Öğretim Üyesi olmaktan büyük bir onur duyduğum ve kendimi sayılı “iyi“ hissettiğim yerlerden biri olan kurumda 2006-2007 akademik yılı kapsamında vermiş olduğum derslerden biri Orta Asya-Rusya Federasyonu ve Türkiye İlişkileri idi. Dış politik arenada içimin ziyadesiyle yandığı konulardan biri olan Orta Asya Cumhuriyetleri’nin Türkiye ile mevcut “ilişkisizliğini” örneklerle aktarmak büyük bir üzüntüydü. Üzülerek de olsa kaçıp giden Orta Asya trenini, bu treni neden kaçırdığımızı, hangi hükümetlerin, hangi politikalarının bunda payı olduğunu, gelinen bu düzeyden sonra neler yapılması gerektiğini aktarmaya çalıştım. Türkiye’nin dış politik ilişkileri kapsamında işlenen konulardan sadece biri olan fakat doktora tez konumun bu olması sebebiyle diğer dış politik konulardan daha detaylı bildiğime inandığım bu alanda her dem söyleyecek sözüm olmuştur. “Bilen, farkında olan diğerlerine göre daha mutsuzdur” tabirini doğrularcasına ben de Orta Asya konusunu irdelemek için davet edildiğim her akademik faaliyette bu alandaki politikalar bağlamında hatanın diğer devletlerden çok kendimizde olduğunu ve bu yanlış politikayı uygulayanların ne büyük bir vebal altına girdiklerini, Türk dış politikası karar alıcılarına ve ilişkilerimizi bu duruma getiren hükümetlere öyle bir yüklenerek anlatırım ki istisnasız konusu Orta Asya olan ve konuşmacı olarak şahsımın davetli bulunduğu tüm akademik toplantıların ve verdiğim derslerin soru-cevap/tartışma bölümünde Orta-Asya Cumhuriyetleri-Türkiye İlişkileri kapsamında Türkiye’ye neden bu denli fazla yüklendiğime ilişkin eleştiriler alırım. İşte dersimin sonunda o nadide kurumun kendilerine ve davranışlarına yüklediği sorumluluğu bilgi, ideoloji ve duruşlarıyla hakkıyla gösteren öğrencilerimden gayet nazik tondan fakat benzer eleştiriyi aldım. Türkiye’yi ilişkiler bağlamında ihmal eden, Batılı devletlerle ekonomik ilişkiler kurmayı yeğ tutan, artık ihalelerde daha çok yabancı firmaları tercih eden, Türkiye ile münasebetini sadece benzer kültür, ortak geçmiş, tarihi bağlar çerçevesinde yürütmeyi tercih eden, Rusya Federasyonu’nu göz önünde bulundurmadan hiç bir siyasi ve de ekonomik ilişki geliştirmeyen ve bu uygulamalarıyla iki tarafa da somut fayda sağlamayan Orta Asya Cumhuriyetleri liderlerinin ve dış politika karar alıcılarının ilişkilerin bu duruma gelmesinde hiç mi sorumluluğu yoktu?, Bölgedeki güç rekabetinde siyasal ve ekonomik açılardan Türkiye’den daha güçlü Sadece Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri mi hatalıydı?, OAC liderleri isteseydi ekonomik ve siyasal alanda ilk tercih Türkiye olmaz mıydı? Ve daha nice haklı soru ve eleştiri... Hepsine bir bir cevap vermeye çalıştım. 1991 yılının hemen sonrasında Türkiye’yi Orta Asya ile daha fazla ilgilenmeye teşvik eden faktörlere rağmen, yaklaşık iki yıl sonra, Türkiye’nin karar verici konumdaki yetkilileri Orta Asya bölgesi için benimsenen politikaların belirli bazı dış ve iç nedenlerden dolayı sonuçsuz kalmaya başladığını gördüler. Dış nedenler arasında bölgedeki güç mücadelesi ve Rusya Federasyonu’nun OAC üzerindeki etkinliği ön plandaydı. Fakat Türkiye ve OAC arasındaki ilişkileri sonuçsuzluğa götüren iç nedenlerin sayısı dış nedenlerle kıyaslandığında daha fazlaydı. Bu iç nedenlerden biri; Türkiye’de karar verici konumda olanların bölgeye ve bölgedeki devletlere ilişkin hatalı politikalarıyla ilgiliydi. Türk hükümeti bölgedeki devletlere toplumsal, ekonomik ve siyasi alanlarda bir dizi sözler vermiş ancak bu sözleri tutamamış, planların çoğu sadece resmi belgelerde kalmıştı. Bu yüzden Orta Asya devletleri nazarında Türkiye’nin güvenilirliği sarsılmıştı. İç nedenlerin ikincisi; özellikle ilişkilerin ilk başladığı dönemlerde Türkiye’nin, bu devletlerle ilgili oldukça keskin ve aşırı siyasal bir söylem geliştirmesiyle ilgiliydi. Türkiye, Sovyetler Birliği’nin egemenliği altında 70 yıl yaşamak zorunda kalmış olmalarıyla ilgili hassasiyetlerine özen göstermeyerek bu devletlere pan-Türkçü ve egemenlik çağrıştıran söylemlerle yaklaştı. Türk yetkililer, bu devletleri içine alan ve Adriyatik’ten Çin Seddi’ne uzanan Türk Birliği kurmaktan dem vurmaya ve bu devletlerin Türk kökenli olduklarını gereğinden fazla vurgulamaya başladılar. Bununla birlikte, yıllarca siyasal, ekonomik