Orta Asya ve Kafkaslar bölgesi Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Rusya ve ABD arasında önemli bir güç mücadelesine tanık olmuştur. Rusya'da dağılmadan bir süre sonra yayınlanan "Yakın Çevre Doktrini", yönetimde Avrasyacılar'ın etkinliğinin hissedildiğini gösteriyordu. Avrasyacılar, Rusya'nın hayati çıkarlarının bağımsızlığını kazanmış yeni cumhuriyetlerde olduğunu düşünüyordu ve Rusya'nın; önceleri Sovyetler'in egemenliğinde olan topraklardan kolayca çekilmeyeceğini gösteriyordu. Bağımsız Devletler Topluluğu'nun da kurulmasında bu mantık yatıyordu ve Rusya Orta Asya ve Kafkaslar'da bağımsızlığını kazanan devletlerin bu toplulukta olmasını istiyordu. Çünkü, Rusya Federasyonu, Büyük Britanya'nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşadığı bir durumla karşılaşmak istemiyordu. Kendisinin çekilmesiyle doğan boşluğun diğer devletler, özellikle ABD tarafından doldurulacağını biliyordu. Bu yüzden bölge devletlerinin eski Komünist Parti üyeleri tarafından yönetilmelerine çabalıyordu. Ayrıca bölge devletlerinin özellikle siyasal açıdan istikrarsız ve ekonomik yönden güçsüz olmaları Rusya'nın çıkarlarıyla bire bir örtüşüyordu. Çünkü bölge devletlerinin istikrarsızlığı Rusya'nın bölgeye müdahalesini kolaylaştıracaktı. Bunun en açık örneğini Ermenistan-Azerbeycan savaşında Rusya'nın aldığı tavırda görüyoruz. Buna karşın ABD'nin bölgeye yönelik politikaları genel olarak Rusya'ya alanını daraltmadığı mesajını vererek bölge devletleriyle ilişkileri güçlendirip ekonomik ve siyasal açılardan bölge devletlerinin Batı ile bütünleşmesini sağlamaktı. ABD'nin bu bölgelerle ilişkilerinde Türkiye önemli bir rol almış ve model ülke olarak bu devletlere yapılanma hususunda tavsiye edilmiştir. Ne var ki Türkiye'nin bölge ile ilişkileri çok kolay ilerlememiş ve birçok kez Rusya'nın engelleme hatta tehdit girişimleri ile karşı karşıya kalınmıştır. Hatta Rusya çoğu kez Türkiye'nin Çeçenistan'da Rusya aleyhine Çeçenlere destek verdiğini iddia etmiştir. Bu kriz bölgesinde Türkiye'nin etkinliği Rusya tarafından en alt düzeye çekilmeye çalışılmıştır.

ABD'nin bölgeye olan etkisi 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra hissedilir oranda artmıştır. Rusya'nın ABD ile bu saldırılardan sonra ilişkilerini geliştirmesi sonucu ABD üç önemli devlete yerleşmiş ve askeri olarak varlığını buralara da yaymıştır. Bu üç devlet Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan olmuştur. Rusya ise ABD'ye tanıdığı bu etki alanı sonucu Çeçenistan'da geniş çapta askeri bir operasyona girişmiştir. ABD'nin gücünün bu şekilde genişlemesi, özelde ABD'nin genelde ise NATO'nun bölge devletleriyle ilişkilerinin çeşitlenmesine ve artmasına yol açmıştır. NATO artık Trans-Atlantik çizgilerini iyice aşmış ve küresel terörizmin odaklandığını iddia ettiği ve kriz noktasıyla çakışan hemen her noktaya askeri olarak ulaşma hedefi ve çabasına girişmiştir.

Bu arada değinilmesi gereken önemli noktalardan biri de bu saldırılardan sonra ABD'nin Güney Doğu Asya'da yaptığı siyasal tercih değişiklikleridir. ABD, Soğuk Savaş boyunca Sovyetler Birliği, Çin ve Hindistan'ı yakından takip etmiştir. Bu üçlünün ABD'ye karşı oluşturacağı herhangi bir ittifak ABD'nin tamamiyle kaçındığı bir durum olmuştur. ABD, bu politikasını Soğuk Savaş sonrası dönemde de devam ettirmiş ve özellikle Hindistan ile ilişkilerini dengede tutmaya çalışmıştır. Bu yüzden, Hindistan ile Pakistan arasında yaşanan Keşmir sorunu ve nükleer silahlanma gibi konularda genel olarak tarafsız görünmeye ya da bazen kısmen de olsa Hindistan tarafında olmaya çalışmıştır. Fakat 11 Eylül saldırılarından sonra Pakistan ve ABD arasında yaşanan yakınlaşma, iki bölge gücü arasında yaşanan sorunlarda ABD'nin Pakistan'a destek verebileceği izlenimini doğurmuştur. Ne var ki başta da belirtmeye çalıştığımız gibi ABD, muhtemel bir Rusya-Çin-Hindistan yakınlaşmasından kaygı duyduğu için Pakistan ile kısa dönemli bir ittifaka rağmen Hindistan'ı göz ardı etmemeye çalışmış ve iki bölgesel gücün sorunlarına çözümden ziyade sorunların çatışmasız devam ettirilmesi şeklinde bir politika uygulamaya özen göstermiştir. Yani ABD'nin burada uyguladığı politika kısmen değişmekle birlikte Soğuk Savaş'ın izlerini ana hatlarıyla devam ettirmektedir.