Bu garipleştirilmiş komünist rejim; her zaman “hadi komünist olalım” diyerek başlamıyor. Bazen de adım adım, fark ettirmeden yanında bitiveriyor.

Bir gün, bir bakmışsın ki! İnsanlar devlet lojmanı mantığı ile toplu konutlardan ev kiralamaya çalışıyor. Hatta bunun için gidebileceği en üst makama, Cumhurbaşkanına bile çıkmayı göze alabiliyor.

Halk, rant ekonomi politikaları ile yükselen kirasını ödeyemediği için toplu konutlara kiraya çıkmaya çalışır. Nispeten kiralar burada daha uygundur. Rantın boyutu büyüdükçe, satın alma imkânı olmaz. Mülksüzleşme hızlanır. Ev kirası ödeme imkânı kalmaz. Ve daha fazla kişi devletin elinde kalmış, satılamamış, stoklarda yaşama hücüm eder. Stoklar, ucuz devlet lojmanına dönüşür. Toplum, yaratıcılığımızı artıran o eski cumbalı, estetiği yüksek evlerden… Estetiği olmayan, insani yaratıcılığı bitiren, keyif alınamayan, ilham perisinin uğramayacağı, birbiriyle aynı, dümdüz duvarlardan ibaret, yüksek, çok katlı, ruhu çökerten, bir çok mezhebe göre mekruh sayılmış sarı renge çalan lojmanlarda eşitlenme başlar.

Emekli maaşlarında da eşitlenme başlar.

Zam dönemlerinde; çalışırken, yani sigorta primi ödediği yıllarda yüksek prim ödeyenlere ve yüksek emekli maaşı bağlananlara daha az zam yapılmaya başlanır. Buna karşılık az prim ödemiş ve az emekli maaşı alanlara yüksek oranda zam yapılır. Oran farkları, orantısızlığı getirir. Hak, hak edenden alınmış olur. Kısa süre içinde emekli maaşları tabanda eşitlenme başlar.

Sosyal güvenlik primlerinde de eşitlenme başlar.

Ücretler, enflasyon ile aynı oranda artmayınca SGK tavanından prim ödeyenlerin sayısı bir elin parmakları kadar kalıverir. Yönetici maaşı dahi ancak SGK tabanı kadar kalır. Haliyle sigorta primi de tabandan, alttan ödenir. Gelecek yıllarda emekli olacaklar bile, taban emekli maaşında şimdiden eşitlenmeye başlar.

Vergi afları ile vergi eşitliği başlar.

Düzenli olarak yüksek cirolu, inşaat, AVM, havaalanı, madencilik vb. bazı şirketlerin yüksek miktardaki vergilerini silme kanunu çıkar. Eş zamanlı olarakta genel af ve yapılandırma çıkar. Affı yayarak, birilerini kolluyormuş görünmemek, göze çarpmamak gerekir. Gelirini, vergisini hiç beyan etmeyenler en alt seviyeden vergiye tabi tutularak af edilir, incelenme, yüksek cezaların çıkma kaygısı sona erdirilir ve taksitlendirilir. Vergisini beyan edip ödemeyenler de cezaları silinerek, yine taksitlendirilir. Zamanında ödeyenler ise sadece pişman olmuştur. Ödeyenlerde, ödememenin sağlıklı olduğu düşüncesine sevk edilir. Ve zamanla kimse vergi ödemez olur. Aflar ile herkes tabandan ödemeye tabi olmak ister. Ve tabanda vergi eşitliği başlar.

Yeni vergi planlamaları herkese eşitmiş gibi davranır.

Dolaylı vergiler, denk bütçemizdeki toplam vergimizin %32’si olan ÖTV, ÖİV, KDV, MTV, şans oyunları vergisi, dijital hizmet vergisi, konaklama vergileridir. Ne üzücü ki gelir üzerinden alınan vergiler denk bütçede sadece %26 oranında kalmıştır. Ve bu gelir üzerinden alınan vergi yüzdesi her yıl azalmaktadır. Adım adım gelirden alınan vergilerin azalması, zengin, fakir herkesin eşit ödediği dolaylı vergilerde artış getirir. Ayda bir milyon TL kazananda, 7.500 TL emekli maaşı alanda soda, beyaz eşya, sigara, telefon, mikrofon, radyo, yağ, benzin, araba için aynı tutarda ÖTV, KDV öder. Gelirden alınan vergiler ise, vergi aflarının düzenli ve sıkça yapılması ile gitgide azalır. Toplum, kısa sürede vergi tabınında eşitlemeye başlar.

Doyumsuzlukta eşitlenme başlar.

Ücretlerin, gelirlerin tabanda eşitlenmesiyle alım gücü iyice azalmıştır. “Her koyun kendi bacağından asılır” mantığı öne çıkmaya başlar. Herkes kendini kurtarma derdine düşer. Halbuki toplumca ve insanca yaşamak bu değildir. Öncelikle insan yaşamı için koyun örnek alınamaz. Ki koyun bile bir meydanda, bacağında asılı kalsa ertesi gün leş kokusu ile tüm meydanı rahatsız edecektir. Ama bu garip düşünce hakim olduğunda gözlerde doymak bilmez. Kendini ve çocuğunu kurtarma derdi gözleri karartır. Başka evlatları gözler görmez olur. Toplumda da doyumsuzlukta, açgözlülükte eşitlenme başlar.

