sıralamaya, ya da açık ifadesiyle ekonomisine göre diğer halkları gözetecektir. 

Bizim, siyaseten “Dış güçler” ifadesini sıkça kullanmak zorunda kaldığımız son yılların ardından, sıralamanın alt bölümlerin de olduğumuz aşikâr!.. 

İşte tam da bu sebeple “birbirimize yetmemiz” çok çok kıymetli… 

“Birbirimize yetme” ifadesi ile anlatılan; Sadece manevi olarak birbirimizin sırtını sıvazlamak ile olmaz elbette… Ya da şu anda yapacağımız bağışlarda değil elbette… Bunlar günü kurtarmak olur ama çözüm olmaz… Bunun tek çözümü her türlü birikimdir… 

Vücutlarımıza saldıran bu virüs ile; Ahlaklı bir şekilde madde dünyamızda yaptıklarımızla başa çıkabiliriz.

Demek ki; Böyle olağan olmayan durumlara gelmeden önce yaptıklarımız, belayı savuşturabilmenin gerçek belirleyeni oluyor… Karşına kılıçlı bir cani çıktığında, öncesinde kalkanını hazırlamadıysan vay haline… Kalkanın var ise artık taktikleriyle başa çıkmak, yani aşıyı bulmak daha kolay… Bu durumda yaptıklarımızı kısaca gözden geçirelim…

Bize bugün yetmesini umduğumuz, “Biz bize yeteriz” dediğimiz kaynaklarımız bizim elimizde mi?.. 

Bizden olmayanlar, zenginliklerimizi sahiplenmişler mi?..

Bizden olmayanlara, herhangi bir bağımlılığımızı var mı?..

Tam burada, beş bin yıl önce yazılmış… Ve Anadolu’da bulunmuş Sümer tabletlerinde yazan, bugün de geçerli, iki atasözü hatırlamadan geçmeyelim…

“Yıkanmamış Elle Yemek Yeme…”

“Borç Alınan Para, Sonunda Üzüntü Getirir…”

İnsan olan insan, bu dersi alalı en az beş bin yıl olmuş… Muhtemelen öncesinde de söyleniyordu ama elimizdeki son veri beş bin yıllık…

Biz bu dersin neresindeyiz? Şöyle bir yakın geçmişi hatırlayıp, sorgulayalım… 

Mesela enerji bağımlılığımız söz konusu mu? Bizden olmayanlardan borç para aldık mı?.. Onlara borcumuz var mı?.. Bu sebeple onların gözünde ucuzlamış olabilir miyiz?.. Topraklarımızda, varlığını bildiğimiz kaynaklar, hatta coğrafi olarak yerlerine kadar açıklanmış kaya gazı, doğalgaz, petrol, v.s. çıkartılıyor mu?.. 

Yoksa yabancılara enerji bağımlısı mıyız?.. Diye başlayan sorgulamalar mercimeğe, buğdaya kadar uzar gider…

Elbette yine de “Biz bize yeteriz…” Günün sonunda bu virüs bitecek… Ama daha fazla insanımızı üzmeden, canlarımızı yitirmeden bunu çözmüş olabilirdik… Eğer biz bize yetebilseydik… 

Başkasının eline bakmasaydık…

Eğer gerçekten bakmıyorsak… Şu soruların cevabını bulmuşuz demektir…

Bu illetin aşı çalışmaların da hangi aşamadayız? Ve ardından… Biz bize yetebilmemizin, önceliğin bizde olmasının koşulu “aşıyı kendimizin bulması” değil mi?..

Aşı haberlerini pür dikkat dinleyip, yabancıların ağızlarından çıkacak cümlelere mi bakıyoruz?..

Halkının ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken, umutlar, yapılacak bağışlara bağlanmışken, aşıyı hangi imkânlarla keşfedeceğiz?..

Bugünü, yüz yıl önce ile kıyaslayacak vahamette miyiz?.. 

“Dünya lideriyiz” dediğimiz yirmi birinci yüzyılda, tüm topraklarımızın işgal edildiği ve ardından kurtuluş savaşı verilerek, cumhuriyeti ilan ettiğimiz… Erkek nüfusunun neredeyse kalmadığı yıllarımız örnek gösterilerek, halktan Korona yardımı mı talep edeceğiz?.. Bilir misiniz!.. Düzenli ordunun yeni yeni kurulmaya çalışıldığı o dönemde hiç vergi toplanmıyordu… Bugün ise sadece dolaylı vergilerden bu millet her yıl milyarlar ödüyor…

Ayrıca bu salgın döneminde para basılması ve piyasaların, üretim fonksiyonlarının rahatlatılması sık sık konuşuluyor. Çünkü gelişmiş ülkeler böyle yaptı… Ama biz bir türlü para basamıyoruz… Çünkü ekonomik güvenin olmadığı biliniyor… Biliniyor ki basılan para, piyasaya dağıldığında… Eline Türk Lirasını alanlar hemen dolara çevirecek… Ve dolar kuru daha da yükselecek… 

Demem o ki!.. Biz bize elbette en az zarar ile yeteriz… Ama borcumuz, bağımlılığımız olmasa…