Meşhur bir söz vardır: “İlmi bir mesele ilmin elinden cehlin eline düşerse hakikatini kaybeder ve ortaya akla hayale sığmayan gariplikler çıkar.”
Gerçektende günlük hayatımız içinde buna benzer birçok hâdiseyle karşılaşıyoruz.
Uzmanlık alanı olsun olmasın; maşallah herkes her konuda en büyük uzman!
Cahillerin en büyük uzmanlık alanları ise maalesef din.
Daha yüzüne Kur’an okumasını bilmeyen, kaynakları orijinal dilinden okuyamayan bazı cahiller ulu orta din konusunda ahkâm kesmekten çekinmiyor.
Kanaatimce, “Cahil cesur olur” sözünün darbı mesel haline gelmesi galiba bu tür cahiller sebebiyle ortaya çıkmıştır.
Geçenlerde katıldığım bir konferansta hiç yeri ve zamanı değilken, konferansçıyı takdim eden bir kişi meseleyi dini bir konu olan “İslâm’da devlet” meselesine getirerek hükmünü verdi: “Kur’an’da devletle ilgili hiçbir kayıt yoktur.”
Şimdi ben bunun neresini düzelteyim ki?
Sanki mübarek, Ku’ran’ın her tarafını karıştırdı, araştırdı ve “Kur’an’da devletle ilgili hiçbir kayıt yoktur.” hükmünü verdi!
“Kur’an’da şu mesele yoktur” diyebilmek için Kur’an’ın bütün muhkem ve müteşabih ayetlerini, manaları bilmek gerekir. Bu hakikatleri bilmeden ahkâm kesmekten öte bir mana ifade etmeyen bu hüküm, kanaatimce cahilliğe gösterilecek en çarpıcı misallerden birini oluşturmaktadır.
İşin ilginç yanı, “Kur’an’da devletle ilgili ayet yoktur” diyenlerin tümü belli bir beşeri ideolojinin mensubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle bir hüküm vermekle ideolojilerini yerle bir edecek Kur’an’ı devreden çıkararak, kendi ideolojilerine yer açmak gibi bir gayeleri olduğu da sırıtmaktadır.
Bir zamanlar meşhur hocalardan biri kitapları çok sattığı zamanlarda “Peygamberimizin bir tek hadisi vardır, gerisi uydurmadır” diye bir hüküm vermişti de, kendisine şöyle demiştim: “Siz, sıradan bir Müslüman olarak din hakkında otuzdan fazla kitap yazdınız da vahyi bize getiren Peygamberimiz (sav) sadece bir lâf mı etti? Böyle bir şeyi akıl, mantık, ilim kabul eder mi?”
Geçmiş yıllarda aynen o meşhur hocaya dediğim gibi bu seferde, “Kur’an’da devletle ilgili hiçbir kayıt yoktur.” diyen mübareğe şöyle bir soru sordum:
“Kur’an’da aile hayatından, ticarete, boşanmaktan evliliğe, zekâttan cezalara, diyetlerden nafakalara, dünyadan ahirete kadar hemen her alanda bahisler var da, hayatımızın önemli bir dilimini oluşturan Devlet, siyaset hakkında hiçbir şey niye olmasın?”
Verdiği cevap tıpkı, “Kur’an’da devletle ilgili hiçbir kayıt yoktur.” hükmü gibi temelden yoksun oldu.
“Müslümanların kurduğu devletten söz edebiliriz ama İslâm devletinden söz edemeyiz!”
Hâlbuki şöyle en hafifinden bir göz gezdirdiğimizde bile Kur’an’da devlet yönetimi ile ilgili açık olarak en az 250 ayet bulmamız mümkündür.
Bir zamanlar bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapan Demirel bile, bütün laikçi mantığına rağmen, Kur’an’da devlete ait ayetleri görmüş, ancak laikliğin gereği olarak, “Kur’an’ın 230-232 ayeti bu zamanda uygulanamaz” demişti.
