DPT'nin altın yılları, Sn. Süleyman Demirel Başbakan. DPT'nin başında, Müsteşar Sn. Turgut Özal, Daire Başkanları, Sosyal Planlama D.Başkanı Prof Dr.Nevzat Yalçmtaş,  İktisadi Planlama Dairesi Başkanı, Sn. Hikmet Çetin, Koordinasyon Dairesi Başkanı Sn. Ekrem Ceyhun, Teşvik Uygulama Dai. Başkanı Sn. Doç. Dr. Yılmaz Ergenekon ve Genel Sekreter Sn. İlhan Evliyaoğlu. Bunların altında, her biri Dış Ülkelerde eğitim görmüş, genç ve çok değerli uzmanlar, bizler, görev yapıyoruz. DPT uzmanları fırtına gibi esiyorlar.

DPT, Direkt Başbakana bağlı. Türkiyenin Ekonomik, Sosyal ve Kültürel gelişmesi ile ilgili tüm meseleler, projeler, plan, program hazırlıkları, icra planları, Yüksek Planlama Kurulunda görüşülüyor. Kararlar alınıyor ve derhal uygulamaya geçiliyor. Genç, DPT uzmanları Kamu ve Özel Sektörde, her yerde toplantıdan toplantıya koşuyorlar. Özellikle 1965-1971 arasında Türkiye % 7'lik kalkınma hızı ile oldukça önemli mesafeler alıyor. Mega Projeler, Barajlar, Limanlar, Fabrikalar, Yollar, Konutlar, Hastaneler, ezcümle ülke şantiyeye dönmüş, duran kalkınma yeniden başlamış.

Başbakan Demirel, DPT Müsteşarı Turgut Özal, DPT Uzmanları, Bakanlar, Bakanlıklar, el ele, omuz omuza vermişler, Ülkede nasıl taş üzerine taş koyayım diye çaba harcıyorlar.

O, dönemlerde, DPT'de çalışan, genç bir uzman olarak Sn. Özal ile Sn. Demirel arasındaki, sıcak, güven verici, inandırıcı, ilişkileri yakından gören, bilen birisiyim. Başta, Başbakan, Demirel, Müsteşar Özal ve bizler, nasıl bu Aziz Vatana, her geçen gün bir katkı yaparız diye çırpınıyoruz.

İTÜ'de başlayan dostlukları o, yıllarda doruk noktasında idi. Turgut Bey, Sn. Demirel'e Ağabey, O da, Özal'a kardeşim derdi.

Bunda birkaç yıl önce, Mehmet Ali Birand ile yapılan bir TV programında, Sn. Demirel; "Ben Ülkem için üstlendiğim görevlerde, hep ikinci isim olarak, Turgut'u düşünürüm" demişti

Sn. Özal, 12 Mart 1971 Muhtırasından sonra görevden alınınca; çok üzüldü. Önce, Dünya Bankasına gitti. Bir ara, Sabancı Holdingde çalıştı. Ancak, Sabancıda ki, çalışmasından fazla hoşnut kalmadı. Ailesini, çoluk-çocuğunu geçindirmek için, özel sektörde çeşitli kuruluşlarda görev aldı.

Sn. Demirel, 12 Mart 1971 Muhtırasından sonra, Ara Rejimin geçmesini bekledi, sonra tekrar siyasete döndü, çeşitli Koalisyon Hükümetleri kurarak Devlet işlerinin yürümesini sağladı. Nihayet, başarısız Ecevit, II'ler Hükümetinin ardından, 1979'da tekrar Başbakan olunca, hep ifade ettiği gibi, DPT Müsteşar Vekili ve Başbakanlık Müsteşarı olarak, üstün yetkilerle donatarak Sn. Turgut Özal'ı tekrar göreve çağırdı.

Özal ile birlikte, 24 Ocak 1980 kararlarını hazırladı. Bu kararlar, iki can dostun, bilgi ve tecrübeleri ile alınmış ve Türkiye bir buhranlı dönemeci daha atlatma; durumuna girmişti.

