Hristofyas’ın Ankara fobisi yoğunlaşarak devam ediyor... Taktik artık su yüzüne çıkmıştır! Kıbrıs’ta sorunun Ankaar’dan kaynaklandığını söyle ve kaç... Ankara yükümlülüklerini yerine getirmiyormuş... Bu kafayla giderse de çözüm yollarının açılmasının mümkünü yokmuş! Hadi yeni bir şey olsa anlayalım ama Rumun yıllardan beridir değişmeyen taktiği bu değil mi? Ankara’den değişmesini bekleyenler acaba kendileri ne kadar değiştiler ve kıbrıs Türküne bakış açılarında bir arpa boyu yol ettiler? Makiraos’dan beri, ister Klerides olsun, ister Kiprianu olsun, isterse Vasiliu ya da Papadopulos aynı kafadaydı da Hristofyas değişik bir kafada mıdır? Belki söylemleri ile başta çözüm havarisi olarak kendini göstermiş ve CTP ile eski iyi ilişkileri de bunda kullanmış olabilir tabi ki.. Ama Kıbrıs sorunun lafla çözülemeyeceğini de artık bilmeyen mi var? Ankara, kıbrıs sorunun çözülmesi için daha ne yapsın? Zaten yeteri kadar kırmı çizgiler sulandırılmadı mı? Annan Planı, Ankara’nın isteği ile yüzde 65’lik bir oranda kabul görmedi mi? Sınır kapıları tek tek Ankara ve Lefkoşa Türk hükümetlerinin iradesi ile açılmadı mı? Tüm bunları görmezlikten gelerek hala Ankara’dan bir şeyler koparmaya çalışmak ne kadar barışseverliktir ki? Ankara, Rum bandıralı gemilere limanlarını açsın, Türk askerini çeksin, yıllardan beridir adayı vatan bilen insanını geri alsın, sonra adaya çözüm gelsin! Komik ve komuk olduğu kadar da Rum zihniyetini en iyi şekilde ortaya koyan davranışlardır bunlar! Artık Hristofyas’ın seçildiği ilk günden itibaren Ankara’yı hedef almasının nedeni anlaşılmıştır... İçeride de bazı küçük grupların niçin Ankara aleyhine eylemler düzenlediği, bir parkın açılışını bile ‘azimilasyon’ olarak göstermeye çalışmalarının ardında yatanlarda belli olmuştur... Hristofyas, sadece kendi ülkesinden değil, bizim içimizden de Ankara’ya karşı aleyhtle bir propaganda başlatmış, bir kısım azınlık insan Lefkoşa’nın askersizleştirilmesi için eylemler yaparken, bir kısmı da Ankara Çağlayan Parkı’nı dillerine dolamış ve asimile olduklarını iddia etmişlerdir... Rumların, Kıbrıs Türkünü avuçlarının içine alabilmesinin tek yolu vardır bu da Ankara’nın Kıbrıs Türklerinin üzerinde ki etkisini azaltmak, Türk ordusunu göndermektir... Hadi, Hristofyası bir nebze anlayabiliriz de içimizdekileri nasıl anlayacağız ve hangi kefeye koyacağız, doğrusu bilemiyoruz... “LAÜ’nün anahtarını istiyorlar” kıbrıs Türküne adada hayat hakkı tanımayan ve her türlü başarııl girişimi engellemek için dünya çapında lobicilik yapan Rumlar’dan başka içimizde de ülkenin kalkınma ve refahını istemeyen çevreler var... Rumların bir zaman LAÜ için ‘bu üniversiteyi durdurun’ manşetli haberlerinden sonra şimdi de biz kendi ellerimizle okulun kapısına kilit vurmak için birbirimizle yarışıyoruz... LAÜ yetkilileri ise sendikalaşmak isteyenlerin aslında kendilerinden okulun tapusunu istediklerini belirtiyorlar ve okulda ki son yıllarda ki gelişmelerin bazıları tarafından hazmedilmediğininin kanısındalar... Geçmiş yıllarda lise ayarında bir okul olduğunu ve bunu dönemin eğitim bakanının bile teyit ettiğini söyleyen LAÜ yetkilileri okulun eski günlerinden çok uzaklarda ve ileriye doğru gitmekte olduğunu bunun da hem okul içinde hem de dışarda siyaset yapanları rahatsız ettiğini ve başarılarının gölgelenmesi için gayret saff ettiklerini söylüyorlar... Türkiye’de eğitim muhabirleri tarafından en iyi çıkış yapan okul seçilen LAÜ’nün içeriden darbelenmek istenmesinin kabul edilemez bir davranış olduğunu ifade eden yetkililer, akademik düzene ayak uyduramayan, ingilizce ders vermeyi beceremeyen bazı öğretim üyelerini de bunlara ayak uydurmasının kabul edilmesinin mümkün olmadığını söyleyen LAÜ yöneticileri geçmiş yönetimlerin diploma verdikleri öğrencilerden hala 800 bin doların üstünde para alınmadığını bunların niçin araştırılıp yazılmadığını da merak ettiklerini söylüyorlar. Günün Fıkrası İsa-Musa Hırsız, gecenin yarısında bir eve girer. Karanlık koridorda, yaktığı küçük el fenerinin ışığında ilerlerken bir ses duyar: - "İsa seni izliyor!" Şaşkınlık ve korkuyla etrafına bakınan hırsız, bir yandan da evdeki değerli şeyleri aramaya devam eder. Tekrar aynı sesi duyar: - "İsa seni izliyor!" Bu kez hırsız elindeki feneri çevrede gezdirmeye başlar ve bir papağan görür: - "Bunu sen mi söyledin?" diye papağana sorar. Papağan: - "Evet, yalnızca seni uyarmak için", der. Hırsız: - "Ne! Beni uyarmak mı! Kimsin sen? Adın ne senin?" Papağan: - "Musa", diye cevap verir. - "Musa?" der hırsız, "hangi salak bir papağana Musa adını koyar ki!?" Kuş cevap verir: - "Bilmiyorum. Tahminimce arkanda duran dobermana 'İsa' adını veren salak olabilir..."