TÜRK HAVA YOLLARI
Selçuk MARUFLU
Dünyanın en güç ve kabiliyet isteyen işlerinden bir tanesi de hava yolu işletmeciliğidir. Türkiye ve Türk Hava Yolları, bu konuda 1988 yılına kadar sınıfta kalmış, 1988 yılından itibaren Sn. Turgut Özal'ın direktifleriyle, benim de içinde bulunduğum yeni bir ekip, Türk Hava Yollarında reform denilebilecek yeniliklere imza atmıştır.
Bir hava şirketinin birinci görevi ve sorumluluğu, insanları salimen emniyet içinde gidecekleri yere ulaştırmasıdır. Bu yolculuk şüphesiz konfor, rahatlık içinde çok iyi şartlarda olmalıdır. Ama tekrar ediyorum ki, sağ salim gidilecek yere varmak, adına uçuş güvenliği denilen sistemi başarmak, ilk ve vazgeçilmez şarttır.
1977 yılında Devlet Planlama Teşkilatı'nda UNDP-IBRD işbirliği ile Türk Hava Yollarının modernizasyonu isimli bir proje imzalanmıştır. Bu proje çerçevesinde, proje direktörü Mr. Allen ile yakın çalışmamız olmuştur. Mr.Allen bu projeye Dougles firmasından gelmiş olup, fevkalade bilgili bir şahıstı. Bende onunla birlikte çalışırken, civil aviation konusunda pek çok hususu öğrendim. O yıllarda THY'da muhatabımız, Genel Müdür Vekili Sn. Neziye Ünsal idi. Bazı gelişmeler sağlamakla birlikte bu proje, toptan bir değişimi öngörmediği için fazlaca başarılı olamamıştı. Zira o tarihlerde THY'nı sürekli olarak hava kuvvetlerinden emekli olmuş generaller yönetiyor, onların yıllarca süren alışkanlıklarını ve yeniliklere karşı direnme tutumlarını değiştirmek kolay olmuyordu.
Yukarıda ifade ettiğim gibi, Amerika'dan gelen ve mesleği işletmecilik olan bir Genel Müdür ile birlikte bizlerinde yardımlarıyla Türk Hava Yolları 1988'den itibaren adeta yeniliklere uçtu. Yeni uçaklar alındı, yolcular üzerinde korku salan DC-10 VE F-28 uçakları filo dışı bırakıldı. Bunların yerine Airbus ve Boeing firmasından yeni model uçaklar alındı. O tarihlerde uçuş güvenliği birinci planda olmak üzere tehirlerin ortadan kaldırılması, azami konfor ve yeni bayan hoteslerin alınarak görevlendirilmesi sağlandı. THY'da büyük bir kalite ve yukarıya gidiş gerçekleştirilmişti. Daha sonra gelen yönetimler bizim dönemimizde kurulan temel prensipleri aynen uyguladılar. Ancak 2002 Kasım seçimlerinden sonra gelen yönetim, THY'na yeni atamalar yaptı ve bu şekilde yıllarca orada çalışan, işlerini iyi bilen, tecrübeli kadrolar görevden uzaklaştırıldılar. Bunların yerine kendi zihniyetlerine uygun insanlar, bilgi ve tecrübelerine bakılmaksızın göreve getirildiler. Buna rağmen sivil havacılık sektörününün değişmezleri olan ve rekabete dayalı sistemler iyi kötü uygulanmak durumda kaldı.