Nedeni, Ekonomi olmayan, ancak, sağ-sol Mücadelesi, Anarşi ve Terör olan, 12 Eylül 1980 olayı (Müdahalesi) meydana geldi. Tabiatıyla, Demokratik Rejimde, bu Müdahele ve neler getirip, götürdüğü, Tarih'in evreleri içinde daha iyi değerlendirilecektir. Ancak, her şeye rağmen, tüm sorunların Demokratik Sistem içinde çözümlenmesi, Sn. Demirel'in dedikleri gibi, " Demokrasi de Çareler Tükenmez" deyimini bir demokrasi kültürü olarak, Siyasal hayatımıza yerleşmesi gerekir.

12 Eylül sonrası, Sn. Demirel'in Siyasi haklarının elinden alınması sonucu, ortaya çıkan tabloda Sn. Özal, başlatılan, 24 Ocak karalarının akamete uğramadan sürdürülmesi için, Askeri Hükümette Başbakan Yardımcılığı görevini kabul etti. Yukarıda, ifade ettiğim gibi, yegane amacı, Türkiyenin krize giren Ekonomisini düzlüğe çıkarmak, Sn. Demirel'in başlattığı işlerin devamını getirmekti.

Sn. Özal'ın, birlikte çalıştığı kadrolar hep, Sn, Demirel'in AP'si döneminde, beraber çalıştığı aynı insanlardı. Sn. Keçeciler, Sn. K.Erdem, Sn, Kazım Oksay, Sn. S.A. Bedük, Sn. Vehbi Dinçerler, Sn. Mustafa Keten, Sn. H.Doğan, Sn. Ekrem Pakdemirli, Sn. M. Barutçu, Sn. Osman Işıklar, Sn. Yücel Özden, Sn. Adnan Kahveci, Sn. Metin Emiroğlu, Sn. Vahit Erdem ve ben, gibi daha pek çok her iki liderinde sevdiği isim.

Ancak, zaman içinde, Sn. Özal'da Askeri Rejim ile ters düştü ve Sn. Kaya Erdem ile birlikte istifa ettiler.

İşte, O, Yıllarda; Mart 1983 aylarında; Bir gün, Sn. Özal beni, Yeniköy, Türk Bostanı sokaktaki evine çağırdı. "Biliyorsun, ben Hükümetten istifa ettim. Ülkeme Siyaset yolu ile hizmet etmek için Parti kurmayı düşünüyorum, ne dersin" dedi. Kendisi ile, epey uzun konuştum, netice itibariyle, onu bu konuda desteklediğimi ifade ettim. O, zaman bana, bu partileşme hareketinin nüvesini plancılar, teşkil edecek, bu nedenle seni istiyorum" dedi.

Genel Seçimler yaklaşıyordu, acele etmek gerekiyordu.

Herkes, parti kurup, ortaya çıkarıyordu. Çok sayıda "Veto" işliyordu ve en önemlisi, o, tarihlerde Sn. Demirel'in siyasi yasağı devam ediyordu.

Sn. Özal, başta Ülkeye hizmet etmek ve ortada kalmış olan Adalet Partileri ve de, boşlukta olan diğer Partileri bir araya getirmek amacıyla, dört eğilimi birleştirdim sloganı ile 20 Mayıs 1983'te Anavatan Partisini kurdu, ANAP, 6 Kasım 1983 tarihinde yapılan seçimlerde; 220 Milletvekili kazanarak, % 46 oyla tek başına iktidar oldu. Seçimlerde, karşısında Necdet Calp'ın HP Halkcı Partisi ve Turgut Sunalp'in MDP'si vardı.

Olayları kronolojik sıra içinde sunmak istiyorum.

Siyasi Hakların iadesinden sonra, Sn. Demirel'in, Doğru Yol Partisi kuruldu ve seçimlere girdi.

Siyasi hakların iadesi konusunda; Referanduma gidilmesi yanlış olmuştur. Bu hadise, Mecliste halledilebilirdi. Sanıyorum, Sn. Demirel'in, Sn.Özal'a, biraz kırgınlığının arkasında bu olay yatar.          

İnsan hayatında, olaylar bazen, insanın hiç arzu etmediği biçimde tecelli edebilir. Bunu engellemek zordur.

