Özellikle futbol toplumumuzda büyük ilgi gören, önemli bir spor olayıdır. Türk toplumu futbolu sevmekte ve futbol maçlarına büyük önem vermektedir. Bu nedenle, futbola gölge düşüren davranış ve tutumlardan itina ile kaçınmak gerekir.
2011 yılına damgasını vuran şike olayları, talihsiz bir gelişme olmuştur. Uzun ve tarihi geçmişi olan kulüplerimizi, kulüplerin yönetici ve idarecilerinin, bu duruma düşürmeye hakları yoktur. Futbol federasyonu, futbol liglerini devam ettirmekle iyi bir iş yapmıştır. Zira, çıkarılan şaiyalar ve iddialar, esasen Türk Futbolunu nasıl yıpratırız diye nöbette bekleyen yabancı odaklara fırsat vermektedir.
2011-2012 ligi sezonunun birinci yarısı, güzel maçlara sahne olarak, Galatasaray’ın birinciliği ile tamamlanmıştır. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen Fenerbahçe’nin ikinci sırada yer alması, aslında başarıdır. 2011 yılında en üzüntü veren olay, Türkiye’nin Hırvatistan’a yenilenerek, Avrupa Futbol Şampiyonasına gidememesidir. Haziran 2012’de maçları izlerken, bunun ızdırabını fazlasıyla duyacağız!
Türk Futbolunun, nereden nereye geldiğini anlamak için, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası final maçlarına bakmamız yeterlidir. Orada çıkartılan maçlar, övünç vericidir. Orada, stadın çimlerini yalattığımız Hırvatistan’a, rezil bir oyunla 3-0 yenilmemiz, Türk futbol tarihine acı bir olay olarak geçmiştir. Bunun tüm sorumluluğu, oynayan milli futbolculara aittir! Bu acı sonuçtan sonra, gönderilen teknik direktör Hiddink’in yerine, çok daha değerli, dünya çapında tecrübeli ve bilgili, kariyer sahibi bir teknik direktör beklerken, Sn. Avcı’nın getirilmesi büyük bir hayal kırıklığı olmuş ve Türkiye’nin, bu teknik kadroyla, 2014 dünya kupasına da gitmesi zorlaşmıştır.
Ligler başlarken, bir yazımda takımları değerlendirirken, tanınmış Portekizli oyunculara rağmen, Beşiktaş’tan birşey olmaz demiştim! Teknik Direktör Carlos Carvalhal, beni mahçup etmiş ve insani karakterlerini, teknik değerini ortaya koyarak, Avrupa’da ve ligte, başarılı bir Beşiktaş yaratmıştır. Ayrıca, Türk futbol kamuoyunun sempati ve saygısını kazanmıştır. Şimdi, Beşiktaş yönetimi ne yapıyor? Biz başarılı olmak istemiyoruz, dercesine hiçbir özelliği, kariyeri, futbol bilgi ve tecrübesi olmayan Tayfur Havuççu’yu Carvalhal’ın üzerine getiriyor. Bilim dünyasında, bir işletmede veya kuruluşta eğer, başarı istiyorsanız, orada asla 2 başlılık yaratmayacaksınız, denilir. Canını dişine takarak, samimiyetle çalışan teknik direktör Carlos Carvalhal için, üzerine bir adam getirilmesi onur kırıcıdır! Bu kararıyla, Beşiktaş yönetimi, büyük hata yapmıştır. Eğer Havutçu’yu yüceltmek, onore etmek istiyorsanız, başka formüller bulunabilirdi. Eğer, Teknik Direktör Carvalhal’i, rahat bırakmazsanız, onun üzerinde Tayfur gölgesi dolaştırırsanız, bunun ceremesini hiç şüphe olmasın ki, Beşiktaş çekecektir. Ben aslında, Beşiktaş taraftarı değilim, ama bu konuda objektif değerlendirme yapmaya çalışıyorum.
Ben, süper ligte şehir takımlarının yer alması taraftarıyım. Bu nedenle, Ankaragücü, Karabük ve İstanbul Belediye takımlarının lig sonunda düşmesini ve yerlerine Elazığ, Bolu, Adana, Sakarya, Van, Erzurum gibi takımların ve İzmir’den de, mutlaka, bir takım çıkmasını temenni ediyorum. Süper lige takım çıkarırken, Asya liginin yeniden düzenlenmesi gerekir. Bakıyorum, doğru dürüst sahası olmayan bir Akhisar, bir Linyit Spor çıkmaya çalışıyor. Öte yandan, Gaziantep Belediyesi, Erciyes çıkarsa, bu iki şehir, iki takım kaldırır mı? Benim kesin görüşüm, Belediye takımları, liglerde bulunmamalıdır. Belediyeler, halka hizmet için ayırdıkları kaynakları, takım besleyip, futbolcu transferlerine kullanmaktadırlar. Eğer çok isteniyorsa, belediye takımları için ayrı bir belediyeler ligi kurulabilir. Bir takımın, süper ligte oynaması için, UEFA kriterlerine uygun, modern stadı ve özellikle hava ulaşımı hususu şart olmalıdır. Tabii bu şehirlerin, yabancı takımlar için, beş yıldızlı otel ve konaklama tesislerine sahip olması beklenir.
