Kendimize, dışarıdan bir gözle bakabilseydik, hatta evrendeki tüm insanlara dışarıdan bir gözle bakabilseydik. Mesela dünyanın dışından, bir uzaylının gözüyle bakabilseydik, “insanoğlunu sevip, sevemeyeceğinizi” hiç düşündünüz mü? Bu toplumun içinde “yaşamak isteyip, istemeyeceğinizi” hiç düşündünüz mü? Bu soru bize sorulsaydı, her birimiz farklı farklı düşünebilir. Ama hepimiz bir duraksardık, ve sorgulardık sanırım.
Çok sevdiğim, fakat çokta bilinmeyen bir hikayeyi, aslında gerçek hayat öyküsünü, sizinle paylaşmak istiyorum;
Güleryüzü ve pozitif enerjisiyle tanınan rus kozmonot’un, dünyada ilk kez gerçekleşecek olan, uzay’a yolculuğu başlamıştı. Bir yandan uzay’ı çıplak gözleri ile görebilmenin heyacanını yaşarken, bir yandan da gösterge kontrollerini ve uygulamalarını da hızla yapmaktaydı. Her şey yolundaydı ve uzay’a varmak üzereydi. Tüm göstergeler doğru çalışıyordu, ta ki uzay boşluğuna çıkana kadar. Uzay boşluğuna geldiğinde, olabilecek bir çok arıza için donatılmış kozmonot, hiç beklemediği bir sorun ile karşı karşıya kalmıştı. Gösterge panellerinin arkasında bir ses geliyordu “tık - tık - tık”. Bütün gösterge panellerini söktü ve kontrol etti, ama ses’in kaynağını bulamadı. “tık – tık – tık” sesi ile tam bir gün geçmişti. Bu ses artık dayanılması zor bir işkenceye dönüşmüştü. Her ”tık” sesi sonrasında daha da sıkıntıya düşüyordu. Artık bu ses’e tahammül edemiyor ve neredeyse çıldırmak üzereydi. Uzaydaydı, tek başınaydı ve daha 25 gün bu sesle birlikte burada kalacaktı. Bu sesin onu delirteceğini biliyordu. Ve tamda bu anda güleryüzlü pozitif enerjisiyle tanınan rus kozmonot bir fark yarattı. Onu bu kabus’tan çıkartabilecek tek şey’in, “tık” sesine aşık olmak olduğunu düşündü. Ancak bu durumda düzenli olarak kulaklarında çınlayan “tık – tık - tık” sesi ona zarar vermeyebilirdi. Durdu ve konsantre oldu, o ses artık onun yeni aşkıydı. Bir çivi gibi kafasında yankılanan “tık – tık – tık” sesi bir daha hiç rahatsız etmedi. Onu bir müzik gibi duyuyordu. Sürekli kulağına fısıldanan hoş bir müzik. Bu sayede başarılı bir süreçten sonra, kendine de zarar vermeden dünyaya geri dönebilmişti.
Doğu kültürüyle yoğrulmuş, duygu yoğunluğu yüksek bir insanın, sadece aşk ile bir çok şeyin üstesinden gelebileceğini anlatan gerçek ve anlamlı bir hayat hikayesi.
Bugün ise mantık ve akıl çerçevesinde hareket eden insanların, aldığı kararlar ile yönetilen dünyanın ve bizlerin durumu, malesef keyifle anlatılabilir herhangi bir yanı kalmadı.
Her dünya ülkesinin, güç gösterisi peşinde koştuğu, bunun için nükleer silahlar üretmeye çalıştığı ve doğanın katledildiği, petrol savaşlarının yaşandığı ve insanların katledildiği bir dünya. Ülkemizde de, her gün gençecik yüreklerin şehit edildiği şu günlerde, geri dönüşü olmayan acıları yaşatan karar vericiler; Dünyayı neden uzaktan bir seyredip, gerçekten bu ortamda yaşamak istenir mi? istenmez mi? sorusunu kendilerine sormazlar. Rus kozmonoz gibi sorunlarını aşk ile çözmeyi denemezler.
Bu hafta da, 17 gencecik, yüreği vatan sevdalı askerimizi şehit verdik. Hepimizin başı sağolsun.