Ekim sonu itibarıyla ülke bütçemizin reel durumu açıklandı.
Maliye Bakanlığı sene başında açıkladığı 2013 yılı merkezi yönetim bütçesinde, 404 milyar TL ödeneğin, buna karşılık 370 milyar TL gelirin oluşacağını belirtmiş ve yılı 34 milyar TL bütçe açığı ile kapatabileceğini öngörmüştü.
Açıklanan ilk 10 aylık dilimi bütçe ile karşılaştırdığımızda, açık vermesine rağmen, az açık vermesi sebebiyle başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
10 aylık bütçe açığı 7,7 milyar TL gerçekleşti. Bu da sene sonunda hedeflenen 34 milyar TL açığın oluşmayacağını gösteriyor.
Açıklanan bir diğer önemli veri ise, faiz dışı fazla birikim rakamıdır. Faiz dışı fazla birikim 38 milyar TL olarak açıklandı.
Bu rakam çok önemli; faiz ödemeleri hariç, gider ve gelir arasında 38 milyar fazla çıkması, faaliyet kârlılığı da diyebileceğimiz olumlu farkı gösterir.
Yabancı yatırımcıların yani Türkiye’de ticaret yapacakların ya da hisse, bono satın alacakların öncelikle baktıkları rakamdır.
Türkiye’nin kredibilitesinin olup olmadığı bu veriden açıkça görülür.
Şirketlerde ise, FAVÖK ya da EBİDTA adı altında bu rakam hassasiyetle incelenir.
Bu rakam bürokratlara, yatırımcılara, ortaklara (varsa) geçmiş dönem borç ya da zararlarının ödenebileceğini veya ödenemeyeceğini gösterir.
İlk 10 ayda oluşmuş bütçe açığını detaylıca inceleyelim.
Hedeflenen açığın, azalmasındaki unsurun, devlet gelirlerin %18’lik artış göstermesinden kaynaklandığını görüyoruz.
Bu gelirlerdeki artışlar da, vergi tahsilatlarındaki artışlardan kaynaklanmış.
Geçen yıla göre, ilk 10 aydaki vergi gelirleri, 40 milyar TL artmış. Bu artışın 28 milyar TL’si ise, ÖTV ve KDV’den kaynaklanmış.
Bildiğiniz gibi ÖTV de, KDV de dolaylı vergidir. Tüketim yapıldıkça ortaya çıkar.
Tüketim yapanın gelir seviyesine göre değişmeksizin, her tüketimden aynı miktarda kesilen vergilerdir. Yani, aynı sigarayı değişik gelir grupları içse de, ödeyeceği vergi aynı kalır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun gücü ne kılıç gücüdür, ne de top-tüfek gücüdür.
Bugün bile hâlen gıpta edilerek incelenen ve birçok gelişmiş ülkenin taklit etmeye çalıştığı bu güç, Osmanlı’nın “adalet” anlayışından gelmektedir. Bu sayede ulus olarak kenetlenme en üst seviyelere çıkmıştır.
Geçen yıla göre, KDV ve ÖTV’nin tahmin edilenden daha fazla artması, Türkiye sınırları içindeki tüketimin arttığını da gösteriyor.
Geçen yıl ile bu yılın ilk 10 ayında, ithal edilen ürünlerden alınan KDV %20 artarken, ÖTV ise %27 artmış.
İç piyasa olabildiğince hareketlenmiş.
Fakat ithalata da biraz daha bağımlı hale gelmişiz, gerçek gelirimiz, ihracatımız ve üretimimiz zayıflamış.
Geçen hafta cari açık ve üretim ihtiyacından bahsetmiştik. İç piyasada yaşanan bu hareketlilik, maalesef üretim rakamlarında oluşmamıştı.
Tüm rakamlara bakarak gördüğümüz; tükettiğimizin altında üretim yapmamız, ileride başımızı fazlasıyla ağrıtacaktır.
“Hazıra dağ dayanmaz”
İthalatı azaltabilmemiz için, üreticilerimizin ellerini güçlendirmeliyiz. İlk olarak, rekabet gücümüzü en çok zayıflatan benzindeki yüksek fiyatları azaltabiliriz. Buradan elde ettiğimiz yüksek ÖTV vergisini kaldırarak, üretim maliyetlerini azaltan ilk ve önemli adımı atmış oluruz.
Sadece bu adım bile, bir ya da iki yıl içinde, ülkemizin finansal verilerini daha yukarılara taşıyacaktır.
Görünen o ki, 2013 yılında vergi gelirlerinin artması ile büyüme oranları da artış gösterecek.
Önemli olan ise büyümenin hangi kalemlerde yaşandığıdır. Devletin, ithalat KDV gelirlerinin artması ile oluşacak bu büyümesi, piyasalara katma değer sağlamaz.
Aksine borcu artırır, cari açığı yükseltir.