“Yemin krizi” başlıklı yazımda, parlamentoların üstünlüğü prensibine, bu konuda Avrupa Konseyi anlayışına, TBMM’nin milletten, hür, adil ve demokratik seçimler sonucu, sandıktan aldığı yetkisini, hiçbir kurum ve odak ile paylaşamayacağını belirtmiştim. Anayasanın 14-24 ve 76. Maddeleri dikkate alınarak, hakkında suç hükmü verilen şahısların dışında, normal olarak Millet tarafından Milletvekili seçilen kişilere derhal dokunulmazlığın tanınması gereğini ifade etmiştim. Dokunulmazlık, dünyada tüm çağdaş demokrasilerde vazgeçilmez ve ortadan kaldırılmayan bir yetkidir. Tekrar ediyorum, milletvekilliği çok yüce bir görevdir. Herkes milletvekili olarak, Meclis’e girmemelidir. Eğitim, tecrübe, bilgi, görgü, kültür, lekesiz bir özgeçmiş mutlaka dikkate alınmalıdır. Şüphesiz, bu niteliklerden önce, şeref ve haysiyet, dürüstlük ve namus, karakter sahibi olmak, herhangi bir suça bulaşmamış, lekesiz bir hayat, milletvekili seçilecekler için vazgeçilmez ve tartışılmaz şartlardır. Ne yazık ki, partiler ve aday göstermede yetkiyi ellerinde tutan parti liderleri, yukarıdaki niteliklere yeterince dikkat etmemektedirler. Oysa ülke kaderinde, vatana hizmette, aynı yolda yürüyecekleri kader arkadaşlarını kendilerine laf getirmeyecek insanlardan seçmek durumundadırlar. Partiler, milletvekili adaylığında yeterli dikkati göstermiyorlarsa, bunu başlangıçta, yani adaylık safhasında ayıklamak, durdurmak, geri çevirmek, Yüksek Seçim Kurulu’nun en önemli görevidir. Yüksek Seçim Kurulu, geri çevirmediği takdirde, seçime iştirak eden adaylar, milletvekilliğini kazandıkları takdirde, derhal dokunulmazlık hakkını alırlar ve Meclis’teki işlev ve görevlerini yerine getirmek sorumluluğuna girerler. 28 Haziran 2011 TBMM’de, yemin günü, CHP’nin yemin etmeyerek, Meclis’te bulunmak gibi bir hareketi olmuştur. CHP neyi protesto etmektedir? Eğer bu tavır, TBMM’ye karşı ise çok yanlıştır. TBMM, Milletin yüce mabedi olup, Meclis protesto edilemez. Eğer bu protesto, iktidar partisi ve seçimlerde birinci parti olan AKP’ye karşı ise, ortaya çıkan olayda AKP’nin direkt bir müdahalesi yoktur. Şayet “efendim, yargı siyasallaştı, bunu protesto ediyoruz” diyorsanız, bütün bu aksaklıkların düzeltme yeri TBMM’dir. Meclis çalışacak ki, aksaklıklar ve yanlışlıklar düzelecek, yargıya ve seçim esaslarına yeni bir veçhe verilecektir. Meclisi çalıştırmamanın, tam tersine meclis biran önce çalışmalı, başkan, başkanlık divanı, idare amirleri, komisyonlar faaliyete geçerek, Türkiye’nin çok büyük sorunlarına ve vatandaşın dertlerine el koymak mecburiyeti vardır. Millet, onları meselelere çare bulsunlar diye oraya göndermiştir. Tekrar ediyorum, demokratik sistemlerde, sorunların tek bir çözüm mercii vardır, o da parlamentodur, TBMM’dir. CHP’nin Meclis’e girip oturması ve yemin etmeme hadisesini anlamak fevkalade güçtür. Protestonun ve protesto edilen makamın, hangi hedef olduğu belli değildir ve aksiyon doğru değildir. Ben aklı başında olan, samimi CHP’lilerin meclisi ve hatta devleti kuran bir parti olarak, bu hareketi doğru bulduklarına inanmıyorum! En önemlisi, bu hareket, Meclis’e giden milletvekillerini seçen, millete karşı olarak düşünüldüğünde, durum son derece de vahimdir...