Lâik bir ülkede dindar bir nesil yetiştirilebilir mi?
Hepinizin malûmu, Türkiye Cumhuriyeti “lâik” bir devlet.
Ne demek lâiklik? Sözlükler lâikliği, “devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensip” olarak tarif ediyor. Zaten bizde de anlamı, “Din ile devlet işlerinin birbirine karışmaması” şeklinde anlaşılmıştır.
Hukukî tanımlara göreyse en yaygın tanım, devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet, bir dine inanıp inanmama meselesini özel bir problem sayar, fertlerinin sadece maddî yönüyle ilgilenir, kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder. Devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapamayacağı gibi, bütün dinlere eşit mesafede durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına müdahale edemez. Bununla birlikte dinlerin düzenini bozacak davranışlarını da önlemekle yükümlüdür.
Evet, lâiklik böyle tarif ediliyor, ama “lâik” olduğunu iddia eden Türkiye’deki uygulama hiçte böyle değildir.
Türkiye’de din devletin hiçbir işine karıştırılmazken, hatta bu kanunlarla yasaklanırken, devlet dinin her türlü işine burnunu sokmaktadır. Hatta yine Lâiklik ilkesine ters olmasına rağmen Anayasa’sına bile dine ve dindarlara müdahale edebileceğini koymuş:
Anayasa’nın 24. maddesi aynen şöyle der: “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.”
Evet, ülkemizde Anayasa’nın bu maddesi gereğince din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alıyor.
Aslında bu madde devletin lâiklik ilkesiyle taban tabana zıtlık oluşturuyor. Öyle ya, bir yandan devlet dinin hiçbir işine karışmaz derken, diğer yandan zorunlu din dersleri müfredatta yer alıyor. Bu açık biçimde devletin kendi koyduğu ilkeyi kendisi çiğnediği anlamına geliyor.
Hâlbuki lâiklik ilkesi gereği din ve devlet işleri birbirine karışmayacaksa, o zaman devletin elinin dinin üzerinden bu derece olmasını ne ile izah edeceksiniz?
Devlet lâiklik ilkesi gereği elini dinden ve dindarın üzerinden çekmesi gerekmez mi?
Elbette gerekir ama işte çekmiyor.
Devlet dini kontrol altında tutmak için başından beri Diyanet gibi bir kurumu besliyor. Diyanet’in bütçesi bugün Milli Eğitim bütçesinden hiçte geri kalmaz.
Peki, lâik devlet niçin Diyanet gibi bir kuruma ihtiyaç duyuyor dersiniz?
Tek sebebi var: Dini ve dindarları kontrol altında tutmak.
Kendi ifadeleri şu: “Diyanet olmazsa din yer altına iner?”
Sanki şimdi çok yer yüzünde de, korkuları yer altına inmesiymiş!!!
Bugün devletin dinin her işine karışması sebebiyle “Cemaat” ve “Tarikatlar” zaten yer altında faaliyetlerini sürdürüyor. Bütün “Cemaat” ve “Tarikatlar” kendi içlerinde kendi hukuklarını, tayin sistemlerini, halifeliklerini, ekonomik yapılarını oluşturmuş vaziyette faaliyetlerine (mevcut geçerli hukuka uymadan) devam ediyorlar.
İşte her şey yıllardır bu çerçevede uyum içinde(!!!) giderken ve devlet kendi dini anlayışını (Din ve ahlak kültürü derslerinde din adına Atatürkçülük öğretilirken) ilk ve orta öğretimdeki gençlere dayatırken, Başbakan birden bire çıkıp “Dindar nesil yetiştireceğiz” deyiverdi. Hâlbuki 1980 darbe Anayasa’sında Kenan Evren zaten din derslerini Türk çocuklarına mecburî hale getirmişti de bunun için memleketin solcuları tarafından, “Şeriatçı Evren” diye suçlanmıştı. Tâbii bu din ve ahlâk kültürü derslerini alan gençliğin ne derece “dindar” yetiştiği araştırılmaya ve tartışılmaya açık bir durum olarak başka bir makalenin konusudur.
