Uluslararası Para Fonu İzlanda temsilcisi Daria Zakhorova, “İzlanda’nın batması ve bunu takiben, hızlı ve güçlü bir şekilde toparlanmasından, diğer krizdeki ülkelerin ders alması gerektiğini” belirtti. Daria Zakhorova’nın hafta içerisindeki bu uyarısı, bir çok Avrupa ülkesinin finansal kriz yaşama olasılığının yüksek olduğunu da ifade eder gibiydi.
2008 yılı hiçbirimizin hatırlamak istemediği bir yıldı, özellikle de İzlanda halkının. Bugünlerde içinde bulunduğumuz krizin tahribatını daha iyi anlayabilmemiz için isterseniz hazır gündeme gelmişken, İzlandayı ve yaşadıklarını tekrar hatırlayalım.
2008 öncesi İzlanda, nüfusu 300.000 olan, gayrisafi yurtiçi hasılası 12 milyar USD olan istikrarlı ve yaşam kalitesi yüksek standartlara sahip, işsizlik oranın düşük olduğu, altyapısı güçlü, halkın çoğunun balıkçılık ile geçimini sağladığı, suç oranının neredeyse hiç olmadığı, dış borcu düşük bir ülkeydi.
Ne olduysa, hükümet küreselleşme sevdasıyla, dışa açılma kararı aldıktan sonra oldu. Bu karar, gerçek anlamda, refah seviyesini yükseltmek için mi alınmıştı? Yoksa bir şekilde bu yol’a ittirildiler mi? bilinmez.
Bu karar doğrultusunda öncelikle “kamu’nun özelleştirilmesi” meclis’e sunuldu ve onaylandı. Tüm bankalarının, devlet bankası olduğu İzlanda’nın, öncelikle bankaları özelleştirildi. İzlanda için yapılan bu finansal deregülasyon, büyük bir adımdı.
Özel bankalar ile birlikte büyük ve çok uluslu şirketler, fabrikalar kurmaya başladı. Doğasında her rengi barındıran ve jeotermalleriyle keyifli bir yer olan İzlanda, ilk olarak çok uluslu fabrikalar tarafından çevresel kaynaklarının sömürülmesini izledi. Tabii ki hemen ardından özel bankalar büyük fabrika ve işadamlarına kredi verebilmek için yüksek faiz oranlarıyla mevduat toplamaya başladı.
İnsanlar hiç görmedikleri bu yüksek faiz gelirinin büyüsüne kapılmıştı. Sorgulamaksızın birikimlerini, bankaların kendilerine sunduğu yatırım araçlarına çeviriyorlardı. Ve çok geçmeden İzlandalılar için yeni patron finans’tı.
İzlanda’nın dışında hiç faaliyet göstermemiş bu küçük bankalar, çıkarttıkları yatırım araçlarını öncelikle İzlandalılara ve tüm dünyaya sunarak, çok kısa sürede 120 milyar USD borç aldılar. Bu mevduatları da blok krediler halinde kullandırdılar. Bu miktar İzlanda’nın tüm ekonomisinin, varlıklarının çok çok üzerindeydi.
İzlanda fonlarına yatırım yapılabilmesi için, derecelendirme kuruluşları da sürekli olarak yatırımcılara, pozitif olduğunu belirten olumlu notlar vermekteydiler.
Düzen kurulmuş ve çarklar işlemekteydi.
Tabii ki çok küçük bir ülke olan İzlanda, fazla dayanamadı ve 2008 yılındaki finansal kriz “Satılık Ülke” manşetleriyle duyuruldu.
Bu uygulama, küreselleşme adına, tüm Avrupa’da ve dışa açılmayı kabul etmiş ülkelerin tamamında, musluğun başındakiler tarafından tek tek uygulanmaktadır. Avrupa’nın bazı ülkelerinin, hatta bizim İzlanda’dan farkımız, kısmen deregülasyonu tercih etmemiz. Ve daha büyük ekonomiler olmamız.
Bu ise Avrupa’nın, Türkiye’nin, Japonya’nın, hatta Çin’in kriz’i batacak boyutta yaşamasına engel değil. İzlanda da yaşananlar, gecikmeli de olsa kriz’i yaşayacağımızın bir belirtisi.
Son 50 yılda, malesef dünyayı çok hızlı yaşadık. Dünya daha hızlı dönmeye başladı. Ancak büyük bir finansal kriz, Dünya’nın yavaşlamasını sağlayabilir. Tabii ki yavaş’lamadan kastım, ilk çağlara dönmek değil.
Dünyanın mevcut hızıyla, yaşamayı öğrenebilirsek, çevreyi tahrip etmeden bu teknoloji’yi kullanmanın yolunu bulabilirsek, geri dönüşüm sürecine inanır ve uygulayabilirsek, dünyayı daha uzun bir süre yaşanabilir kılabiliriz.