THY'da zihniyet pek çağdaş olmasa da filo artışı, yeni uçuş noktaları ve yolcu sayısı tırmanışıyla THY hızlı bir büyüme gösterdi. Bir işletmede makine gücünü ve teknolojiyi ne kadar geliştirirseniz geliştirin, en önemli faktör bu mekanizmaları kullanabilecek nitelikteki insan gücüdür. Başarının diğer adı yetenekli ve nitelikli insan gücüdür. Bu büyüme sürecinde THY'nın apronda deve kesmesi, THY'nın başındaki yöneticinin şıpşıp terliklerle terminalde gezmesi, öte yandan bayanlara en yakışan görev olan hosteslerin yerine erkek hosteslerin alınması ve bu işin bilinçli şekilde, tarikat ve aynı zihniyete mensup insanların tavsiyeleriyle görevlendirilmeleri gerçekleştirildi. Mesleklerini çok iyi bilen, yılların tecrübeli bayan hostesleri ikinci plana atıldılar. THY'nın bu şekilde bilinçsizce büyümesinin bazı hataları da beraberinde getireceği belliydi. Nitekim Amsterdam'a düşen uçağın altı metresinin bozuk olması ve uçağın bu şekilde yoğun uçuş programını karşılamak üzere uçuşa verilmesi, bu yönetimin vahim hatası olmuştur. Şu husus kafalara çakılmalıdır ki, sivil havacılıkta en önemli husus uçuş güvenliğidir. Yıllarca çalışıp, çabalarsınız, hava yolları şirketinizi büyütüp, üst noktalara getirirsiniz, azami konforu sağlarsınız, ancak bir kaza aldığınız bütün bu puanları yok eder.
Uluslararası Havacılık Teşkilatı, değerlendirmelerini birinci derecede uçuş güvenliği açısından yapar. Örneğin dünyada Lufthansa, British Airways, Swiss Air başta olmak üzere ABD'de bir çok şirketin en az son 50 yıldır hiç kaza yapmamaları bir gerçektir. Yolcular bu şirketlerin uçaklarına huzur ve güven içinde binerler ve gidecekleri yere sağ salim ulaşacaklarından emin olarak yolculuk ederler. THY'nın maalesef bu konudaki sicili ve notu olumlu değildir. Yakın tarihinde çok önemli ve insan kayıplarıyla neticelenen kazaları vardır.
Dünyada teknolojik gelişmeler içinde, en önemli gelişmeler uçak sanayinde olmuştur. Özellikle Amerikan yapımı olan uçakları düşürmek adeta imkansızdır. Ben şahsen yolculuklarımda Rus, İspanyol, Brezilya uçaklarına asla güvenmem ve gerekirse yolculuk programımı değiştiririm. Avrupa'da kurulan ve Türk Hava Yollarının da kullandığı Air Bus şirketlerinin uçakları şu ana kadar olumlu performans göstermiş ve kaza oranı yok denecek düzeyde kalmıştır. Son Amsterdam kazasında uçağın düşüş nedeninin insan faktörüne ve ihmale dayandığı yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır. Şimdi zannedersiniz ki, THY'de kaza oldu. Kaza sonrası yapılan uçuşlarda yolcuların huzursuzluğunu gidermek için THY azami dikkat gösteriyor. Cenevre'den 7 Mart 2009 günü geliyorum. Bir kere uçak yaklaşık 2 saat rötar yaptı. Uçuş ekibinin tamamen erkek olduğu uçakta, servis fevkalade kötüydü. Erkek hostesler bu işi yapamıyor. Neden bu yönetim erkek konusunda ısrarlı! Uçak İstanbul üzerine geldiğinde 40 dakika havada gezdi. Yolcular zaten tedirgindi ve kimse bir açıklama yapmadı. Daha sonra THY'nın Bombay uçağı ve benzeri gibi olaylar oldu. Zaten Boeing 777 uçaklarını, neden Hindistan gibi çağdaşlık dışı bir ülkeden aldılar anlayamıyorum. THY yönetimi ve çalışanları biran önce akıllarını başlarına toplamalı ve basiretle gereken tedbirleri almalıdır. Ben THY üst yönetiminde bulundum, katkıda bulundum ve THY ile yakın ilgiliyim. THY'nın büyük emek ve fedakarlıklarla 1988 yılından başlayan ve olumlu olarak 2002 yılına kadar süren çizgisini ve başarısını kimsenin bozmaya hakkı yoktur.
Yorumlar