Harvard Üniversitesi'nin mezunlar derneğinin NewYork'ta bir şubesi varmış. Yüzlerce eski mezun öğlenleri gelip orada yemek yermiş. Günlerden bir gün Harvard Üniversitesi rektörü NewYork'a işi düştüğünde oraya yemek yemeye gelmiş. Tabii ki tanınmıyor.Kapıdan girmiş ve vestiyerdeki yaşlı zenciye şapkasını, paltosunu ve şemsiyesini uzatmış. Saygılı vestiyer memuru yaşlı zenci şapka, şemsiye vepaltoyu almış, bembeyaz dişlerini gösteren bir selam ve gülücük sarkıtarak, eşyaları kabul etmiş, ama hiçbir fiş,bilet makbuz vermemiş.Rektör şaşırmış ama bir şey dememiş. Nasıl olsa çıkarken bana yanlış giysileri verirler diye düşünmüş, o zaman da zaten buranın müdürü benim ile beraber dışarıya gelecek olduğu için, onu ikaz ederim ve fiş sistemini başlatırlar yaklaşımına girmiş. Gerçekten de mezunlar derneğinin müdürü onun yanına gelmiş, beraber yemek yemişler, yemekten sonra da müdür rektörü kapıya kadar çıkartmış, kapıda vestiyere gelmişler, rektör yaşlı zencinin önüne dikilip, malzemelerini istemiş, zenci gene müthiş dişlerini gösteren gülücüğünü saçarak vestiyerin arkasına geçmiş ve doğru şapka,doğru palto ve doğru şemsiyeyi getirerek rektörün eline tutuşturmuş. Tabii rektör fena halde bozulmuş. Çünkü doğru malzeme kendisine geri verilince itiraz senaryosu çalışmıyor, nutuk atılamıyor, müdür ikaz edilemiyor.Duruma bozulan rektör gene de kurcalamaya çalışmış. - Bu şapka, şemsiye ve paltonun benim olduğunu nereden biliyorsunuz? diye sorarak hırçınlanmış. Zenci gene dişlerini ve saygılı selamını sarkıtarak; - Bunların size ait olup olmadığını bilmiyorum efendim! demiş. İşte şimdi yakaladım! diye aşka gelen rektör derhal saldırmış: O zaman bunları neden bana verdiniz? Zenci bir kere daha gülücük ve diş dolu selamını saygı ile vererek yinelemiş - Çünkü onları bana siz vermiştiniz! Diploma, apolet, unvan, uzmanlık falan filan hiçbiri önemli değil. Hayatta başarı için gerekli olan basit ve sağlam bir mantıktır. Engelsiz Yaşamlara Engellilerle Beraber Engelliler; yaşamlarını henüz daha doğarken yada yaşam sırasında çeşitli nedenlerle başkalarına ya da bir şeylere bağlı olarak yaşamak zorunda olanlar. Onlarda bizim gibi; onlarda bizim yakınımız ,canımız,bizimle beraber yaşayacak olan varlıklarımız. Nasıl bir engeli olursa olsun tüm engellileri (hiç ayırt etmeden) önce kabullenmeli, (onlardan asla utanmamalı) ;sonrada hayatımıza, yaşantımıza davet etmeliyiz. Neden mi? Çünkü onlar varlar,yaşıyorlar; ama yaşarken insanca yaşamak,insanca davranılmak istiyorlar.Düşünsenize; kendi iç dünyalarında zaten hiç de kolay olmayan çok zor bir savaş veriyorlar, diğer savaşları ise biz sağlamlarla; sağlam olduğumuz için onları anlamayan ,sadece acıyan, zaman zaman utanan,hatta saklayan,yaşamalarına izin vermeyen bizlerle. Halbuki hiç bir sağlam birey unutmamalıdır ki, yarın aynı durum kendilerinin ya da canlarından çok sevdikleri yakınlarının başına gelebilir, herhangi bir yerde,herhangi bir şekilde.Hasta olmadığımız ,hiç bir yerimiz ağrımadığı zamanlarda sağlığın ne derece önemli olduğunu hiç düşünmeyiz aslında; taa ki bir hastalık kapımızı çalana değin.İşte o zaman sağlıklı günlerimizin,gecelerimizin kıymetini anlarız.Tıpkı buna benzer engelli olmakta.Şu anda rahatça yürüyebiliyor,istediğimiz yerlere girip çıkabiliyor,zıplıyor,araçlara ayırt etmeksizin binebiliyoruz diye engellileri hiç düşünmeyiz aslında.Onlar sırasında evlerinden bile dışarıya çıkamazlar.Nasıl çıksınlar ki?Önlerinde devasa merdivenler yada kullanamadıkları asansörler...Hadi bir şekilde dışarıya çıktılar diyelim.Tekerlekli sandalyeleri ile yürüyebilecekleri ne doğru dürüst bir kaldırım,ne bir cadde;ne de binecekleri bir araç bulabilirler.Engelleri kocaman kocaman üstlerine gelir.Neden mi?Çünkü bizler sadece sağlam bireyler için düşünür,onlar için evler,banyolar,yollar,asansörler,merdivenler,sosyal yaşam alanları yaparız.Engelliler gelirse ne yapar,bu mekanları nasıl kullanırlar acaba diye bir an dahi düşünmeyiz. Hatta "otursunlar oturdukları yerde,bizim aramızda ne işleri var ki "diye bile düşünenlerimiz ne yazık ki var ve sayıları azımsanmayacak ölçüde fazla.Bu ve buna benzer düşünceler nasıl bir anlayış,nasıl bir duyarlılık,nasıl bir yaklaşım tarzıdır anlamam mümkün değil.Neden engellileri gerçekten içimize almayı,sosyalleştirmeyi,insan gibi yaşatmayı beceremiyoruz? Bu kadar zor mu? Değil bence.Önemli olan onları (engeli ne olursa olsun) yürek gözümüzle görebilmemizde yatıyor.Bir kez onların gözlerine içten ve samimi olarak bakarsanız,ne denli sıcak,ne denli iyimser,hayata sımsıkı sarılmış,inanılmaz güzel bakışlar sizleri yakalar inanın buna. Onlardan öyle güzel elektrik alırsınız ki; hayata bu denli bağlı olmadığınız,yaşama bu denli asılmadığınız ve hemen her şeyi dert ettiğiniz için kendinizden utanırsınız bile. Kendim güzel bir bahar havasında deniz kıyısına indiğimde,o muhteşem kokuyu,güneşin sımsıcak ışınlarını içimde hissettiğimde ,hep aklıma tekerlekli sandalyede olup ,o kıyılara gelemeyen insanlar gelir.İçimden kocaman bir engelli otobüsü ile onları da bulunduğum yerlere getirmeyi, güzellikleri paylaşmayı,gözlerindeki yaşam ışıltısını görmeyi dilerim.Ne büyük bir mutluluktur bu Tanrım.(Ama eminim günün birinde böyle bir organizasyonu yapacak kuvvetim olacak.) Tüm sağlam bireyler! sizlere sesleniyorum; lütfen onları unutmayalım, kendi başımıza bir şeyler gelmesini beklemeden onlar için bir şeyler yapalım.En azından onları yürek gözümüzle sevmeyi deneyelim. (Teşekkürler İrem KAYA)