3 Eylülde başlayacak kapsamlı çözüm müzakerelerini biraz fazla gözümüzde büyütüyor gibi bir hava hakim… Durum, Annan Planı sürecinde yaşananlardan çok farklı değil! Yine saflar belirlendi, siyasiler ve sivil toplum, daha da önemlisi medya bu saflarda yerini aldı ve bildik tekerlemeler yine yapılmaya başlandı! Kıbrıs sorunu ile iç siyasetin aynı paralellik içinde olması da endişe verici boyutlara ulaşmaya başladı! Papadopulos’u çözümün önünde engel görenler, yeni bir umut şırıngasıyla Hristofyas ile bir barışın mümkün olabileceğini anlatmaya çalışıyorlar… Aslında çok da iyi biliyorlar ki, Papadopulos içi ve dışı bir olan, ama Hristofyas biraz iki yüzlü ve çelişkili açıklamalarıyla dikkat çeken bir lider… Hristofyas başka partili yetkilileri başka telden çalıyor! Hristofyas, çözüme çok yakın olduklarını söylerken, diğerleri Papadopulos’dan daha ırkçı bir yaklaşımla Kıbrıs Türküne nefes alma şansı vermeyen bir ekip… … Dünkü Rum basınında herkesin çok dikkatle analiz etmesi gereken bir haber yayınlandı; Vasilis Hristodulu adlı bir Rum psikolog Psikolojik Yaklaşım adlı kitabında, kapıların açılmasından sonra KKTC’ye geçen göçmenlerin psikolojik bir hastalık içine girdiklerini ve şok olduklarını yazmış. Öyle ya yıllardan beridir Rum tarafında yapılan faşist ve ırkçı propagandalarda Kuzey’de insanların mağarada yaşadıkları, pislik ve çöplükten geçilmediği, sokaklarda Türk tanklarının gezdiği yalanı söyleniyordu! Yapılan tüm propagandanın amacı, KKTC’nin hala Rum toprağı olduğu ve buraların işgal edildiği yönünde idi! Rumlara Kıbrıs sorununun 1974’de başladığı inandırılmış, Kıbrıs sorununun suçlusunun Türkiye ve askeri olduğu beyinlere şırınga edilmişti! Kapıların açılmasıyla birlikte Kuzey’e geçen Rumlar söylenilenlerin hiç de Rum yöneticilerinin dediği gibi olmadığını. Aksine burada yeni bir hayatın başladığını, burada ki insanların da kendileri gibi insan olduğunu gördüler… Bu görüşler Rum psikolog tarafından da aynı çizgide kaleme alınmış ve büyük bir cesaretle çok net olarak Kıbrıslı Türklerinin de hakları işlenmeye çalışılmış… Böyle görüşler ileride artar ve Rumlar imana gelip Kıbrıslı Türklerin de adada hak sahibi olduğunu kabul ederler mi bilinmez ama, umarız bu kitap bizim yetkililer tarafından iyi bir şekilde kullanılır ve hatta görüşmelerde bile delil olarak karşı tarafa sunulabilir… … Kıbrıs sorunu konusunda KKTC’nin yaşatılmasından yana olanlarla, Birleşik Kıbrıs diyenlerin her ikisine de saygı duymak gerek… Eğer olaya saygı ve demokrasi açısından bakarsak, belki de iç barış için iyi bir temel olur, ortak paydalarda buluşulması için bir fırsat yakalarız… Biz şahıs olarak hiçbir zaman Birleşik Kıbrıs’tan yana tavır koymadık, Annan Planına sıcak bakmadık. Ama Birleşik Kıbrıs cephesinde olanlara ve özellikle de görüşmecimiz Sayın Talat’a en azından samimiyetle şunları söyleyebiliriz; Özellikle Sayın Talat masaya bir devletin Cumhurbaşkanı ve görüşmecisi olarak oturacak ve önemli olan o masadan nasıl kalkacaktır? Masaya otururken, şu anda elimizde nelerin olduğunu bunların hangilerinin karşı tarafa teslim edileceğini, bundan sonra elimizde nelerin kalacağının hesabını iyi yapabilmeliyiz! Bir takım iç sıkıntılar nedeniyle halkımız bunalmış olabilir ve, ‘yeter artık’ demeye hazır olarak görülebilir ama, masaya hangi statü ile oturup hangi statüde kalkacağımız bir kere değil bin kere düşünülmesi gereken bir konudur… Kıbrıs sorununu çözeceğiz diyerek ileride hiç çözülemeyecek sorunlar yaratmamak için sağduyulu olmak ve halkın ortak iradesini arkaya almak en doğru yol olacaktır? “Ellerimizi havaya kaldırıp teslim mi olalım?” “Simerini gazetesinin makale yazarları, Kıbrıs Türk tarafının Kıbrıs sorunun çözümüne yönelik ilgisinin azaldığını sürekli olarak vurguluyorlar. Son günlerde Kıbrıs Türk gazetelerinde yayınlanan ve Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun çözüm istemediğinden bahseden anketi flama yaptılar. Yorumlarına her zaman havada asılı duran şu soru ile son veriyorlar: Mademki diğer taraf çözüm istemiyor, neden çözüm arıyoruz? Şimdi biz onlara soru soralım… Onlar ne öneriyorlar? Eğer durumun olduğu şekliyle kalmasını, yani bölünmenin kesinleşmesini tercih ediyorlarsa, açık bir şekilde söylesinler… Çok tehlikeli olsa bile, bu da bir çözümdür. Hiç kimse yeniden birleşme ile ilgili yolun güllerle döşeli olduğunu söylemedi. Çözüm yolu zor ve dikenlerle doludur. Ancak ısrar etmeliyiz, çünkü tek çözüm yeniden birleşmedir ve Kıbrıs’ın geleceği budur. Bazı kişiler bunun bilincine varsınlar. Ellerimizi havaya kaldırıp teslim olmayacağız. (SP Rumuzuyla – HARAVGİ)