Burada Sn. Özal Başbakan, Sn. Demirel, Parti Başkanı olarak, TBMM'de bir araya geldiler, daha sonrada, Sn. Özal, Cumhurbaşkanı ve Sn. Demirel'de Başbakan olarak, Siyasal Tarih sahnesine çıktılar, Türkiyenın kaderinde söz sahibi oldular.

Tabiatıyla, olayların, ilginç ve dönülmez mecrası içinde, ayrı Siyasi Partilere mensup insanlar olarak, rekabet de ettiler. Siyasette böyle şeyler, siz istesenizde, istemesenizde oluyor. Tıpkı yıllar sonra Yassıada Mahkemelerinde haksız yere idam edilen, rahmetli Başbakan Adnan Menderes'in, "olaylar bazen, elinizden kayıp gidiyor, mani olunamıyor Reis Beyefendi" dediği gibi.

Basın ve Medyanın huzurunda, liderler, bir siyasi mücadele içinde, birbirleri ile ilgili farklı görüşlerde, ortaya atabiliyorlar.

Bazı çevreler, Sn. Demirel ile Sn. Özal'ı, birbirlerinin can düşmanı, birbirlerinden nefret eden insanlar olarak gösterme gayreti içinde, oldular. Bunu, böyle gösterme arzusu, şu anda da devam ediyor.

Ancak, ben buna hiçbir zaman inanmadım. Hep Sn. Demirel'in AP'sine, oy veren bir aileden gelen birisi olarak, esasen, Adalet Partisi (hatta Demokrat Parti), Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi arasında, Büyük Türkiye Vizyonu ve Misyonu, Türkiye sevdası arasında hiç fark görmedim, şimdide görmüyorum.

Turgut Özal'ı kaybettiğimiz 17 Nisan 1993 günü, Çankaya Köşkünde, Başbakan Demirel'in nasıl acı çektiğini, nasıl Sn. Semra Özal, Ahmet, Zeynep, Efe Özal'a, bir baba şefkati ile bizzat gözlemledim. "40 yıllık kardeşimi, ekmeğimi paylaştığım insanı kaybettim " sözleri, dudaklarından acı ile dökülüyordu.

Sn. Özal'ın, bizlere emaneti, Atatürk'ün, Modern ve Çağdaş Türk Kadını, Sn. Semra Özal hanfendiyi ziyaretlerimde, Sn. Demirel ve Sn. Özal arasındaki sıcak ve sarsılmaz ilişkilerin, sevginin durumları, taşıdıkları Unvanlar ve Makamlar ne olursa olsun, hiç değişmediğini ve Sn. Demirel'in, Sn. Özal'ın Ağabeyi ve kardeşi olduğunu hep dinledim.

Gerek, Sn. Demirel, gerekse Sn, Özal, Başbakan olarak, Cumhurbaşkanı olarak, bu Vatana çok büyük hizmetler vermişler "Büyük ve Müreffeh Türkiye", Çağ atlayan Türkiyenin" şerefli mimarları olarak tarihe geçmişlerdir. Türkiyede, yapılan birçok olumlu işin, proje ve hizmetlerin arkasında, Demirel ve Özal vardır.

Bu Büyük Devlet Adamlarının, Ülkenin, o, dönemlerdeki şartlarının gerekli kıldığı Partilerini kurarken, ortaya koydukları ilkeler ve parti programlarına bir bakın, hiç fark göremeyeceksiniz. Yani, DYP ve ANAP arasında, Vizyon ve Misyon olarak fark yoktur. Asıl önemlisi, Darbe sonucu, el koymuş bir Askeri Rejim şartlarından, normal Demokratik Yaşama geçişte, Anap ve DYP'nin oynadığı, önemli rolü unutmamak gerekir.

Bugün, Büyük Atatürk'ün kurduğu Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyetinin, Atatürk İlke ve İnkılaplarının, yaşaması için, bu partilerin bir araya gelmesine duyulan ihtiyaç, artık tahammül sınırlarını aşmıştır. Merkez ve Merkez sağda bulunan Medeni ve Çağdaş insanlar bu Partilerin (DYP+ANAP) bir araya gelmesini arzu ediyorlar.

Her geçen gün, bu zaruretin, bir Vatan görevi olduğunu vakit geç olmadan hatırlamak gerekir.