Büyüme ve kalkınma için yatırım gerekir. Büyüyen bir ekonominin nimetlerini adil biçimde toplumun refahı için dağıtmak, kalkınmanın temelidir. Büyüme ve kalkınma arasındaki ilişki, çok kere karıştırılmaktadır. 2023 hedeflerine ulaşmak için yılda konsekütif, en az yüzde 7 büyümenin şart olduğu ifade edilmişti. Büyümeye dönük yatırımların finansmanı önemlidir. Bir ülke yatırımlarının finansmanı için ya kendi tasarruflarından kaynak yaratır, ya yabancı sermaye kullanır, ya da dış borca yönelir. Türkiye’de iç tasarrufların oranı, fevkalade düşüktür. OECD ortalaması olan yüzde 26, bizde sadece yüzde 12’lerdedir. Kısa sürede, Türkiye’deki düşük tasarrufları yeterli duruma getirmek, mümkün görülmüyor. Bu durumda yabancı sermayeden istifade edilebilir. Dünya Bankası verilerine göre, dünyada 1.6 trilyon dolar civarında olan yabancı sermayeden, Türkiye yararlanamıyor. Örneğin; Macaristan, Polonya, Çekya, Çin gibi ülkelerin çok altındadır. Türkiye’ye yabancı sermaye girişini sınırlayan faktörlerin arasında, güven, şüpheler, kar transferindeki zorluklar, bürokrasi bulunmaktadır. Türk bankacılık sektörü de, son yıllardaki gelişmelere rağmen, yabancı sermayeye güven vermiyor. Yabancı sermaye gelsin, denilerek gelmez. 

Devlet Planlama Teşkilatı, ülke kaynaklarını, kalkınma önceliklerine göre optimal biçimde düzenleyerek, kalkınma planları ve programlarına uygun olarak dağıtmaktadır. İç kaynakların yeterli olmaması durumunda, DPT, yabancı sermaye ve dış borçlanmayı, kaynak yaratmak için devreye sokar. Planlı bir ekonomi ve DPT, yabancı sermayenin güvencesidir. Türkiye’nin bir an önce büyüme, gelişme vetiresini tamamlayıp, ferdi refah kalkınmasını tamamlaması gerekiyor. Macro sonuçlar, mikro trendler, eşgüdüm olgusuna göre, maksimize edilmelidir. Kamu faaliyetlerinin lehte ve aleyhte ürettiği, pozitif, negatif, dışsallık söz konusu olduğunda, kamu mali disiplinini sağlamada etkinlik ve verimlilik sağlanabilir. Öncelikle kamu sektörünün, makro performansının arttırılması, sürekli katmadeğer üretimi, üretimi, yaratıcı rekabet açısından gereklidir. Katmadeğer üretimi sürecinde, fiziksel alt yapı dahil, beşeri ve parasal kaynakların, ahenkli şekilde, bir arada kullanılması gerçekleştirilmelidir. Macro iktisatta kullanılan, kamusal ürün ve hizmetlerin, topluma sunum sürecinde benzerliklerin, arka plan ve alt yapı faaliyetlerinin eşgüdümü, işbirliği değerlendirilmelidir. Kamu sektöründe gerçekleştirilen, Makro trendlerin, özel sektör faaliyetlerini de olumlu etkileyeceği, aşikardır. Kamusal proje yatırım ve sabit giderlerin finansmanının, vergi, emisyon, borçlanma, yabancı sermaye, ihracat, turizm gelirleri ile rasyonel biçimde karşılanması, makro nakit akışı düşünülmeden, yönetilmesi fevkalade önemlidir. Kamu yatırımlarında, göz ardı edilemeyecek israf tehlikesi vardır. Bilhassa, altyapı yatırımlarında, zaman, mekan, öncelik, fonksiyonel fayda, marjinal ortak yararlanma faktörlerine dikkat edilmemesi, fırsat maliyetlerinde negatif etki yaratabilir. Ayrıca, kamunun tek yada en güçlü alıcı olduğu, piyasaları yalnız yönlendirdiği durumlarda, açık, gizli, dolaylı sübvansiyon özelliği taşıyan uygulamalar, adil olmayan ekonomi politiğe, kaynakların yanlış kullanımına, kaynak israfına yol açar. Diğer enstrümanlar, teknikler yanında, kamu bütçesinin, gelir ve gider kalemlerini kapsayan fon kullanımında, etkin bir maliyet yöntemine yönelinmesi, tasarruf, kazanç sağlayıcı ortam yaratacaktır. Bu dinamikler, klasik diğer azaltıcı operasyonların ötesinde, katkı sağlarken, öngörülen değişim ve dönüşümün gerçekleşememesinin, toplumsal maliyetini de önemli ölçüde azaltacaktır. Kamu sektörünün çağdaş ve evrensel normlara uygun biçimde, vizyon ve misyonunun, yeniden belirlenmesi, amaç ve hedeflerin yeniden kurgulanması, politika, stratejilerin gerçekçi şekilde design edilmesi, raporlama, denetim, izleme süreçlerinin kalitesinin artırılması önemli bir aşama olup, hani şu hep söylenip de bir türlü yapılamayan, yapısal reformların esasını teşkil edecektir. Kamunun reel ve finansal sektörlerdeki, faaliyetlerinin makro ölçekte, stratejik yapılanmasına, etkinlik kriterlerinin olması gerektiği gibi yerine getirilmesine dönük uygulamalar, yeni bir organizasyonu zorunlu kılmaktadır. Strateji, eşgüdüm, ileri ve geri bağlantılar, kamusal yararlar, fayda, yarar analizleri, operasyon merkezi, reel söktürün, özendirilerek, teşvik edilerek, harekete geçirilmesi, yüksek strateji, vizyon, eşgüdüm işlevlerinin yerine getirilmesi için, merkezi, etkin bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu otoritenin adı Devlet Planlama Teşkilatıdır. Tamam da DPT var mı?... 

