Körlerin hikâyesi…
Levent ÖZADAM
Dere tepe, dağ ova dolaşmasını seven tek gözlü bir adam varmış. Yürür yürür gidermiş, gider gider yürürmüş.
Bir gün uzaklarda renkleri karmakarışık bir köy görmüş, alacalı bulacalı garip bir köy. Yaklaşmış köye doğru. Yolları bir tuhaf, evleri bir tuhaf, insanları bir tuhafmış köyün...
Girince köyün içine, anlamış meseleyi. Körler köyüymüş burası. Kadınların, erkeklerin, çocukların, velhasıl herkesin sımsıkı kapalıymış gözleri...
Gezginci adam karar vermiş burada yaşamaya:
- Hiç değilse benim bir gözüm var, diyormuş. Körler ülkesinde şaşılar kral olur, derler. Ben de bunların başına geçer yaşarım.
***
Körlerin gözleri yokmuş ama, elleri, kulakları, burunları çok hassasmış. Kendilerine göre kurdukları bir düzen içinde yuvarlanıp gidiyorlarmış.
Adam şaşkın şaşkın hallerine bakıyormuş onların. Yürümeleri, konuşmaları doğrusu pek başka türlüymüş.
***
Bir gün körlerden biri, öteki körün malını aşırmış. Sadece tek gözlü adam görmüş bunu. Bağırarak ilan etmiş:
- Filanca, malını çaldı falancanın.
Körler:
- Nereden biliyorsun o kadar uzaktan duyulmaz ki, demişler.
- Ben duymadım gördüm. Gözüm var benim. Görüyorum.
Körler, göz diye, görmek diye bir şey bilmiyorlarmış. Uzun yıllar içinde çoktan unutmuşlar bu hissi.
- Ne demek görmek demişler, nasıl görüyorsun yani, duyulmayacak mesafeden anlıyor musun ne olup bittiğini?
- Anlıyorum tabii...
- inanmayız, imtihan edeceğiz seni...
***
Adamı almışlar uzakça bir yere dikmişler. Tecrübeleriyle biliyorlarmış o uzaklıktan hiçbir şeyin işitilmeyeceğini.
- Anlat bakalım, şimdi biz ne yapıyoruz, demişler.
Adam anlatmış:
- Oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz. Şu ayağa kalktı, bu elini oynattı, beriki bacağını sallıyor vs...
Derken körler bir evin içine girmişler, bağırmışlar:
- Anlatsana...
- içeri girdiniz göremiyorum ki...
Körler bilmedikleri için içeri girmenin ne olduğunu:
- Ne olmuş yani içeri girmişsek. Elli santim fark etti, anlat anlat demişler.
- Arada duvar var görmüyorum.
Körler:
- Sen atıyorsun demişler. Demincek tesadüf etti. Bak şimdi bilemiyorsun.
- Çıkın dışarı söyleyeyim.
- Bu kadar uzaktan duyunca; ha içerisi, ha dışarısı, ne çıkar yani...
- Ben duymuyorum, ben görüyorum, diyormuş adam.
- Öyle şey olmaz, demişler. Sende bir bozukluk var. Saçmalıyorsun, acayip şeyler söylüyorsun. Hekime muayene ettireceğiz seni...
***
Adamı yaka paça köyün hekimine götürmüşler. Hekim de kör tabii... Elleriyle yoklamaya başlamış adamı. Yoklamış yoklamış ve parmaklarını adamın yüzünde gezdirirken:
- Buldum, demiş. Bozukluk burada...
Adamın açık olan gözünü kastediyormuş hekim ve:
- Saçmalaması bundan dolayı, diyormuş, ben şimdi hallederim, düzeltirim onu...
Körler ülkesinde kral olmaya kalkan gezgin, zor bela kurtarmış kendini oradan...
***
Körler görenleri anlayamazlar. Saçmalıyor sanırlar ve onu da düzeltip kendilerine benzetmek için, gözlerini çıkarmaya uğraşırlar.
İki kardeş…
Zamanın birinde 2 kardeş varmış. Büyük olanı koskocaman bir
çiftliğin sahibi ve koyun ağasıymış. Hatta o kadar zenginmiş ki
zenginliği başka memleketlerde dahi dillerde dolaşırmış.
Küçük kardeş de abisinin yanında karın tokluğuna çiftlik
işlerinde çalışırmış. Kar kış sıcak filan demeden abisinin
işlerini halletmek için var gücüyle çalışırmış.
Ortalığın sıcaktan cayır cayır yandığı bir yaz günü küçük kardeş
yorgunluktan bitap düşmüş ve bir ağacın gölgesinde uyuyakalmış.
Çok geçmemiş ki abisi kardeşini ayağındaki koca potinleriyle
hafiften tekme atar gibi "kalk iş zamanı uyunur mu bedava ekmek
yok" diyerek uyandırmış. Kardeşi ne olduğunu anlamadan şaşkın
gözlerle etrafa bakmış ve abisi o heybetli cüssesiyle karşısında
dikiliyor. "Abi neden uyandırdın beni çok güzel bir rüya
görüyordum. Rüyamda büyük bir çiftliğim atlarım hayvanlarım ucu
bucağı gözükmeyen tarlalarım benim için çalışan yüzlerce isçim
traktörlerim ve daha sayamayacağım bir sürü mala sahiptim. O kadar
güzel bir rüyaydı. Keşke uyandırmasaydın da biraz daha tadını
çıkartsaydım" diye seslendi abisine. Abisi ise pis pis sırıtarak
"sen bu saydıklarını ancak rüyanda görürsün oysa bak ben bütün
bu saydıklarına sahibim ben bunların içinde yüzüyorum..." diyerek
sürdürdü sözlerini. Kardeşi ise dalgın gözlerle abisine baktı
ve şu sözler döküldü kurumuş dudaklarından.
"Abi biliyor musun aslında ikimizde rüya görüyoruz; fark, benim
rüyam gözlerimi açınca bitiyor senin rüyan ise gözlerini kapayınca bitecek!"
Yorumlar (1)