“Dünyayı yamamak için parçalarız dini biz; Sonra ne din kalır elde, ne yama diktiğimiz.” Bu söz: İmâm-ı A’zam hazretlerinin sohbetleriyle olgunlaşan, Veysel Karânî hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde eden İbrâhim bin Edhem’e ait. Önceleri şehzadeydi, tahtta oturur, avlanmayı severdi. Her türlü imkâna sahipti; her istediğini yer, her istediğini giyer, her emri hemen yapılırdı. Bir yola çıktığı zaman, kırk altın kalkanlı asker önünden, kırk altın gürzlü asker arkasından yürürdü. Gün geldi bütün bunları terk etti ve dünya sultanları unutuldu ama o unutulmadı.

Şehzadeliği bırakmasının çeşitli rivayetlerinden bir şöyleydi: Bir gece tahtı üzerinde uyuya kalmıştı. Gece bir gürültü ile uyandı. Tavan sallanıyordu, seslendi: “Kim o?” Damdaki, “Tanıdık biriyim, devemi kaybettim onu arıyorum” dedi. İbrâhim Edhem, “Hey şaşkın, ne diye damda arıyorsun? Damda deve mi olur?” deyince, damdaki zât, “Ey gâfil, sen Yaradan’ı altın taht ve süslü elbiseler içinde arıyorsun. Damda deve aramak bundan daha mı acâyib?” dedi. Bu sözlerden sonra tahtını, tâcını, bıraktı.

Nişâbur’da bir mağarada dokuz yıl ibadet etti, insanlar onun hâlini anlamaya başlayınca mağarayı terk etti. Kendisi işçi olarak çalışır, o gün kazandığı ile yiyecek şeyler alıp dostlarına ikrâm ederdi. Bir bağda bekçilik yaptığı bir gün bağ sâhibi “Tatlı nar getir.” dedi. Götürdü. Ekşi çıktı. Yine; “Tatlı nar getir.” dedi. Bir tabak daha götürdü. Bu sefer de ekşi çıktı. Bunun üzerine bağ sâhibi, “Sübhanallah! Bunca zamandır burada bekçisin, narın tatlısını ekşisinden ayırd edemiyorsun!” dedi. O da; “Benim vazifem bağı beklemek, hiç tatmadığım narın tadını nereden bileyim?” diye cevap verdi. Bağ sâhibi, “Sendeki bu hâle bakınca İbrâhim bin Edhem’sin diyeceğim geliyor.” dedi. Bu sözü işitince tanınmamak için hemen oradan ayrılıp gitti.

Bir kimse kendisinden nasîhat isteyince: “Bağlı olanı aç, açık olanı kapa.” buyurdu. O kimse;”Bunu anlamadım.” deyince; “Kesenin ağzını aç, cömert ol, açık olan dilini de tut konuşma.” diyerek izah etti. “İlmi, amel için öğreniniz. Çokları bunda yanıldı. İlimleri dağlar gibi büyüdü, amelleri ise zerre gibi küçüldü.” diye devam etti.

Kendisine; “Sen kimin kulusun?” dediler. Titredi, yere düştü ve kendinden geçti. Bir müddet sonra kendine geldi. “Niçin cevap vermedin?” dediler. İbrâhim bin Edhem; “Korktum, eğer O’nun kuluyum desem, benden kulluk haklarını ister, değilim desem, bunu da diyemem.” buyurdu.