Seçim öncesi hemen tüm Parti liderleri Sezen Aksu’nun tarzına büründü adeta. Her iki taraf da gizemini koruyor ve onları erişilmez değil ama zor ulaşılır kılıyor adeta. Bir star için bu strateji gayet mantıklı da parti liderleri için ne kadar mantıklı orası meçhul. Konunun bu yönü bir tarafa çok severim Sezen’in bu şarkısını, ne zaman kulağıma gelse başımı yukarı kaldırır, düşünmeye başlarım. Bu sefer de öyle oldu, tam bir şeylere çok kızmıştım ki bu şarkı kulağıma çalındı benim yeni cennetim Sapanca’da. Önce her zamanki gibi kafamı gökyüzüne kaldırdım ve hemen ardından bağıra çağıra şarkıyı söylemeye başladım ve dünya güzeli kedim Şerafettin hanım bu bağırışımdan irkilerek, ayağımı yakalayıp bir tırmık attı. İşte o zaman kendime geldim ve düşüncelere daldım. Sezen bu şarkıyı adeta AK parti iktidarının Türk Dış politikasını tasvir etmek için yazmıştı ve iktidar partisi beş senedir adeta Türk Dış Politikasını kendisine tutsak etmişti. Alınan kararlar, yapılan uygulamalar, geliştirilen stratejiler, sonuçsuz girişimler, bozulan ilişkiler, verilen ödünler, diğer devletlerce savurulan tehditler, çözümlenemeyen ulusal güvenliğe ilişkin sorunlar, yıpratılan kurumlar ve şahıslar hepsi bu dönem Türk Dış politikası uygulamalarının birer sonucuydu. Arap Orta Doğusuyla dış politika bağlamındaki ilişki dizgesi Arap yatırımcıları Türkiye’de yatırım yapmaya, kritik mülkleri almaya, özelleştirmeleri yoğunlukla onların leyhlerine yapmaya özendirmek şeklinde oldu. İsrail’e ilk dönemde sert çıkan iktidar büyük bir tutarsızlıkla sonradan ilişkileri iyileştirmeye yöneldi. Lübnan’a asker falan gönderdik, gönderilen kuvvet denizgücü yoğunluklu olduğu için neyse ki bu olay ikinci Irak vakası olmaktan uzak kaldı. Irak öngörüsüzlüğü ve politikasızlığı hem ABD ile ilişkilerin eski büyüsünü kaybetmesine hem de hemen yanı başımızda özerk bir Kürt yönetiminin kurulmasına neden oldu. Kürt liderlerin fütursuz açıklamaları da cabası oldu. Bu politikasızlık sarmalında bir de Türkmenlere olanlar oldu, Kuzey Irak’ta siyasi ayağımız olacak şekilde donatılabilecek Türkmenler kaderlerine terk edildi. Irak genelindeki politikalardan böylelikle tamamen uzaklaştırılmış olduk. Avrupa Birliği ile ilişkiler ise müzakerelerin başlatılmasıyla birlikte bir zafer edasıyla gelişti. Sonraları ise dikkatli gözlerden kaçmayan verilen ödünlerin açıklanmasıyla birlikte yarı karamsar hava hakim oldu. Son aşamada ise AB üyesi ülkeler tarafından müzakere başlıklarının bir takım gerekçeler öne sürülerek açılmaması iktidarın dış politikadaki başarısızlığı olarak değerlendirildi. Özal döneminde doruğa çıkan sonraki iktidarlar döneminde ise gayet yüzeysel bir görünüm alan Orta Asya Cumhuriyetleri (OAC) ile ilişkiler AK Parti iktidarı döneminde adeta durma noktasına geldi. Azerbaycanla kardeşlik bağı, OAC ile kültürel ortak geçmiş sloganları işlememeye başladı. Ekonomik ilişkiler giderek zayıfladı, OAC ekonomik kalkınmasına daha büyük faydalar sağlayacak diğer Batılı devletlere yöneldi, siyasal olarak ise Rusya Federasyonu karşısında daha dik durmasını sağlayacak güçlü partnerleri kendisine çekmeye çabaladı, bazı ödünler vermeyi göze alarak da olsa. Kafkasya’da yadsınamaz başarı Bukü-Tiflis-Ceyhan’ın faaliyete geçmesi oldu. Çeçenistan’a destek verdiğimiz yönündeki RF tarafından getirilen suçlamalar bağlamında ise temize çıkaramadık kendimizi bir türlü. Ermenistan’ın diaspora üzerinden başarıyla geliştirdiği Ermeni Soykırımı politikalarını engelleyici güçte bir karşı politika geliştiremedik, yine dünya aleyhimize döndü. Rusya Federasyonu (RF) ile ilişkiler kapsamında ise tarihi bir fırsat tepildi. Vladimir Putin ayağımıza kadar gelmişken bu gelişmeden faydalanamadık. Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinde karşımıza engel olarak çıkar düşüncesiyle Kafkasya ve Orta Asya’da RF ile birlikte hareket etmek istemedik. Avrasya seçeneğini değerlendirmeyi düşünmedik. ABD ile ilişkiler ise tezkerenin TBMM’den geçmemesiyle birlikte sert rüzgarlara kapıldı. Sonra ABD bunun öcünü alırcasına Kuzey Irak’taki özerk Kürt oluşumuna göz yumdu, şehitlerimizin sayısı her geçen gün arttı, ABD’yi uyardık, bir sonuç alamadık, uluslararası sistemde muhatap dahi kabul edilemeyecek Kürt Parti liderleri öyle açıklamalar yaptılar ki bunları nasıl hazmettik halen anlayamıyorum. Derslerde Kürdistan haritaları gösterildi, yıllık ajandaların arkasına Güney Doğu Anadolu’yu Kurdistan olarak gösteren haritalar kondu, gelenler başkent Ankara yerine Diyarbakır’ı ziyaret ettiler, sorun dinlediler, bir takım kıymeti etrafından menkul gazeteciler (!) ve araştırmacılar (!) basına orduyu karalayan açıklamalar yaptılar. Biz baktık, baktık ve yine baktık…Koruklar üzüm oldu başta Bakanlarımız olmak üzere biz yine bakmaya devam ettik. Allahtan Afrika kıtasına ilişkin politikamız müslüman Afrika ülkelerine ekonomik destek vermekle kaldı da orada da hezimete uğramadık. Balkanlar ise benim gözümde TRT’den güzel şarkılar eşliğinde izlediğim bir nostalji belgeselinden ibaret, ne oradaki Türk kökenlilere ilişkin bir politikadan ne de Balkanların Türkiye açısından önemini dikkate alan dış politik uygulamalardan söz edilebiliyor. Daha düşünmedim belki de düşünmeye değer bulmadım kim bilir. Fakat 22 Temmuz 2007 sabahı kime oy vereceğimi düşünecek olursam inanın ilk ölçütüm onurlu dış politik duruş sergileyeceğini düşüneceğim bir parti ya da kişi olacak. Ha bu arada seçilmesi muhtemel 6 milletvekili adayı yakın tanıdığımın hiç birine ise benden evet çıkmayacak ve onlar seçildikten sonra da ben onlarla sadece yüce (!) görevlerinden değil havadan sudan konuşmaya devam edeceğim, şimdiden belirteyim. Çünkü onlar milletin değil partilerin vekilleri olarak görev yapacaklar oysa ben milletin bir ferdiyim. Size son olarak bir de bu politikaların minik kopyası olan küçük Türkiye örneği vereyim mi. Hayır deseniz de vereceğim çünkü tam emsallik ve tam Türkiye’yi yansıtıyor. Yaşadığım Çekmeköy Beş Yıldız’daki site yönetiminin uygulamaları iktidarların iç ve dış politika uygulamalarından farklı mı zannediyorsunuz? Hayır, değil, tam bir küçük Türkiye örneği. Yönetim aynen iktidarların yaptığı küçük oyunları, çifte standardı uygulamaktan kaçınmıyor. Üç gün önce yazlığımdan döndüğüm akşam Blok kapısının girişinde cam balkonuma astığım dış duvar boyası rengindeki stor perdelerim için İstanbul 6. Noterliği’nden bir ihtarname gördüm. Dehşete kapıldım. Sen kalk site havuzuna altsız soktuğu için kaka kaçıran masum yavrunun annesine, Blok girişindeki asansörlerden birine muntazaman her sabah işeyen çocuğun annesine, balkonuna bacakları görünmesin diye rengarenk branda seren kat malikine, yine balkonuna dolap monte eden kat malikine, dünya tatlısı köpeği sabahlara kadar uluyan kat malikine, köpeğini herkesin gözü önünde site çimlerine işeten kat malikine, giriş katındaki bahçesini kendi tasarrufu dahilinde düzenleme hakkını kendinde bulan kat maliklerine, bir alt katımda evinin camlarını gazete kağıtlarıyla kaplayan kat malikine, aidat borcu bilmem ne kadarı bulan kat malikine, etekleri yerlere kadar uzayan ve başında baş örtüsüyle baktığı çocukları havuza sokarken şezlonglara serilen bakıcıları tutan ve bunları uyarmayan kat maliklerine ihtarname gönderme, kültürel dokum bunların hiç birine müsaade etmediği için bunların hiç birini yapmayan bana öncelikle sözlü uyarıda bulunmaksızın Noter’den cam balkonuma astığım stor perdeler için ihtarname gönder ve bunu ibret-i alem için Blok girişine as… Aynen Türkiye Cumhuriyeti iktidarlarının uygulaması; yandaşlarına, oy potansiyeli taşıdığına inandıkları kişilere hem yönetimin ayrıcalıklarını kullandır hem de bu şahısların hoşuna gitsin diye diğerleri ile uğraş ve böylece çifte standart yarat. Tüm bu hususlarda kanuni hakkımı saklı tutmak üzere ve köşemi kişiselleştirmekten kaçındığım kaygısıyla haftaya görüşmek üzere diyorum.