TÜİK, bankalardaki mevduatlarımızın, Ağustos 2013 tarihi itibarıyla 1.022 milyar TL olduğunu açıkladı. 2012 yılı sonunda açıklanan bu rakam 925 milyar TL idi. Bu yılın ilk 8 ayında 97 milyar TL daha birikime ayırmışız.
2008 yılının önemi malum; dünyanın finansal krize girdiği yıl. Bu sebeple 2008 yılı ile karşılaştırmakta fayda var. 2008 yılında toplam mevduatlarımız 405 milyar TL idi.
Bankadaki mevduatlarımız tam 2,5 kat artmış. Türk halkı da, aynı hükümetimiz gibi, varlıklarını satarak ve üretim yatırımlarını azaltarak, nakitte kalmayı tercih etmiş görünüyor. Her nedense Türkiye üretimden uzaklaşmış, üretimini artırmamış.
Bu kadar büyük miktarda mevduat yatırımcısı olunca, haliyle piyasa yorumları daha da değer kazanıyor. Her kesimden insan, üretimleri ile uğraşmak yerine, başkalarının yatırımlarına, piyasalara kulak kabartıyor.
Hele hele riskli yatırımlara girmişlerse kaderleri tamamen başkalarının elinde ve maalesef spekülasyona da açık.
Dövizdeki ve altındaki bu hareketlilik, yatırımcılarda da fazladan merak uyandırıyor. Yatırımları TL’de olanların kafasında soru işareti var, “Acaba döviz ya da altın mı alsaydım?”.
Toplam 1.022 milyar TL mevduatın, 778 milyarı Türk lirası mevduatında, 243 milyarı ise döviz mevduatı olarak (yaklaşık 120 milyar USD) değerlendirilmiş.
Mevduatlarını riskli diyebileceğimiz, yani bir aşağıya bir yukarıya sürekli hareket halinde olan yatırım araçlarında bulunduranların, bu sıralar geceleri ciddi uyku problemi yaşadıkları kesin.
Her daim kuşku içindeler. Acaba yarın ne olacak?
Birikimi az ya da çok fark etmez, herkesin birikimi kendine göre kıymetlidir. Hepsi aynı kuşkuyu yaşar.
Birikimlerini mevduatta bulunduranlar ise, uyku problemi yaşamaz. Ama altın ve dövizdeki her yukarı çıkışta, gönüllerinden bir ah çekerler “keşke altın ya da döviz alsaydım!”.
Yatırımlarını vadeli mevduata yani faize yatıranları bekleyen tehlike ise, faiz tutarlarının nominal kazanç olmasıdır. Nominal kazanç, enflasyondan arındırılmamış kazanç demektir.
Günümüzde banka faiz oranlarının net getirisi, ortalama %6,5 olduğuna göre, ağustos sonunda açıklanan enflasyon oranını, yani %8,7’yi arındırdığımız takdirde, yatırımlarımızın kendini koruyamadığını ve küçük küçük erdiğini görebiliriz.
Riskli yatırımda ise kazanç sağlandığı dönemlerde, real kazancın, yani enflasyondan arındırılmış kazancın da üzerinde bir kazanç çoğu zaman sağlanmaktadır.
Bu da riskli yatırımı cazip kılan önemli bir avantajdır.
2013’ün son çeyreğinde piyasalar yine dalgalanmaya devam edeceğinden, özellikle küçük yatırımcının seçimlerini vadeli mevduattan yana kullanmaları daha sağlıklı olacaktır. Özellikle akıl sağlıkları için.
Piyasalarda, özünde demokratik olmayan bu ortamda var olma mücadelesi veren bizlerin, büyük resimden baktığımızda fazla şansı yok. Tüm dünyayı yönlendiren ABD, kendi halkının daha fazla özgürce yaşayabilmesi için kalan tüm dünya ülkelerini sömürülecek işçi olarak gördüğünden herhangi bir platformda kazanma şansımız şimdilik yok.
Aristo’nun “Politika” adlı kitabında, Yunanistanlılar dışında kalan her yer barbar kavimler olarak kabul edilmiş ve köle oldukları belirtilmişti.
O dönem ile bu dönem arasında zihniyette bir değişim yok.
Sanırım her dönemde doymak bilmeyen insanoğlu, gücü ele geçirdiğinde, öncelikle diğer ülkelere aynı muameleyi yapmaya devam edecek.
Günümüzün en büyük silahını ABD kaptı. Finansal kapitalizm ve içinde karşılığı kalmamış büyük miktarlardaki fonlar. Diğer ülkelerce satın alınmış bu fonların karşılığının oluşabilmesi için, tüm dünya ABD’yi ayakta tutmaya çalışmaktadır.