Üretimsizlikte eşitlenme başlar.

Yükselen maliyetler, temel üretim malzemelerine, elektriğe, doğalgaza, benzine, vergiye gelen zamlar üretenlerin kârlılıklarını düşürür. İşveren gemiyi yüzdürmek için çare bulamaz, döner işten çıkarmalara başlar. Aynı yükselen maliyetler çalışanları yani tüketicileri de vurmuştur. Ücret zamlarıyla tabanda eşitleme çabası, tüketicilerin alım günü düşürmüştür. Üreticiler, almakta zorlanan tüketicilere yükselen maliyetlerinin azını yansıtabilir. Ve zamanla zarar başlar. Sermayelerini koruma içgüdüsü ile; ülkenin rant ve faiz kapılarına dayanmak zorunda kalırlar. Bu kendini kurtarma çabası, sarmalın boyutunu da genişletir. Sermayeler rant kapılarında birikmeye, tembel tembel beklemeye başlayınca… Toplum da üretimsizlikte eşitlenmeye başlar.

Liyakâtsızlikte, kayırmada eşitlenme başlar.

Az bulunabilen iş imkânı, hükümette yetki sahibi olanlara yakınlarını işe yerleştirme isteği getirir. O işe layık olan, liyakât sahibi olan değil… Yüksek mercilerde tanıdığı olanlar iş bulabilir. Eşitleme gayreti ile azaltılmış iş imkânları toplumu liyakatsizlikte, laiksizlikte, kayırmada eşitlemeye başlar.

Azalan ahlaki değerde eşitlenme başlar.

İşsiz kalmış, tembel bırakılmış toplum, yaşama kaygısını derinden hissetmeye başlar. Evde çoluk çocuğu vardır. Barınma, ısınma, yeme-içme, eğitim, iletişim gibi yaşadığı döneme, 21 inci yüzyıla ait temel ihtiyaçları karşılama zorunluluğu vardır. Kendi değerlerini hiç sayıp, o gün kim güçlüyse onun koltuğunun altına girmeye çalışır. Yarınının garantisi olarak bir insan görülmeye başlanmıştır. Onun sözünden çıkmaz. Kula kulluk eder. Sorgulamadan, o ne derse onu yapar. Ve haliyle ahlaki azalışta eşitlenme başlar.

Sadakaya muhtaç kalmada eşitlenme başlar.

Milli gelirden en çok payı kendine alanlara, sadakati de satın alma fırsatı doğmuştur. Çalışmasına gerek duymadan insanlara sadaka verilmeye başlanır. Sen çalışma ben sana bakarım denilir. Kendine, sorgulamayan, sadık insanlar yaratılır. Amaç tabi ki muhtaç kalmış kişinin dünyaya geliş amacını köreltmektir. Nasıl sadakaya muhtaç kaldığını sorgulayamayan toplum! “Allah onu başımızdan eksik etmesin” demeye başlar. Kula kulluk hızla yayılır. Sadakaya muhtaçların, sadakatte eşitlenmesi başlar.

Kültür kaybında da eşitlenme başlar.

Toplumun yaşayış biçimi tabana evrilince, düşünce, sanat gibi değerler zinciri de bozulur. Çocukları, geleceği için canını düşünmeden vermiş o toplum, onların geleceğini tüketmekte sakınca görmeyen, canavar topluma dönüşür. Alınan dış borçlara, verilen esaretlere göz yumma başlar. Haliyle atalarından kendine aktarılan ne varsa bir bir yıkılır. Kültür yozlaştırılmıştır. Kültür kaybı tabana hızla yayılır. Kültür yokluğunda eşitlenme başlar.

Komünizmin sevilmemesinin temel sebebi; halkı tabanda birleştirmesi ve bunu periyodik, bilinçli baskılar ile yapmasıdır. Halbuki insanlıktan istenen sınav; toplumu ılıkta, ortada birleştirerek huzuru, gülmeyi, neşeyi, geliri, işi, aşı herkese dengeli yayabilmektir.

Biliriz ki altlarda, tabanda çiyan olur, kurtçuk olur, kakalak, sülük olur. Vahşi ve ahlaki olmayan bir yaşam olur. İnsanlık kesinlikle orada yaşamak için donatılmamıştır. Bu sebeple insana tabanda yaşama, yasama, adalette yoktur.

Yüz sene önce oyundan çıkarılmış, tabana düşmüş halkı, ayağa kaldırıp, dev adımlar atarak ortaya, huzura, işe, aşa çeken atalarımıza minnettarız. Onlara yakışır evlatlar olup, vahşi kapitalizmin ürettiği garip bir komünist anlayışa evrilemeyiz. Çocuklarımızı diri diri tabana, solucana, kurda, kakalağa emanet edemeyiz. Lümpen bırakılamayız. Kabalaşmış, hımbıl, zavallı bırakılmış, verimsiz halde yumru şekilde öylece duran bir parça toprak gibi yaşayamayız. Bizler insanız… Yaradılış amacımız buna müsaade etmez…