Kıtalararası dolaşıyor ve borç arıyoruz. 

Reformlar, paketler oluşturuyor, paketleri satmaya, değerli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Ekonomimizi düzeltmeye, kurtarmaya çalışıyoruz. Geçen hafta ABD’yi ziyaret ettik… G 20 temsilcileri ile toplandık, sonuç aradık. Ama pek olumlu haberler gelmedi… Hatta bazı G 20 temsilcileri ardımızdan tweetler attı… “Rasyolar olumlu değil, kefilsiz olmaz. Git IMF ile görüş, senin için bize kefil olsun” dedi.

Öncelikle “Bizim gerçekten kurtarılmaya ihtiyacımız var mı?” sorusunu her bir vatandaşımızın kafasında çözmüş olmamız gerekir… 

Bu soruya cevabımız “Hayır yok ise”; Problemde yoktur zaten…  Belki borç aramaya da gerekte yoktur… Tek yapmamız gereken; son zamanlarda katlanarak büyümesini engelleyemediğimiz fiyatların, daha fazla katlanmaması için… Türk’ün, Lira’sının daha fazla değer yitirmemesi için... Dua etmek…

Eğer cevabımız “Evet var ise”; Emin olunuz ki kurtarıcımız “IMF, el, yabancı” olmayacaktır… 

Kurtarmayı gerçekten isteyen biri “kurtarıcı” olabilir… Kurtarıcının, kurtarmayı istediği yerin ananelerine sahip olması gerekir… Bu vatanın, Türkiye’lilerin vatanı olduğunu benimsemiş olması gerekir… Çünkü benimsemeyen biri sadece yanındaymış gibi yapar… Ama her daim tek düşüncesi, kendi vatanı ve milleti olacaktır… 

Tezat işte; “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” deriz… Sonra gider, onların parasını kendi paramızmış gibi yeriz… Samanlarını hayvanlarımıza yediririz. Esaret sahibi oluruz. El’e avuç açmış oluruz…

Tıpkı 1950’de Marshal yardımlarıyla ABD’nin “Siz yorulmayın, biz size hazır uçak ve motor veririz” demesinin üzerine, 24 yılda yüzlerce uçak imal etmiş uçak fabrikamızı kapatmamız gibi… Ya da üretim yerlerimizi yabancılara satmamız, özelleştirmelerimiz gibi…

Şimdi de işsizlik meselemiz sürekli büyüyor… Üretim tesislerimiz, kapasitemiz azalıyor… 

Çok değil bir sene önce 5 gencimizden 1’i işsiz iken, bu yıl 3 gencimizden 1’i işsiz… 1 gencimizden 1’i işsiz rasyosuna doğru her geçen gün biraz daha yaklaşıyoruz...

İşsizlik resmi olarak %14,7 açıklandı, gençlerde ise bu oran %26,7… 

Bu oranlar belirli bir çalışmanın akabinde ortaya çıkıyor tabi… 

Türk İş Kurumuna başvuranlar ve yapılan anket sonuçlarına göre oranlar bulunuyor… Mesela ankette soruluyor; “Son dört haftada iş aradın mı?” Yok aramadım dersen listeden düşüyorsun… “Yıllardır arıyorum, bulamadım, umudumu da yitirmiştim, param da bitti, gidemedim, arayamadım” cevabı da fayda etmiyor… 

Elbette bu anket uluslararası bir uygulama… Ama sanırım uygulama da uyumsuzluk var… Bu ve benzeri sebeplerden dolayı, ekonomistler işsizlik oranlarının ortalama %6 daha yüksek olabileceğini hesaplıyor… Ve gençlerde işsizlik %32’lere çıkıyor…

İşsizliğin büyümesi ve tabana yayılması ile; açlığın tabana yayılması eşdeğerdir… 

Eğer bu virüse, büyük şehirde yakalanmışsan, evin kiraysa, acılar tarif edilemez. İşte bundandır bu hafta Ankara’da, meydanda bir vatandaşımız kendini yakmak istemesi… “Faturalarımı ödeyemiyorum” diye bağırışları… Son bir ayda İstanbul boğaz köprüsünden tanıklık ettiğimiz intiharlar… Ve yine boğazda iki gün önce bir vatandaşımızın zorlukla ikna edilişi… 

Piyasalarda parasal döngü sağlanamadıkça, işsizlik daha da artacaktır. Üretim oranlarımız daha da düşecektir. Yine resmi verilerle son bir yılda sanayi üretimimiz %5,7 azalmış… 

İnanın ki! Son dönemde sıkça bahsedildiği gibi “Vergiyi tabana yaymak” marifet değildir… 

“Vergiyi gelire yayabilmek” ise marifete tabidir… 

Vergiyi tabandan değil, elde edilen gelir üzerinden toplamak en adil olanıdır.

Böylece gelir düzeyi düşük halk, fazlaca boynuna yüklenmiş dolaylı vergilerden kurtulur… Ve ekonominin tabanında bir kıpırdanma başlar… Az da olsa talep başlar… Fabrikalar talebi karşılamak için üretime başlar… Geliri artar... Hazineye ödediği vergisi artar... Üreten fabrika işçiye ihtiyaç duyar… Çalışan işçi daha rahat bir şekilde kendisinin ve ailesinin ihtiyaçları için daha çok alıma başlar… Ve talep biraz daha artar…

Piyasada parasal döngü başlar… Şirket, esnaf rahatlar… Krediler, çekler ödenmeye başlar… Binlerce alacak davası düşer… Bankalar rahatlar… Mahkemeler rahatlar… Adalete güven artar… 

Ekonomi işte böyledir… Dengedir… Adalettir… Doğru yönetemezsen; İnsanı, ekolojisini, ekosistemini, tabiatını üzer… Yönetirsen sever…