1961 Anayasası ile 30 Eylül 1961’de kurulan “plan değil, plan lazım” felsefesini, planlı kalkınma şarttır, diyerek değiştiren çok değerli uzmanları bünyesinde bulunduran, yaklaşık 60 yıldır hazırladığı, uygulattığı, kalkınma planları, yıllık programlarla, Türkiye’yi kalkındıran “İyi ki Planlama var” dedirten, DPT, yok edilmiş, kaldırılmış, uzmanları oraya buraya sürülmüştür. Plan disiplininden haz etmeyenler, tekrar, “Bize Plan Lazım..” noktasına gelmişlerdir. Anlayamadığım bir husus var... DPT’yi, kaldıran, gücün içinde DPT’de yetişmiş, Bakanlık yapmış, DPT Uzmanı arkadaşlarımız var... Peki, onlar, “Efendim hata ediyorsunuz, DPT kaldırılamaz,” demiyorlar....  Biz DPT uzmanları adına “Uzman Namusu” denilen olgu içinde, başımıza ne gelecek diye düşünmeden, amirlerimize, Demirel’e, Özal’a, Cantürk’e, Kuruç’a, Aytur’e düşünce ve önerilerimizi çekinmeden söylerdik. Çoğu zamanda bundan dolayı takdir gördük... Bu hata yapılmamalıydı... Kamuda, özel sektörde, Türkiye, DPT’nin kaldırılmasıyla, akut, iktisadi krize girmiştir. DPT’nin hazırladığı, kalkınma planları yolu ile kalkınma terkedilmiştir. İşsizlik, ciddi boyutlardadır. Özel sektör yatırım yapamıyor. Kamu yatırım fonları yetersizdir. Sık sık açıklanan paketler, ciddiye alınmıyor. Ekonomiye ilişkin konular, asıl platform olan TBMM’de ele alınmıyor. Türk Milleti, Türk Halkı çağ atlayan, büyük ve güçlü Türkiye tablosunu hak ediyor. Biz DPT uzmanları, Türkiye’yi dünyanın en gelişmiş, muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için gece-gündüz çalıştık. Özal, Demirel, hedef koydu: “Türkiye dünyanın en gelişmiş, ilk 10 ülkesi arasına girecektir,” diye.. Aynı gemideyiz, Türkiye iyi yönetildiği takdirde yetişmiş insan gücü, kaynakları, potansiyeli ile kalkınabilir. Bunun için vizyon, misyon gereklidir. 

Şimdi şunu ifade edeyim. Diyelim ki, DPT’yi kaldıranlar, hatalarından ders alıp, tekrar hayata geçirmek istediler. Bizim yetişip, gece-gündüz, fedakarca çalıştığımız DPT’nin ruhuna, ambiyansına, üstünlüğüne, etkinliğine ulaşmak o kadar zordur ki, imkansızdır... DPT, sadece planlı gelişmeye hizmet eden değil, tüm devlete ve özel sektöre çok değerli yöneticiler armağan eden, adeta bir Enderun idi. Böyle bir kurumu, tekrar yaratmak, bana göre ölüyü diriltmekle eş anlamlıdır. Devlet Planlama olayı, yaşanmış ve bitmiştir... Ben, DPT Mensubu, plancı olmakla iftihar ediyorum...