Cumhuriyet, esas itibariyle tek adam hakimiyetine dayalı, Diktatörlük idaresinin yerine, Milletin kayıtsız, şartsız hakimiyetine dayanan, Meclis vasıtası ile, Milletin kendi kendisini yönetmesi demektir. Ancak, kendilerine, falanca Cumhuriyeti adını veren, bir çok ülkede, adı Cumhuriyet olmasına rağmen, ülkeyi belli bir zümrenin veya, şahsın yönettiği ve bu yönetim biçiminin, despotluğa kadar gidebilen, Halkın ezildiği, İnsan Hak ve Hürriyetlerinin elinden alındığı, yönetimlere dönebildiği bir çok misallerle görülmektedir. Irak, İran, Libya, Mısır, dağılmadan önce Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Polonya, Yugoslavya, Macaristan, Çekoslovakya, Romanya, Bulgaristan vb. ülkeler hep Cumhuriyettir, ancak nasıl Cumhuriyet olduklarını hepimiz biliyoruz. Bu durum gösteriyor ki, Demokrasi ve Demokratik Rejim olmadan, Cumhuriyet gerekli, ancak tek başına bir mana ifade etmiyor. Demokratik sistem, Cumhuriyetin tamamlayıcı öğesidir. Yani, Cumhuriyet, idare edenlerin, idare edilenlerce, yani Milletçe, seçildikleri, hür, Adil, açık seçimlere dayalı, Demokratik Rejim ile mutlaka tamamlanmalıdır.

 

Hakimiyetin, Egemenliğin asıl sahibinin Millet, yani, Halk olduğu, Milletin, kendisine vekil olarak tayin ettiği insanları, serbestçe seçip, Meclisi gönderdiği, bunların hizmetinden memnun kalmadıkları zaman, tekrar seçmemek suretiyle, vekaleti geri aldıkları Rejimin, adı Demokrasidir.

 

Tekrar ediyorum: Cumhuriyet ve Demokrasi birbirlerinin tamamlayıcısıdır.

 

Nitekim Gazi Mustafa Kemal Atatürk, daha Milli Mücadele devam ederken, Egemenliğin asıl sahibi olan, Milleti temsilen 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisini kurmuştur. Okumayı çok seven Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, en fazla etkilendiği Düşünürlerin başında; Jan J. Rousseau ve onun "İçtimai Mukavele" adlı kitabı gelirdi. Atatürk, okuduğu bu kitapta, el yazısı ile, aşağıdaki "Mühimdir" ibarelerini işaretlemiştir.

 

Bunlar;

 

"Egemenlik gücü basit ve tektir. Bu gücü bölmek Egemenliği yok etmektir."

 

"Millete ait Egemenlik herhangi bir nedenle terkedilemez, devredilemez, vekaleten yürütülemez."

 

Büyük Önder, Samsun'da şöyle haykırıyor; "Millet tek vücut olup, Egemenlik temelini ve Türklüğü amaç edinmiştir."

 

Amasya Muhtırası, Erzurum ve Sivas kongrelerinde; "Milli Egemenliğe dayanan yeni bir Türk Devleti kurulacaktır." deniliyor Bir mülakatında Atatürk şöyle diyor: "Biz bir İnkılap yaptık. Bu İnkılaplar devam ediyor. Fransız İhtilali (1789) yüz yıl sürdü. İnkılaplarımız devam edecektir. Eğer; Gericileri ve İslam alemini memnun edelim dersek, ihtilal ve reform yapamayız."

 

Gazeteci Yalçın Doğan'ın, 10 Kasım 2004 tarihli makalesinden yararlandığım, yukarıdaki fikirler Atatürk'ün yönetim biçimi olarak, Cumhuriyet ve Demokrasi hedefinden başka bir şey düşünmediğini ortaya koymaktadır.

 

7 Kasım 1982 yılında kabul edilen. T.C. Anayasasının, Başlangıç bölümü; Beşinci fıkrasında; Millet İradesinin, mutlak üstünlüğü, Egemenliğin kayıtsız, şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullananların, hürriyetçi, Demokrasi ve Hukuk düzeni içinde kalmaya mecbur olduğu ifade edilmektedir. Anayasamızın, 6 ncı maddesinde; " Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette, kişilere, zümrelere, sınıflara bırakılamaz." denilmektedir. Gene madde, 7. Yasama yetkisinin Türk Milleti adına TBMM tarafından kullanılacağına ve bu yetkinin devrinin mümkün olamayacağını dergiş eder. Bunlar, Büyük Atatürk'ün, daha önce işaret ettiği ilkelerdir. Bazı kimselerin, yanlış anlayıp müdafaa ettiklerini Kuvvetler Ayrımı konusu, gene Anayasada, Başlangıç bölümü Fıkra 6'da şöyle ifade edilmektedir. "Kuvvetler Ayrımı, Devler organları arasında, üstünlük anlamına gelmeyip, belli devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret olup, bir İş bölümü ve işbirliği olduğudur. Asıl üstünlük, Anayasa ve Kanunlardadır. Anayasa ve kanun yapmak için sadece; Meclis yetkilidir.

 

Batı Demokrasilerinde, Avrupa konseyinde, temel olan Parlamentoların (TBMM) üstünlüğü prensibi, yukarıdaki hükümlerle, bizim Anayasamızda da öngörülmekte, Parlamento üstünlüğü temel şart olarak onaya konulmaktadır.

 

Anayasa ve Kanun yapma, gerekli durumlarda Anayasa ve Kanunları değiştirme, başta, icra olmak üzere (Hükümet), Tüm Devlet organlarını Denetleme, gerekirse görevden alma, düşürme, değiştirme yetkisi, Demokratik sistemde Millete aittir. Millet bu yetkisini, kendi seçtiği, Parlamento/Meclis vasıtası ile kullanır. Öte yandan, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin, hemen hemen tüm maddeleri insan Hak ve özgürlüklerinden zorbalık, baskılara karşı koymaktan söz ederken, beyannamenin; 20. maddesinin 3. fıkrası, "Milletin istemi doğrultusunda yönetim temeldir. Bu temel genel, eşit, gizli, hür oya dayalı seçimlerle belirlenir." demektedir.

 

Demokrasinin beşiği olan, İngiltere'de, Parlamentonun üstünlüğü konusunda, "İngiltere Parlamentosu, her şeye kadirdir, sadece, Erkeği kadın, kadını erkek yapamaz" derler.

 

Türkiye'de Demokrasi kültürünü irdelerken ne yazık ki, 1924 Anayasası dışında, yapılan Anayasaları Meclisin görevi olmasına rağmen, başkalarını yapmıştır. Bu nedenle, Demokrasimizde bazı kavramlar karıştırılmakta, Devlet içinde bazı organlar yetkileri olmadığı halde, devlet içinde Devlet oluşturmakta Milletten almadıkları yetkiyi, almış gibi hareket etmektedirler.