Demirel’in uygulanmaz dediği ve Kur’an’ın devlet yönetimiyle ilgili birkaç ayetini aktarmadan önce isterseniz İslâmî devlet kavramının ne anlama geldiğine kısaca değinelim:
“İslâmî devlet, müminlerin İslâm’a (Kur’an, Sünnet, icma, kıyas ve diğer şeri deliller) göre teşkilâtlandıkları ve güçlerini İslâm’dan aldıkları, yeryüzünün her yerinde veya herhangi bir bölgede İslâm’ı bütünüyle yaşamak üzere kurdukları şeri kişiliğin adıdır.
Devlet, Müslüman tebaasıyla birlikte Allah’ın (cc) yeryüzündeki halifesi ve hükümlerinin uygulayıcısıdır. Bu güç, Allah’a (cc) mutlak anlamıyla kulluğu gerçekleştirmek ve İslâm hükümlerinin uygulanışını sağlamak için kullanılacaktır. İyiliği emredecek, kötülükten sakındıracaktır. Müslümanların eli altında bulunan yere verilen isim veya Şeriatın Müslümanların hüküm ve iktidarıyla korunduğu müessese olarak buna Dâru’l-İslâm denilmiştir.
İslâmî devlet, insan kaynaklı bütün bağlamlardan aykırı bir konumda yer alır. İslâmî devlet bir gaye değil, İslâm’ın uygulanması için bir araçtır. Kuruluşunun asıl amacı, İ’lây-ı Kelimetullah’tır, yani Alah’ın adının bütün âlemlere yayılması ve İslâm’ın insanlara tebliğ edilmesidir. Görevi, Müslümanların İslâm’ı yaşamalarını sağlamak ve buna zemin hazırlamaktır. İmam Gazali, “İslâm açısından devletin gereği tartışılamaz” diyerek meseleyi güzel özetlemiştir.
“Allah’a itaat ediniz, Resule de itaat ediniz ve sizden olan emir sahiplerine de...” (Nisâ, 4/59). Bu buyruk, imamın varlığına ve gerçeğine delâlet eder. “
Aralarında Allah’ın (cc) hükümlerini uygulayacak, Allah Resulü’nün (sav) getirmiş olduğu şeriatın hükümlerine göre onları yönetecek adaletli bir yöneticinin emirlerine itaat etmenin gereği üzerinde bütün Ehl-i Sünnet, Şia, Mürcie, Hariciler vb. mezhepler ittifak halindedir.
Zaten sadece, “Onlar o müminlerdir ki, eğer kendilerine yeryüzünde bir iktidar mevki verirsek namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler; iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. “ (Hacc, 22/41) ayetinde bile İslâm devletinin tanıtıcı bütün özelliklerini bulmak imkânımız vardır.
Hz. Peygamber (sav) İslâmî devletin temelini Akabe biatları ile atmıştır. Medinetü’n-Nebi denilen Yesrib şehri, İslâmî devletin kurulduğu ilk mekândır. Burada ilk İslâmî anayasa da hazırlanmış ve yürürlüğe konmuştur. Resulullah (sav) Medine’ye hicretinden vefatına kadar geçen süre boyunca İslâm devletinin gerekli bütün temel kurumlarını, vahyin rehberliğinde tek tek şekillendirmiş, Ashâb-ı kiram da bu kurumların ferdî ve sosyal yaşayışlarına kazandırdığı yeni muhtevaya göre bu yapının insan unsurunu teşkil etmiş ve Resulullah’ın kurduğu devlet düzeni ne ise, o sürdürülmüştür.
Şimdi Kur’an’da yukarıdaki ayetlere ek olarak devletle ilgili birkaç ayeti daha vererek meseleyi noktalayalım:
 “Doğrusu, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye Kitap’ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf olma.” (Nisa, 105)
“O, hiç kimseyi hükümranlığa ortak kılmaz.” (Kehf, 26)
“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zalimlerdir. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar fasık olanlardır. (Maide, 44-46-47)
“Tâ ki o, fey ve ganimet malları, hatta genel olarak servet sizden zengin olanlar arasında dolaşıp durmasın... “ (Haşr, 7)
Kur’an, “Yaş ve kuru ne varsa Kur’an’da vardır.” Buyurur. Yeter ki, her türlü şeytani diyalektiği bir kenara bırakarak Kur’an’a yönelelim.
Rabbim bizi Kur’an yolundan ayırmasın.