Atalarımız, “Yalanla iman bir yerde durmaz” diyerek yalanın ne kadar büyük bir günah olduğunu ifade etmişlerdir.
Gerçektende yalan, en güzel yaratılış hikmetine uygun yaratılmış insan için bir paradokstur. Ama diğer paradokslar gibi insan buna da düşmeden edemiyor.
Günümüze yalanın çok söylendiği bir zaman dilimi olarak bakmak herhâlde haksızlık olmaz. Zira artık yalan her yerde revaç bulabiliyor. İnsanlar küçük menfaatleri uğruna hakikati rahatlıkla çarpıtabiliyor.
Günümüzde en büyük yalanlarda politik arenada söylenmektedir. Bu anlamda politik arenaya yalanlarla örülmüş büyük bir kale demek mümkün. Politikacıların seçim zamanında söyledikleri yalanlara seçim sonrasındakilerde eklenince insan söylenen yalanlardan âdeta küçük dilini yutuyor. Sanki politika yalan söyleme sanatı olarak yerleşmiş. Bundan neredeyse yüz yıl önce gördüğü politika alanındaki yalanlar sebebiyle Said Nursi’nin “Şeytanın ve politikanın şerrinden Allah’a sığınırım” şeklindeki meşhur sözü haklılığını bir kez daha ispatlıyor.
Politika hakkında yapılan bir tarif neden yalana mekanlık yaptığının da bir delili olsa gerek: “Politika, Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme.”
Politikayı şeytanın yaptıklarıyla eşleştirmenin en temel sebebi yalanlarla örülü böyle bir yapı olmasıdır.
Bilindiği üzere yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. Bunun için yalancılık çok çirkin bir huy olarak tanımlanmış ve dinimiz yalanı haram sayarak şiddetle yasaklamıştır.
Yukarıda değindiğim gibi yalan, bir paradokstur; insanın insanlığıyla çelişmesidir. Bunun için olsa gerek yalan ruhî bir hastalık olarak tarif edilmiştir.
Allah (cc) Kur’an’da yalanın büyük bir günah olduğunu ve bundan kaçınmamız gerektiğini “Yalan sözden kaçının” (Hac, 60) ayetiyle bize bildiriyor.
İnsan niçin yalan söyler? Bunun birçok sebebi vardır ama en büyük sebebi iman zafiyetidir. Zayıf iman yalanın söylenmesine engel olamamaktadır.
İmanını taklitten kurtararak tahkike çıkaran bir Müslüman’ın kendi aleyhinde de olsa, yalan söylemesi mümkün değildir. Zaten başta da değindiğimiz gibi yalanla iman bir yerde durmaz.
Allah (cc) bir ayette iman edenleri hep doğru söylemeye çağırmış ve yalandan kaçınmalarını istemiştir:
“Ey iman edenler! Hak üzere durup adaleti yerine getirmeğe çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şahitler olun. Velev ki, o şahitliğiniz nefisleriniz yahut ana babanızla yakın akrabanız aleyhine olsun. İster üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin veya fakir bulunsun” (Nisa, 135)
İslâmiyet’in esası doğruluktur. Çünkü imanın özü doğruluktur. Kişiyi kemalata götüren de doğruluktur; kemale erenin üstün ahlâkı da doğruluktur.
Peygamber Efendimiz de (sav), yalan söylemenin ve yalan şahitlik yapmanın büyük günahlardan olduğunu ısrarla belirtmiştir.
Rivayete göre, Ebu’d-Derda ile Resulullah (sav) arasında şöyle bir konuşma geçer:
Ebu’d-Derda sorar:
- Yâ Resulallah! Mü’min hırsızlık yapar mı?
- Şeytana uyarsa olabilir.
- Peki, mü’min zina edebilir mi?
- Şeytana uyarsa evet!
- Mü’min adam öldürür mü?
- Şeytana uyarsa öldürür.
- Peki, mü’min yalan söyler mi?
- Asla, asla! Mü’min yalan söylemez.
Peygamber Efendimiz (sav) bu hadisleriyle yalan söyleyenlerin imanının çok zayıf olduğuna açıklık getirir.
Yalan insanı kötülüğe, kötülük ise Cehennem’e götürür. İnsan yalancılık yapa yapa, nihayet Allah (cc) katında yalancılardan yazılır. Yalanın en büyük kötülüğü işte budur.
Yalanın ferdi ve sosyal olarak zararları oldukça büyüktür. Yalan söylemek kişinin kendi açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı gibi, karşısındakiler üzerinde de olumsuz bir etki yaratır. Yalan insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, toplum içinde karışıklıklara sebep olur; dostlukları yıkar, yerine düşmanlık tohumları eker. Yalan er geç ortaya çıkacağından, yalancılar, kendilerine güvenilemeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler. Kısaca yalan, insanı dünyada da ahirette de felâkete sürükler.
Yalanı adet haline getiren kişinin zihni, her şeyin mutlak sahibini ve takdiri (kaderi) göremeyip, sahiplenme vehmine ve sahiplendiklerini yitirme korkusuna kilitlenir ve böylece kalbi tevhitten uzaklaşarak ilelebet perdeli yaşamaya mahkûm olur Yalanın günah kapsamında olmasının sebebi de budur
Bugün politikacıların neden sevilmediğinin, politik arenada yolsuzlukların çok oluşunun bir sebebi belki de çok yalan söylemeleridir diye düşünüyorum. Yalancılar ülkenin idaresini bırakmadıkları müddetçe o ülkenin düzelmesi âdeta imkânsız gibidir. Bunun için gönlümüz yalandan uzak, doğruluğu kendine şiar edinmiş politikacıların ülke idaresine gelmesi ve Hak ve hakikatin gerçekleşmesi için siyaset yapmalarıdır.
O günleri özlemle bekliyoruz.