SAKIP SABANCI KANDİLLİ KÜLTÜR MERKEZİ
Selçuk MARUFLU
Tarihi, Adile Sultan Sarayı'nın SAKIP SABANCI Müzesi'ne dönüştürülmesi ile ilgili açılış merasimine katıldım.
Sultan Abdülmecit'in kız kardeşi, Edebiyat, Musiki ve Kültüre verdiği önem ile bilinen aynı zamanda şair olan Adile Sultan Sarayı, 1876 yılında inşa edilmiş olup, 1926 yılından itibaren Kandilli Kız Lisesi olarak kullanılmıştır. Lise 1986 yılında, nedeni anlaşılmayan bir yangın felaketi ile karşılaşmış ve hemen hemen yok olmak ile baş başa kalmıştır.
İkinci Meşrutiyetin, ferdi özgürlükler ve kadın haklarını kapsayan reform hareketleri çerçevesinde; Meclisi Mebusan Başkanı Ahmet Rıza Bey ile kız kardeşi Selma Rıza Hanım, kadınların eğitimine büyük önem vermişlerdir. Ahmet Rıza Bey; Eğitim için gittiği Fransa'daki eğitim ve kültür hareketlerinden etkilenmiş, kardeşi Selma Hanım da, Fransa'da Sorbonne Üniversitesi'nde kadınların eğitimine verilen önemi gözlemlemiştir.
Yurda dönüşünde, Padişah II Abdülhamit ile görüşerek, ikna etmişler, boğaz içinin en güzel yerinde bulunan Adile Sultan Sarayı'nı, kurulacak, çağdaş bir kız okulu için tahsis ettirmişlerdir. Kandilli Kız Lisesi'nin açılışı ile iglili çalışmalarda; o, tarihlerde, Maarif Nezareti Müsteşarı olan Mektebi Mülkiye Müderrislerinden, Büyük Babam Mehmet Ziya Maruflu'nun gayret ve yardımlarını, Halam Merzuka Hanım ve Bakan Cevat Ziya Maruflu'dan dinlemiştim. Fakat, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı, İstanbul'da yaşanan yangın olayları ve devletin karşılaştığı sorunlar, Türkiye'nin ilk yatılı kız lisesi olan ve Adile Sultan Mektebi Sultanisi adı ile açılan, Kandilli Lisesi'nin hizmete girmesi, 1916 yılına kadar gecikmiştir.
Bu ilim-irfan yuvası, birçok vatan evladını yetiştirmiş ve Türkiye'ye hizmet için yollamıştır. Ancak, 1986 yılında okul büyük bir yangın felaketi ile karşılaşmış ve dört duvar bir yanık ve enkaz görünümü ile, kaderi ile baş başa kalmıştır.
İstanbul'da, ülkemizin birçok yerinde, karanlık güçler rant ve çıkar sağlamayı amaç edinen mafya, birçok tarihi köşk ve evleri yıkıp, tarumar etmekte, buraları otopark yapmakta, devlet bunlara karşı hiç bir şey yapamamaktadır. İşte, Ortaköy'deki tarihi ahşap okul, Mustafa Paşa Konağı ve Kızıltoprak'taki anılarımızda yaşayan, tüm eski Kadıköylülerin bildiği adını, o, sokağa, Karakol sokağı olarak veren, tarihi Kızıltoprak Karakol Köşkü yıkılmış, bugün maalesef otopark olmuştur. Bunu yapanlara hesap sorulmamaktadır.
Eski eserleri, tarihi köşk ve sarayları, birer kültür mirası olarak, ülkeye kazandırmak en büyük vatan görevlerinden birisidir.
Bu nedenle, Kandilli Tarihi Sakıp Sabancı Kültür Merkezini, tekrar ülkemize kazandıranlara, minnet ve şükranlarımı sunuyorum.
Açılış merasimi, sarayın pek güzel renove edilmiş, görkemli büyük salonunda yapıldı.
Prof. Dr. Türkân Saylan, Prof. Dr. İlber Ortaylı, bugüne gelinmesinde, geçirilen evreleri, yaşanan zorlukları çok güzel ifade ettiler.
Bu renovasyon ve restorasyon, 8 milyon doları bulmuş. Sayın Sakıp Sabancı herkes gibi, benimde dostumdu. Eski eserlerin yaşatılmasına verdiği önem ve desteği yakınen biliyorum.
Adile Sultan Sarayı'nın, tekrar canlandırılmasında; İstanbul Valisi kutlu Aktaş'ın da katkıları olduğu belirtildi. Ancak, asıl katkıyı yapan ve bu kültür mirasını Tükiye'ye kazandıran Sakıp Sabancı'dır.
Sakıp Bey; 9 trilyona mal olan renovasyon çalışmalarının 6.5 trilyonunu, kendisi vermiştir.
Konuşmalarda Kandilli Kız Lisesi Vakfı (KANKEV), ön plana çıktıysa da, herkes Sakıp Bey olmasa, bu işin gerçekleşemeyeceğini biliyordu. Nitekim, Kandilli Kız Liseliler, yangın enkazının etrafında, dolaşıp, ağlayıp giderlermiş.
Merasimde bazı eksiklikler gözüme çarptı. Atatürk'ün küçük resmi, kürsünün önüne yapıştırılmıştı. Oysa, Atatürk'ün resmi de Sakıp Bey'in ki kadar olmalıydı. Oturuş düzeni, organizasyon iyi değildi. Sanıyorum, bu bir Sabancı Holding Organizasyonu değildi. Zira, Sabancıların yaptığı organizasyonlarda herşey en ince teferruatına kadar düşünülür, hiç aksama olmazdı. Örneğin bu eserin onarılmasına, büyük katkıları olan, Vali Kutlu Aktaş ve Eşi, en arkalarda oturuyordu. Bir oturma, protokol düzeni yoktu.
Her şeye rağmen, böylesine güzel bir eseri, Türk Kültür mirasına armağan eden, bu işte emek ve katkıları olan herkesi kutluyorum. Bu vesile ile dostum Sakıp Ağa'mı özlem ve rahmetle anıyorum. Maalesef, Sakıp Bey'in elim kaybından sonra, aile efradı ile ilişkilerimiz, eski sıcaklığında olamıyor! Ezcümle, bu tür restorasyon ve renovasyon işlerini yapmak için, hali vakti yerinde olanları, bu işe davet ediyorum. Harap, terkedilmiş durumda olup, rantçıların, müteahhitlerin elinden, pençesinden kurtarılıp, onarım bekleyen o kadar çok eski tarihi eser var ki....
Yorumlar