TRAFİK SORUNU
Dr. A. Nilay EVCİL
Tatilde iyi dinlenmek, güç ve sabır toplamak İstanbul'da yaşayanlar için şart. Doğayla başbaşa kalıp, dalgalarla oynayıp, sabah kuş sesleri ile uyanmaya nasıl da çabuk alışıveriyor insan. Sanki hep böyle yaşarmışcasına eksikleri de yadırgıyor.
12 Eylül Pazartesi sabahı İstanbul'da adeta bir toplu hareket vardı. Hiç ilköğretimdeki öğrencilerin trafiği bu kadar kilitleyeceğini düşünmezdim. Ama ben de içine düşünce böyle bir gerçeğe inandım. Ertesi gün trafik biraz daha rahatladı ama yine de önceki haftalara göre bir yoğunluk hissediliyor hala.
Bu koca kentin çözümü belli olan bu sorunu niye bitirilemiyor bilmiyorum. Bana göre, gözlemlediğim diğer büyük şehirlerde de olduğu gibi, bu sorunun çözümü metro, raylı sistem ve deniz ulaşımından geçiyor. Güzelim Boğaz'a 2 değil üç-dört köprü de yapsanız sorun bitmez. Düşünün aşağı yukarı 4 milyon kişi Anadolu yakasında, 6 milyon kişi de Avrupa yakasında yaşıyor ve hergün hemen hemen aynı saatlerde işine, okuluna gidiyor ve dönüyor. Hayli lüksüne düşkün kişiler olduğumuz için genellikle özel araçla yola çıkıp gideceğimiz yerin tam önünde inmek adetimizden ötürü, yeni köprüler sadece yeni araç dizinlerine neden olacaktır. Asıl sorun olan trafik ise yeni bir kaosla karşılaşacaktır.
Çevremizde kullanmayı bilmediğimiz denizlerimiz de maalesef atıl durmaktadır. Büyük deniz otobüsleri veya gemiler yerine daha küçük deniz araçları kullanılsa ve daha sık, daha çok noktaya gidilse İstanbul ulaşımına önemli katkıları olacaktır. Büyük İstanbul sınırları gözönüne alındığında Tuzla'dan Büyükçekmece ve kıyıdaki ara noktalara ulaşımın raylı sistem olmadığı için hem zamandan hem maliyetten en kazançlı hali denizden ulaşak olacaktır. Yalova'ya giden hızlı feribotun İstanbullularca ne kadar tercih edildiği ortadadır. Bu ulaşım aracının yaz tatili maksadıyla rağbet gördüğü düşünülse de, temizliği, konforu, sürati nedeniyle İstanbulluların tercih ettiğini söylemek de yanlış olmasa gerek. Ancak sadece Bakırköy'e ve kısmen Yenikapı'ya yüklenen deniz ulaşımı buna çare olamamaktadır.
Banliyö trenlerinin İstanbul trafiği içindeki payı da pek fazla olmasa gerek. Oysa yine her iki yakada nerdeyse şehri düzgün bir hat çizerek kat eden bu ulaşım aracı da epeyce yük kaldırabilir. Trenlerde yaşanan nahoş haberlerin çokluğu, en genel anlamda güven eksikliği de bu aracın tercihini etkiliyor olsa gerek. Ben tercihimi yaparken maalesef treni alternatifler arasına koymuyorum bile.
Bütün bu ulaşım lakırdısını neden ettiğime gelince; bu haftayı Suadiye'den Beylikdüzü'ne ulaşmak çilesiyle geçirdiğim içindir. Beş sene kullandığım yolculuk güzergahım üç yıldır pek değişmemiş göründü bana. Başka bir ifadeyle bir iyileşme olmamış. Biraz otobüs sayısı artmış hepsi bu. Deniz ulaşımı hiç değişmemiş, yine yok denecek kadar az. Bu güzergahı kat etmek için en az üç aracı gözden çıkartmak şart. Bu da indi- bindi ve beklemelerle sadece bir yönde gidiş için en aşağı 2,5-3 saat alıyor. Araçların hiç birinde koordinasyon yok. Bazı otobüslerde akbil bile bulunmuyor.
Sonuç: İstanbul'da ulaşım hala birinci sorun. Çevrenin daha temiz, daha yeşil, daha mavi olması bile bu gerçeği değiştirmiyor. Bir yerden bir yere ulaşmak kişinin tüm verimliliğini, zamanını, parasını almaya devam ediyor.
Yorumlar