İki taraf arasında müzakere zemini görmediğini açıklayan Annan'a kimse yüklenmesin... 24 Nisan 2004'de tarafların önüne konulan ve uzlaşılması istenen Annan Planı, bırakın uzlaşmayı iki toplumu birbirinden biraz daha fazla uzaklaştırdı diyebiliriz... Bunu bizim dışımızda herkes kabul ediyor. Ama biz eminiz ki 25 Haziran?da yapılacak olan yerel seçimlerden sonra bizim hükümetimiz de bunu kabul ettiğini açıklayacak ve böylelikle Kıbrıs'ta ki çözüm ve barış arayışları uzunca bir dönem dondurucuya konulmuş olunacak! Bu süre zarfında elbette ki ağzımıza barış ve çözüm kelimelerini almayacak değiliz... Elbette ki her dönemde olduğu gibi bu dönemde de Kıbrıs Türk'ü hep barış ve çözümden yana olacak, bu eğilimini her fırsat ve zeminde gösterecektir... Ancak bu dönemde, ki biz buna ölü dönem diyoruz, yeni planlar yazılıp önümüze konulana kadar atık kendi içimize dönüp, eskisinden çok daha fazla kalkınma yollarını aramak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır... Bu yeni döneme önce iç barışı sağlayarak başlayabiliriz... Bizce şu anda Kıbrıs Türk'ünün olmazsa olmazı, Annan Planı döneminde ki yaraları sarmak, toplumsal uzlaşı kültürünü geliştirerek, kişi ve kurumlar arasında ki uçurumları kapamaktır! Geçtiğimiz süreçte Kıbrıs Türk'ü ister istemez, biraz da dış güçler ve Anavatan hükümetinin de katkılarıyla büyük fikir ayrılıklarına düşmüş, hemen hiçbir konuda kendi içinde uzlaşamaz bir tablo ortaya koymuştur... Bu derin uçurum, en küçük icraatta bile Kıbrıs Türk?ünün kamplara bölünmesine hala neden olmakta, KKTC'yi ileriye götürecek ve sosyal refah düzeyimizi yüceltecek icraatların önünde bile engel olarak durmaktadır... Eski alışkanlıklar ısrarla devam ettirilerek, bir tarafın 'ak' dediğine, diğer taraf 'kara' deyip gelişmelerin önü tıkanmakta, sonuçta ileriye dönük projeler bir türlü başlatılamamaktadır! Geçtiğimiz süreçte, sunni de olsa ekonomisini büyülten ve milli hâsılasını 11 bin dolaylarına çıkaran KKTC'nin biz inanıyoruz ki, toplumsal uzlaşıyı sağladıktan sonra gelişip büyümesi daha da kolay hale gelecek ve eski kötü alışkanlıkların da tarihe karışmasıyla gerçek bir devlet hüvviyetine kavuşması içten bile olmayacaktır! Elbette ki toplumsal uzlaşı sağlayalım diyerek bir kenara çekilip olanları izlemekle toplumsal uzlaşı ve ulusal birliktelik sağlanamaz... Bu konuda tüm siyasi partiler ve örgütler yanında bireyler olarak da bu yeni atılım sürecine katkı koyabilmeli, ülkeyi yönetenler de katkı koymak isteyenlerin önünü açabilmelidir... Kuşkusuz ki bu değişim sürecinde en büyük avantajımız, her zaman olduğu gibi Anavatan Türkiye'dir... Her türlü projeye açık olan ve sınırsız destek vermeyi taahhüt eden Türkiye Cumhuriyeti, KKTC içinde ki toplumsal uzlaşı ve iç barışı hissettikten sonra, maddi ve manevi desteğini bir o kadar daha arttıracak, kalkınma sürecinin hızlandırılmasında büyük rol oynayacaktır... Başbakan Ferdi Sabit Soyer ve ekibinin son Ankara ziyareti, burada yapılan açıklamalar ve 135 milyon dolarlık yeni imzalanan kredi paketi bunun en büyük göstergesidir ve bir anlamda da Ankara'nın Kıbrıs Türk?üne verdiği 'uzlaşın' mesajı olarak algılanmalıdır... Kıbrıs Türk'ünün bu yeni süreçte yapacağı öncelikli değişim, acilen iç barış ve huzuru sağlayarak bunu Anavatan'a hissettirmek ve gelen desteğin artmasını sağlamak olmalıdır... Bundan böyle tek bir Kıbrıs Türk'ünün bile toplumdan dışlanması ve o veya bu şekilde isimlendirilerek izole edilmesine tahammülümüz yoktur... Devlet ve hükümet edenler kim olursa olsun artık geçmişin yanlışlarını ve yargılamalarını bir yana koyarak, halkımıza güven duygusunu yeniden kazandırmalı ve sosyal adalet devlet temelinde, geçmişi irdeleyerek değil geleceğe bakarak politikalar üretmelidir... Kıbrıs sorununun beklemeye sokulduğu bu dönem mutlak suretle iyi değerlendirilmeli ve açıklar kapatılmalıdır...