SON SEL FELAKETİ
Selçuk MARUFLU
İstanbul, Silivri, Saray ve Tekirdağ bölgelerinde 9 Eylül 2009 günü büyük bir sel afeti ve doğa olayı meydana gelmiştir. Sel, 35 can almış ve maddi hasarın en az 500 milyon dolar olduğu ifade edilmektedir.
İnsanlık yaşam boyunca deprem, sel, orman yangınları, tsunami, heyelan ve benzeri gibi tabi afetlere maruz kalmıştır. Bunlardan kurtulmak mümkün değildir. Ancak basiretli yönetimlere sahip olan gelişmiş ülkeler, bu doğal afetlerin tahribatını en az düzeye indirmek için çeşitli ve yararlı tedbirler almışlardır.
İngiltere'de master eğitimindeyken, her zaman söylendiği gibi, Londra'da yoğun yağmur ve sis ile karşılaşırdım. Yağmur, adeta hiç ara vermeden aylarca yağardı. Londra Metropoliten İdaresi (Büyükşehir Belediyesi) ta o yıllarda, öyle tedbirler almışlardı ki, yağan yağmur suları, yeraltındaki dev kanallardan gayet düzenli olarak River Thames nehrine akar giderdi. Londra'da ve tüm İngiltere'de öyle sel baskını, insanların ölmesi, hasarları, hiç hatırlamıyorum. Şah zamanında da, İran, Tahran'da yapılan geniş caddeler, balıksırtı eğiminde inşa edildiğinden, caddenin her iki tarafına gelebilecek sel sularının beş misli suyu absorbe edip, akıtacak üstü kapalı dev kanallar yapılmıştı.
Bu sel felaketinden önce, İstanbul Belediye Başkanı, TV'ye çıkarak, yaptığı işleri anlattı ve bu yaptığı işler karşılığında halkı yeterince mennun edememekten yakınıyordu. Sanki doğa onu tekzip edercesine, bu sel felaketiyle, kendisine cevap verdi. Oy alıp, seçim kazanmak gayesiyle, yanlış ve sağlıksız yapılanmaya göz yumulmuş, dere yataklarına, selin geleceği açık seçik belli olan yerlere, imar verilmiş ve kaçak evlere göz yumulmuştur. Müteahhitlerin, sadece ve sadece rant elde edip, ceplerini doldurma ihtiraslarına gem vurulmamış ve bu doğal afete adeta davetiye çıkarılmıştır.
İstanbul'da, TV'lerde gösterilen perişanlık içindeki felaket manzaraları, Güney Asya ülkelerinden Pakistan ve Hindistan'dan farklı değildi ve 21. yüzyıl Türkiye'sine hiç ama hiç yakışmıyordu.
İstanbul son 15 yıldır AKP yönetiminde, daha öncede Sn. Prof. Dr. Nurettin Sözer'in yönetimindeydi. Demek ki, bu doğal afetler bilindiği halde, gereken tedbirler alınmamış ve dünyanın bu önemli metropolünün alt yapısı ihmal edilmiştir. Oysa alt yapı babında köklü çözümlere ihtiyaç vardır.
İstanbul'un 2010 yılında Kültür Başkenti olacağı ifade ediliyor. İstanbul, TV'lerde gördüğümüz bu perişanlık manzaralarıyla mı, kültür başkenti olacak!
Ekim ayının ilk haftasında Dünya Bankası ve İMF toplantıları için İstanbul'a 15 bin kişinin geleceği ifade ediliyor. Bunlar hangi güvenceyle, salimen havaalanına gidip gelecekler? Ben gayet iyi hatırlıyorum, bundan birkaç sene önce yine Ayamama deresi taşmıştı ve Sabah Gazetesi ile ATV sular altında kalmıştı. O zaman bu elim olayı görüp, tedbir alınacağına, tam tersine Basın Ekspres yolunun her iki yanına sıkışık olarak, binaların yapımına göz yumuldu. Yağmur halinde, suların akıtabileceği yerler, binalarla kapatıldı. Evet, bizim vatandaşımız bilinçsiz ve devleti dinlemeden, keyfi hareket edebilecek özelliktedir. Türkiye'nin her yerinde canını malını tehlikeye atarak, sağlıksız evler ve fabrikalar yapılıyor.
Örneğin, birçok insanın hayatını kaybettiği tır garajının tam dere yatağında yapılmasına göz yumulmuştur. Yukarıda ifade ettiğim gibi, müteahhitlerin tek amacı, ceplerini doldurmak, parayı kazanmak ve hesap vermeden çekip gitmektir. Türkiye'de hesap sorma, hesap verme müessesesi yoktur. Yapanın yanına, kâr alıyor...
Umarım ki, bu sel felaketi bir ders olur. Zira, İstanbul'da beklenen bir deprem felaketi için hiçbir şeyin yapılmadığı aşikardır. Yeşil alanlar, çevre, ağaçlar, su havzaları yok ediliyor, bunların yerine kat kat üzerine plazalar, binalar ve AVM yapılıyor. Ne yazık ki, bu çevre katliamının, büyük bir bölümünü de bir devlet kuruluşu olan, TOKİ yapmaktadır.
İlgililere söylüyorum, artık anlayın, kafanız bassın. İstanbul bu yükü kaldıramıyor. Hızla, zecri tedbirler alın. Doğal afetler, trafik, ulaşım, çevre ihlalleri, ihmal ihlalleri, alt yapı noksanları, eğitim, kültür ve sanat merkezleri eksiklikleri ve buna benzer daha birçok problem, ne yazık ki İstanbul'un bir metropoliten şehir değil, bir köy kendi olduğunu göstermiştir.
Şimdi bu felaketin üzerinden zaman geçecek, tüm bu doğal afetler unutulacak, ta ki, bir sonraki felakete kadar...
Yorumlar