Kurultaya Doğru CHP’ni Hatırlamak
Dr. Metin ERİŞ
Hafta sonunda CHP yine Olağanüstü Kurultaylarından birine gidiyor. Bu Kongre ile bazı kesimler, CHP’de statükodan yenileşmeye dönüşümünün gerçekleşeceği veya halka gidiş arayışlarının, sn Kılıçdaroğlu’nun ekibiyle, tahakkuk edeceği düşüncesi yayılmağa çalışılıyor. Bunlar ümid olarak güzel şüphesiz. Ama bizim neslin CHP’deki bu tahterevalli oyununun yeni olmadığını hatırlamaktan uzak olmadığını söylemem biliyorum bazılarını kızdıracaktır. Fakat ne yapalım ki işin gerçeği böyle... Zira CHP, dün olduğu gibi bugün de, kendisini Cumhuriyetin bânisi kabul etmekle kalmayarak halkın yönetim hakkının kendisinden başkasınca sahiplenilmesine de tahammül göstermemektedir. Bu yüzden halkı anlamayı, onun inanç ve yaşayış biçimine saygı göstermeyi değil, onu adam etmeyi hedefine almıştır!.. Kullandığı araç ise Kemalizmdir!..
Atatürk’ün pragmatik devlet adamlığı çizgisinde yer almamış olan bu ideolojik saplantıyı, ondan sonra CHP halkı tepeden tırnağa şekillendirmenin aracı olarak kullanmış; bununla kalmayarak Kemalizm’i siyasi çıkarına göre yorumlatarak halk iradesinin tecellisini “irtica. mürteci vb.” ifadelerle darbelerin alt yapısının oluşumunda kullanmaktan kaçınmamıştır. 1960 Darbesine giden güzergâhta, özellikle gençlik üzerinde tahrik edici unsur olarak vehme dayatılan bu “izm” kullanılmış ve sokağa döktürülen gençlik hareketleriyle darbenin alt yapısı oluşturulmuştur. Geçtiğimiz günlerde şu veya bu bahanelerle başlatılan öğrenci protestolarının son durağı olarak SBF’deki “yumurtalı saldırı” meselesi gündeme gelince, geçmiş yıllardaki tahrikleri hatırlamaktan kendimi alamadım. Ve olayın vukuunda CHP’nin yeni Genel Sekreterinin saldırıyı ânında “faşizm” olarak isimlendirdikten sonra hemen ertesinde çark ederek “iktidarın susturma politikalarına yapılan tepki” olarak ifadelendirmesi beni geçmişe taşıdı. Bu tavır, yani işine geldiğince değerlendirme anlayışı, galiba genelde siyasilerimizin çoğunluğunda olmakla beraber, CHP’de veraseten intikal etmekteydi! Dilerseniz, CHP’nin Millî Şeflerinden intikal etmiş olduğu anlaşılan ve farklı yıllarda gençlikle ilgili iki farklı beyanatını satırlarımız alarak biraz geçmişe dönelim. Bakınız İsmet paşa iktidardayken ve sonra muhalefetteyken “gençlik hareketlerini” nasıl değerlendiriyor…
Yıl 1950. Ama henüz 9 Mayıs, yani seçimler kaybedilmemiş: “Mâsum üniversite talebesinin büyük kitlesi içine girmek fırsatını bulmuş olan politikacılar, Üniversite talebesi adına memlekette ehemmiyetli bir mesele çıkarmışlardır. Biz seçimlerden sonra ehemmiyetle bu meseleyi ele alacağız. Fakat haber vereyim ki aile, babaların göz nuru ve memleketin istikbali ve dayancı olan gençlerimizin içinde ufak bir kısmının olsun tahrik politikacılarının insafsızlığına kurban olmalarına kayıtsız kalmayacağız.” Aradan üç yıl geçmiş ve bu defa İnönü muhalefettedir. Yıl 1953 “Gençler! İktidar size teveccüh etmektedir. Milletimiz önümüzdeki seçimlerde CHP’yi tekrar iktidar vazifesine davet edecektir. Genç arkadaşlarım! O gün için ciddi olarak hazırlanınız.”
Görüleceği üzere siyasilerin ve özellikle CHP’nin en büyük hastalığı yukarıdaki satırların da ortaya koyduğu üzere “samimiyetsizlik ve işine geldiğince” dir! Tabiatıyla birilerinin buna “siyasetin yapısı bunu gerektirir” veya “siyaset icabı” budur gibi sığınma notları koyacağını biliyorum. Fakat işte o yüzdendir ki siyasetçi itibar kaybetmekte veya iktidara vasıl olmak hayal dünyasının arkasında kalmaktadır! Bu arada samimiyetten söz edildiğinde şu son bir yıl içerisinde CHP’de yaşananları ibretle gözlememek imkânsızlaşıyor. Önce bir kaset oyunu ile Deniz Baykal bey Genel Başkanlıktan uzaklaştırılıyor!.. Görülen, tezgâhta genel sekreter sn Sav ile bay Kılıçdaroğlu’nun olduğu! Sonra Kılıçdaroğlu, yıllar önce tıpkı Ecevit’in İnönü’ye yaptığı oyunun bir başka versiyonu ile Önder Sav’ı bertaraf ediveriyor! Bütün bu gelişmeleri “etik bularak alkışlayan” ve yandaş olmayan(!) bir grup aydın ve basınsa tezgâhın başka parçaları! Çünkü sn Kılıçdaroğlu, tıpkı yıllar önce Kasım Gülek’in ve Bülent Ecevit’in ortaya attıkları “parti içi demokratikleşmeden” söz ediyor.. Her ne kadar sn Kılıçdaroğlu’nun sabah söylediğini bir süre sonra unutma, yalanlama veya tevil etme gibi davranışları olsa da, neticede acemiliktir deyip geçmek mümkün. Ama “çarşaf liste” iddiası parti içinde demokrasinin gerçekleşeceğini vurgulamakta ve halka gidişte atılacak adımların ilki görüntüsünü veriyor!..