Süper ligin birinci yarısında, bazı futbolcular temayüz edip, gelecek vaat etmektedirler. Örneğin, Beşiktaş’tan İsmail Köybaşı ve Mustafa Pekdemek, Gençlerbirliği’nden Yasin, Eskişehir’den Alper, Veysel, Erkan Zengin, Manisa’dan İkiyiğitler, Bursa’dan Serdar Aziz ve Trabzon’dan Olcan Adın dikkatimi çekmiştir. Böyle, istikbal vaat eden gençlerin sayısı arttırılmalı, bunlara, oynama imkanı verilmeli ve şuanda Milli Takımda yer alan futbolcuların büyük bir bölümü, artık Milli Takıma alınmamalıdır.
Arda Turan, İspanyol’a gitmekle en doğru kararı vermiştir. Ancak, İspanya’da Atletico Madrid’de oynayan Arda, şuana kadar başarılı değildir. Yurtdışına gitme kararını, bir türlü veremeyen Fenerbahçeli Semih, kendine yazık etmiştir! Türk Milli Takımının, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasının yıldızı, Semih gibi bir santrafora çok ihtiyacı vardır. Artık genç olmayan ve Fenerbahçe’de dahi oynayamayan, yerine forvet oyuncusu aranan Semih’e yazık olmuştur.
Değerli Dostum ve Eskişehir’i, adeta yeni şehir yapan Prof. Büyükerşen başta olmak üzere, Eskişehir’i ve Eskişehirspor’u çok severim. Bu kente sempatim vardır. Eskişehir’de futbol oynamış, DPT’den arkadaşım Ercan Mutlu’ya, söyledim. Bu yıl ES-ES’ler çok iyi bir kadroya sahip, bu M. Skippe, Galatasaray’ın kıymetini bilmediği çok iyi bir teknik direktör. Eskişehir Playoff’a kalır ve şampiyon olabilir demiştim. Nazar değdi. Skippe bıraktı, gitti, yerine gelen Ersun Hoca, iyi başlar, sonunu getiremez. İkinci bir not Orduspor’a, dünyaca ünlü Teknik Direktör Hector Cuper’in getirilmesi, başlı başına önemli bir olaydır. İleri vizyon sahibi başkan Türker’i kutluyorum. Önemli husus, Cuper’in Ordu’da tutulmasıdır. Bu olay Türk takımlarının sorunudur. Değerli teknik direktör ve yabancı futbolcuları İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa gibi şehirlerin dışında, sosyal kültürel açıdan gelişmemiş şehirlerde tutmak, fevkalade zordur. En basitinden, yabancılar, çoçuklarını gönderecek, yabancı dilde eğitim yapan okul bulamıyorlar!
Son olarak İran’ın Persepolis takımına giden, Sn. Mustafa Denizli’ye değinmek istiyorum. Sn. Denizli “Türkiye’deki ortamdan rahatsız oldum, onun için İran’a geldim” diyor. İnsan haklarının, kadın özgürlüklerinin olmadığı, gerici Mollaların yönetimindeki, İran’daki yaşam şartları, acaba Türkiye’den daha mı iyidir? Tabii burada kendisine önerilen parayı ayrı değerlendirmek gerekir! Oysa, ben, eğer Türk Milli Takımının başına mutlaka bir Türk Teknik Direktör düşünülüyorsa, benim en fazla yakıştırdığım isim Sn. Denizli’ydi. Süper ligin tüm dedikodu ve şike iddialarından arınmış olarak, başarı ile devamını diliyorum.
NOT: Futbol ve diğer branşlarda oynayan sporcuların bu saç-sakal, özellikle İran mollaları gibi sakal uzatma merakını anlamak mümkün değildir. Ayrıca, hiç de yakışmamaktadır. Her mesleğin, her kurumun uyması gereken kurallar vardır. Bu sporcuların antrenör ve idarecilerinin, onların dikkatlerini çekip, ihtar etmeleri şart duruma gelmiştir.