Türkiyede, 35 il’de kentsel dönüşüm’ün başlaması ile, şehrin merkezinde yaşayan bir çok ailenin de gündemine kentsel dönüşüm oturmuş oldu. Nasıl sonuçlanacağı merak ediliyor. Bu işten fayda sağlayacaklar mı? yoksa maddi olarak zarar mı edecekler? O da kafalarındaki soru işareti...
Kentsel dönüşüm’ün başlamış olması, öncelikle deprem durumu sebep gösterilse de, tabii ki değil. Öyle olsaydı On yıl önce başlanması gerekirdi. Bir çok can kaybı yaşadığımız o büyük afet 1999 yılındaydı. Her ne sebep gösterilirse gösterilsin, bunca sene beklenmezdi.
Gerçek sebep biraz farklı.
Daha önceki yazılarımda da, Türkiye bankalarının devlet gözetimde olması sebebiyle, küresel ekonominin bugün yaşadığı sorunların, Türkiye de hissedilmediğinden. Ve yine bu sayede bankalarımızın Goldman Sachs’a yem olmadığından bahsetmiştik.
Evet doğru, Türkiye üretim olarak istenilen seviyede değil, enerji’ye bağımlılığı çok yüksek, ithal mallarını işleyerek, ihracatını yüksek tutabiliyor. Tüm dünyanın çıkış aradığı şu dönemde, tabii ki daha iyi yönetilerek avantaj sağlanabilirdi. Yine bu dönemde, komşu ülkelerle de aramızın iyi olması ayrıca fayda sağlayabilirdi. Ama bunlar olmasa da, Türkiye’nin hala en büyük artısı, ABD’nin ve Avrupa’nın pençesinden bir türlü kurtulamadığı finans kapitalizm’ine bulaşmamış olması.
Bu sayede, hala yabancı yatırımcı İMKB’de işlem yapabiliyor. Derecelendirme kuruluşları Türkiyenin notunu yükseltebiliyor. Türkiye bu sayede, dünyanın ılıman limanlarından kabul edilebiliyor. Bu güvenli ortamıyla da Dünyanın yeni finans merkezi olmaya aday, kısmen ortadoğunun teşvikleri ile, bu yöne yönlendiriliyor. Bu yönlendirmeyi de, yine daha önce bahsettiğimiz ABD bankalarının kumarhane ekonomisine borçluyuz.
Yine Türkiyenin, denetimli banka ekonomisi, Türk şirketlerinin de daha fazla değerlenmesine sebep olmaktadır. Dexia, 2006 yılında Denizbank’ı 3,2 milyar USD’ye satınalmıştı. Bu yıl içinde ise, Dexia yapmış olduğu yatırımlarla birlikte, Denizbank’ı 3,7 milyar USD’ye Sberbank’a satabildi. Sadece üç yılda 500 milyon USD kazanç sağladı. Marka değeri yükselen sadece Denizbank değil, bu sayede bir çok Türk firması değerlenebildi.
Dexia’nın şu sıralar kurtarılma çabalarıyla, Belçika ve Fransa devlet’i tarafından sürekli sermaye ilave edildiğini de hatırlatmak isterim. Bu arada Dexia bir kamu bankası, Ziraatbankası gibi. İki kamu bankası arasındaki fark ise; birini devlet finanse etmek zorunda, yoksa mudileri ve yatırımcıları zarar görecekler, diğeri ise sağladığı fayda ile, ülke hazinesine destek vermektedir.
Bu sebeplerden, dünya’nın gözü Türkiye de; Bugün dünyanın finans merkezi olarak kabul edilen Londra, New york, Şangay, Hong kong’un yanı sıra, artık İstanbul’u da finans merkezlerinin içerisinde sıralayabiliriz.
Hemde yatırımcılar için önemli bir ayrıntıyla, şu an için metre kare fiyatı en ucuz finans merkezi.
Belki de bundan 20 yıl sonra, Avrupa ve ABD’nin tükenmiş, bölünmüş yada Devlet değilde güçlü bir şirket olarak anılırken, Türkiye Devletini ekonomisi güçlü ve iktidar konumunda görebiliriz.
İstanbul’un kentsel dönüşümünü, tamamen bu gözle değerlendirmek, doğru bir yaklaşım olacaktır. Yerleşim şehir dışına taşınmış, şehir içinde ise büyük, dev kuleler, moda, eğitim, eğlence, araştırma, teknoloji, sanat ve şirket merkezleri ile, devlet denetimli bir finans merkezi.