Kurultay gündeme gelince, alışılmış dönüşlerden biri ortaya çıkarak “blok liste” gündemin başköşesine kurulacaktır!. Çünkü “tek ses, tek otorite” alışılmış bir uygulamadır bizim siyaset literatürümüzde! Tabiatıyla bunlar CHP’nin iç işleri bizleri fazlaca ilgilendirmeyebilir! Ama ya CHP’nin halkçılığı! Bildiğim kadarıyla, bazıları flamalarında kalmışsa da bu hâlâ uygulanması varsayılan ilkelerinden biri. Bunu da ispat etmekte zaten CHP’nin liderleri halkçılığı şekille başlamakta bayağı başarılar! En hoşuma gideni de “halka gitme” ifadeleridir, ki çoğu defa bunu “halka inme” şeklinde de beyan etmişler ve işe kasket giymekle başlamışlardır. Fakat hemen hatırlatmakta fayda var Sn Kılıçdaroğlu bu başarılı kasket giyicilerinin ilki değildir. Bunun iki öncesi bulunmaktadır. Birini pek çok okuyucumuz hatırlayacaklardır. Sn Ecevit kravatsız mavi gömleği ile olduğu kadar kasketi ile de ün salanlardan biriydi. Ama onun da öncesi bulunmaktadır. 1950’li yıllardan başlayarak CHP’nin mütemadiyen seçim kaybetmesini araştıran ve kayıpların sebebini “halkçılık” ilkesinin gerçekleştirilememesinde gören bunun için de öncelikle halka gitmek gerektiğini vurgulayan Kasım Gülek, genel sekreterliğinin ilk hareket noktasını “şalvar ve yemeni” giyerek bezeyecekti! Tabiatıyla bu kıyafet değişikliğinin ne kadar başarı getirdiği tartışılır ama görülen o ki CHP “halka gitmenin yolunun” öncelikle şekille kâim olduğunu inancından günümüze kadar hiç inhiraf etmemektedir! Sahi unutuyordum. Kaskete ilave olarak şimdi bir de Ecevit mavisinin CHP’nin gündemine oturmasına sevindim doğrusu! Böylece 1950’li yıllardan 1970’lere ve nihayet 2010 sonrasına ne kadar ileri adımlarla gelmekte olduklarını teyit etmiş oluyorlar. Zaten CHP’nin şekle bağlılığının delillerini araştırmağa kalksak sayfalarımız buna yetmez. Fakat şurası da muhakkak geçmişi ve milli şeflerinin ortaya koyduğu muhalefet anlayışını bihakkın yerine getirmekte hiç tereddüt etmemektedirler. Meselâ 28 Ağustos 1950’de İnönü’nün radyoda yaptığı konuşmadaki şu cümlenin altına Ecevit’in veya Kılıçdaroğlu’nun isimlerini koysanız, zaman farklılığını bile düşünmeniz gerekmeyecektir: “Bu iktidarın idaresindeki memleket baştan başa huzursuzluk içindedir..” Yahut 1954 yılında söylediği şu cümlenin de altına Ecevit’in veya Kılıçdaroğlu’nun adlarını yazabilirsiniz, zaten belki sadece kelime değişiklikleri içinde aynı söylemi tekrarladıklarını görürsünüz. Ve sanırım CHP’nin ne kadar da ilerici bir parti olduğunu bir kere daha böylece teyit etmiş olursunuz!. İşte İnönü’nün 1954 seçimlerine giderken söylediklerinden bir demet: “Memleketin şurasında burasında yaptıkları konuşmalarda temel atma törenleriyle övünüyorlar. İnsaf ediniz, bir günde 500 milyonluk taahhütlere giren, ihaleler yapan bir iktidarın ciddiyetine mercimek kadar aklı olanların inanmasına imkân var mı? Yabancı sermaye hakkında İstanbul’da da söyledim, bu kapitülasyon devrini açmaktır. Bugün Afrika devletleri kendi topraklarını işleten yabancılara karşı ayaklanmışlardır. İktidar gül gibi toprağımıza yabancı sermaye getirmek istiyor.”
Ne dersiniz? CHP 1950’li yıllardan günümüze kaç arpa boyu yol almıştır acaba? Blok liste mi, ne fark eder ki nasıl olsa çarşaflanacak görünmektedirler…
Yorumlar