Müslüman olarak bizim hayatımıza yön veren ölçü İslâmiyet’tir ve O’nun prensipleri de Kur’an ve Peygamber Efendimiz (sav) tarafından çizilmiştir. Bunun dışında bir yol takip etmek, Müslüman için bir paradokstur.
Zikredilen bu husus her sahada olduğu gibi sevgi ve nefret alanında da böyledir. İslâm bize kimi sevmemiz lazım geldiğini açık bir biçimde anlattığı gibi, kimi sevmememiz gerektiğini de ortaya koymuştur. 
İslâm’da sevginin ölçüsü “Allah için sevmek” olduğu gibi, sevmemenin ölçüsü de Allah (cc) için sevmemektir. Bu, İslâmî terminolojide “Allah için sevmek, Allah için buğz etmek” şeklinde ifadesini bulmuştur.
Müslüman bir fert olarak adı geçen gerçekler ışığında bugünkü sosyal hayatımıza baktığımızda acaba zikredilen ölçüler hayatımıza hâkim mi?
Acaba İslâm’ın ölçülerine uyarak Allah (cc) dostlarını seviyor muyuz?
Allah’ın (cc) düşmanlarını ve her fırsatta İslâm’ı yok etmek için çalışanlara karşı yeterince buğz besleyebiliyor muyuz?
Her Müslüman diğer Müslüman’ı sevmek zorundadır. Çünkü Allah’a (cc) iman eden birini sevmek, imanın lazımıdır. Buradan hareket ettiğimizde İslâm yolunda mücadele veren, ancak mücadelesinde bizimle aynı metodu kullanmayan diğer kardeşlerimizi yeterince seviyor muyuz?
Dünyanın neresinde olursa olsun İslâm için çabalayan ve bu uğurda her şeyini feda eden insanlara karşı yeterince ilgi gösteriyor ve sevgi besliyor muyuz?
Elindeki her türlü aracı İslâm’ın yok edilmesi için kullanan TV ve gazete patronlarına, sermaye babalarına ve uluslararası hıyanet şebekelerine karşı yeterince buğz edebiliyor muyuz?
Her fırsatta Allah’a (cc) isyan edenlere karşı nefretimizi ortaya koyabiliyor muyuz?
Yukarıdaki soruları uzatmak mümkün.. 
İnanmış bir Müslüman olarak Allah (cc) düşmanlarını sevemeyeceğimiz gibi, onlara hoşgörülü de davranmak zorunda değiliz. Bu hususta da ölçümüz Allah’ın (cc) hoş gördüklerini hoş görmek, hoş görmediklerini de hoş görmemektir. Ancak ne kadar hazindir ki, bugün çevremize baktığımızda “hoşgörü” diye isimlendirilen “ucube bir kavram”ın arkasına gizlenilerek birçok Allah (cc) düşmanına, hayatının her anında Allah’a (cc) isyan eden tiplere sevgi beslenildiğine, hoş görüyle yaklaşıldığına ve saygı duyulduğuna şahit oluyoruz. Hâlbuki bizzat Allah (cc) Kur’an’ında ibadet etmemek suretiyle Allah’a (cc) isyan edenlerin ve inkârcıların sevgiye, saygıya ve hoşgörüye layık olmadıklarını açık bir biçimde ortaya koymuştur. Bu hususta Mümtehine suresi, 1. ve 2. ayetler çok açıktır:
 1- “Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr ettikleri, Rabbiniz Allah’a inandığınızdan dolayı Resulü ve sizi (yurdunuzdan sürüp) çıkardıkları halde siz onlara sevgi ve hoşgörü ulaştırıyorsunuz. Eğer Benim yolumda savaşmak ve Benim rızamı kazanmak için çıktınızsa, içinizde onlara sevgi mi gizliyorsunuz? Oysa Ben sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doru yoldan sapmış olur.” 
2- “Onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman olurlar, size elleri, dillerini kötülükle uzatırlar ve inkâr etmenizi isterler.”
Ayetlerde Rabbimiz bizi büyük bir tehlikeye karşı uyarmaktadır. Bu tehlike ve uyarı müminlere kendi düşmanlarının gerçek yüzünü göstermekte ve düşmanların kendi içlerinde mü’minlere karşı gizledikleri kötülük ve tuzaklara dikkat çekmektedir. 
Allah (cc) düşmanları Müslümanlara zarar verebilecek bir fırsat ellerine geçer geçmez acımasız bir düşman gibi rahatlıkla kullanırlar ve mü’minlere karşı ellerinden geleni yaparlar, Tarih boyunca bunun yüzlerce müşahhas örneği mevcuttur, 
Ayetlerde Allah’ın (cc) biz Müslümanlar gösterdiği yol gayet açık değil mi? Ayetlerin gösterdiği bu muhteşem gerçekten hareket ettiğimizde inanan bir insanın, seviyesi, sosyal konumu, yakınlığı ve benzeri durumları ne olursa olsun dini inkâr eden birine karşı sevgi beslemesi ve hoş görülü davranması asla düşünülemez. Böyle bir durum zuhur ediyorsa, o insan inancıyla çelişkiler içerisindedir. İnanan bir insan ancak inanmayanın imana gelmesi için elinden gelen gayreti ve kolaylığı gösterir ve hakikatleri tebliğ eder. İman nasip etmek Allah’a (cc) aittir. 
İnanmış bir insan olarak inanmayan bir insanın tavırlarını, inançlarını, düşüncelerini hoş görmemiz hususunda bir özgürlüğümüz yoktur. Zira Allah (cc) Kur’an’da inkârcıları hoş görmemiş, onlara “kâfir” ismini takmış, gözlerinin kör, kulaklarının sağır, ağızlarının dilsiz olduğunu ortaya koymuş, akıllarını kullanmadıklarından dolayı ise onları “pislik böceğine” benzetmiş ve sonlarının elim bir azap olacağını beyan etmiştir. Bunun için inanmış insanlar olarak Allah’ın (cc) hoş gördüklerini hoş görür, Allah’ın (cc) hoş görmediklerini kınarız ve bu hususta hâşâ Allah’tan (cc) daha merhametli olma gibi bir tavır sergilediğimiz vartasına asla düşmeyiz. 
“Allah için sevmek, Allah için buğz etmek” hakikati ışığında Müslüman’ım diyen herkes sevdiği ve nefret ettiklerinin durumunu lütfen bir gözden geçirsin. Bakalım sevdiklerimizi ve buğz ettiklerimizi Allah (cc) için mi yapıyoruz, yoksa başka sebepler mi geçerli?
Hodri meydan...
İslamiyet’i din olarak kabul eden ve hayatında yaşamaya çalışan birer Müslüman olarak kendimizi sığaya çekelim ve hesabımızı şimdiden düzgün tutmaya çalışalım ki, yarın mahşer gününde yüzümüz ak olsun.