ve askeri açıdan Sovyetler Birliği’ne bağımlı yaşamak zorunda kalan Orta Asya devletleri bu davranış biçimini uygun bulmayarak kendilerini Türkiye’den uzak tutmaya başladılar. Bu durum, Türkiye’nin Orta Asya devletleriyle ilgili politikalarını bir süre için geçersiz kıldı. İç nedenlerin üçüncüsü; Türkiye’nin Orta Asya devletleriyle ilişkilerini yeterli tarihsel bilgi, herhangi bir strateji ve herhangi bir gelecek projeksiyonu olmaksızın başlatmasıyla ilgiliydi. Türkiye’nin Orta Asya devletleriyle ilişkilerini yeterli tarihsel bilgi, herhangi bir strateji ve herhangi bir gelecek projeksiyonu olmaksızın başlatması bu ilişkileri sonuçsuz kılan faktörler arasındadır. Gerçekte, dış politika arenasında ya da uluslararası ilişkilerde karar verici konumda olan kişilerin herhangi bir devlet veya bölgeye ilişkin gerekli teorik bilgileri almak üzere akademik çevrelere başvurmaları veya stratejiler geliştirmek için akademik çevrelerle işbirliği yapmaları, ya da dış politikada, politikalarını daha etkin kılacak ve elde edilecek avantajları en yüksek düzeye çıkarabilecek herhangi bir girişimde bulunmadan önce ileride ortaya çıkması muhtemel yarar ve zararları planlamaları oldukça az rastlanır bir durumdur. Karar verici konumdaki yetkililerin birer akademisyen veya strateji uzmanı olmaları beklenemez, ancak herhangi bir bölge veya devlete ilişkin dış politika geliştirirken akademisyenlere veya strateji uzmanlarına danışmaları gerekir. Aksi halde, yetersiz bilgi ya da yanlış stratejilerin sonucu olarak bu kişilerin dış politikada hatalı kararlar almaları kaçınılmaz olacaktır. Birçok karar verici kişiye göre “strateji geliştirme” terimi dış politikaya herhangi pratik bir yarar getirmez. Hatta bu kişiler, akademisyen veya strateji uzmanlarının işin içine soktukları teori ve strateji terimlerinin dış politika sürecini yavaşlattıklarına inanırlar. Karar verici kişiler, yeni durumlar için yeni stratejiler geliştirme veya taze bilgiler elde etmek yerine daha önceden geliştirilmiş olan stratejilerden ve geçmiş deneyimlerden elde edilen bilgilerden yararlanmayı daha pratik bulurlar. Türk yetkililerince benimsenen tutum bu realiteyi açıkça yansıtmaktadır. Yetersiz bilgi ve yanlış stratejiler eşliğinde Orta Asya devletleriyle başlatılan ilişkiler umulan sonucu vermemiş ve Türkiye’nin bu devletlere ilişkin politikaları bir kısır döngü haline gelmiş, her iki taraf için de tatminkâr olmayan bir şekilde sonuçlanmıştır. Büyük umutlar yerini, güvensizlik ve hayal kırıklığına bırakmıştır. İç nedenlerin dördüncüsü; Türk dış politika karar alıcılarının Orta Asya bölgesine ve OAC’ne ilişkin strateji modelleri geliştirmemesi ve gelecek planlaması yapmaması ile ilgiliydi. İddia edilebilir ki eğer Türkiye bölgeye ve bölgedeki devletlere ilişkin strateji modelleri geliştirmiş ve bunlarla ilgili gelecek senaryoları planlamış olsaydı, Türkiye’yi bölgede yetersiz kılan diğer tüm nedenler Türkiye’nin politikaları üzerinde çok fazla etkili olmayabilecekti. Başarısızlığın sebepleri işte bunlardı. Orta Asya’yı diline dolayan, kutlamalarda yaylalara otağlar kuran, kımızlar içen-içiren, yakılan iri ateşlerde iri etler çeviren, bu etleri Kazak, Kırgız şapkaları, yerel kaftanlar ve sıkılan kutlama mermileri eşliğinde davetlilere ikram eden belki de milliyetçilikten sadece ve sadece bu yüzeysel sembollerin gösterilmesini anlayan MHP’lileri milletvekilleriyle söz hakkına sahip bulunacakları yeni Meclis’te Orta Asya bölgesi ve OAC’ne ilişkin somut politikalar geliştirmeye ya da bu politikaların geliştirilmesine katkıda bulunmaya davet ediyorum. Not : Birbirinden güzel şiirlerin sahibi gönül dostum Süleyman Yağız’ı, Gazete komşum Hasan Macit’i, entellektüel sobetinden her zaman zevk aldığım Gündüz Aktan’ı, siyasetçi kimliğinden ziyade bir kadın - bir anne olarak daha çok sevdiğim ve hoş sohbetinden hep zevk aldığım Meral hocamı (Meral Akşener) milletvekili seçilmelerinden dolayı kutluyorum. Siz Meclis’teki yeni üç nefes ve bir tecrübeli nefes umarım bu vatana faydalı olursunuz. Yolunuz açık olsun. Perihan Paksoy Sevencan arkadaşım ve Necdet Pamir canınız sağ olsun, üzülmeyin, bu vatana hizmet etmenin daha güzel yolları olduğunu biliyorsunuz sizler de onları denersiniz, sizlerin de yolu açık olsun. [email protected]