Evet, Başbakan 12 Eylül darbesinden beri yetişen “Dindar nesli(!!!)” yeterli görmemiş ki, yeni bir dindar nesil yetiştirme tartışması başlatmıştı. 10 yıldır iktidarda olan Başbakan neden bunca sene bekleyip de şimdi atağa kalktı, doğrusu maksadını anlayamadım?
Başbakan “dindar nesil yetiştireceğiz” demesinde ne derece samimî?
Meselâ şöyle bir soru sorsam: “Başbakan’ın beraber yetiştiği dindar nesil şimdi ne yapıyor?”
“Dindar gençlik yetiştirmeyi bırak, var olanı ne yaptı?
Acaba Başbakan dindarlıktan ne anlıyor? Devletin yıllardır millet üzerinde süren din baskısını mı? Din adı altında Atatürk’ün ilke ve inkılâplarını öğretmek mi? ilk ve orta öğretimde din adı altında çocuklarımıza ne kadar sapık din varsa onları öğretmek mi?
Sahi başbakan nasıl bir dindar nesil yetiştirmek istiyor?
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, bu tartışmalar sırasında dindarlığın nasıl olması gerektiğini şöyle açıklamıştı:
“Dindarlık, yaratıcıya, kendimize, bütün insanlara ve bütün evrene karşı dürüst, âdil, ahlâklı ve samimî olmaktır. Dindarlık, başkasını aşağı, hor hakir görmek değildir. Dindarlık, dini darlık, bağnazlık, ötekini tanımamak hiç değildir. Dindarlığın en temel ilkesi içtenlik ve samimiyettir. Sanal, görsel ve gösterişçi dindarlık gerçek dindarlık değildir. Dindarlık, yaratıcıya saygılı, yaratıklara şefkatli ve merhametli olmaktır. Dindarlık, tevazudur, muhabbettir; husumet ve kibir değildir.”
Şimdi herkes elini vicdanına koyarak şu soruları cevaplasın:
AKP’nin ve Başbakan’ın 10 yıldır bu ülkede yaptıkları Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in açıkladığı dindarlık açıklamasına ne kadar uyuyor?
Bundan sonra yetiştirmek istediği dindar nesil bu tarife ne kadar uyacak?
Devletin yetiştireceği dindar nesil hangi dine göre yetişecek? Eğer Başbakan’ın maksadı İslâm dinine göre dindar bir nesil yetiştirmekse, bu devletin müsaade ettiği din anlayışının ötesine nasıl geçecek?
Dindarlık, yaratıcıya, kendimize, bütün insanlara ve bütün evrene karşı dürüst, âdil, ahlâklı ve samimî olmaksa, devlet, bir yandan lâiklik din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak derken diğer yandan dinin her işine karışarak sergilediği bunca ikiyüzlülükle bunu nasıl başaracak?
Zaten şimdiye kadar dindarlar ile devlet arasında yaşanan problemde bu değil mi?
Devlet dine müdahale ederek onu gerçek zemininden kaydırmıyor mu?
Zemininden kaymış bir dinin (Devlet müsaadeli din) ilkeleri ile ne derece dindar bir nesil yetiştirilebilir?
Bence bütün bu soruların tek bir cevabı var: Devlet dinden ve dindar üzerinden elini çeksin. Herkesin dinini, inancını yaşayacağı özgür bir ortam oluştursun. Dindar yetiştireceğim diyerek yeni bir “Öteki” oluşturmasın. Allah (cc) insana bu dünyada Cennet ve Cehenneme gitme özgürlüğü vermişken devlet dayatmasıyla insanları Cennete götürmeye çalışmasın. Çünkü bu mantık ve anlayış ile devletin (Başbakan’ın) yetiştireceği dindar nesil (!!!) ancak Hande Yener ile statlarda kendinden geçen AKP gençliğine benzer.